Birçoğumuz hatırlarız seksen öncesi devlet
televizyonu olan TRT vardı. TRT1, TRT2. Derken gün geçtikçe
kanallarını çoğaltan bir TRT.
Birinci de olsa ikinci de olsa mantık aynıydı, yayın politikası
aynıydı. Sonuçta o gün kim hükümetse ona ait bir yayın politikası
izlemek zorundaydı. O zamanlar iktidarda kim varsa onun emrine
amade olurdu. Muhalefet bağırmak isterdi bizimde söyleyeceklerimiz
var diye ama sesini istediği gibi çıkaramazdı.
Derken hızlı bir TV kanalları fırtınası esmeye başladı. Genelde en
kolay haber alma ve eğlenme aracı olan televizyonlar inanılmaz
rağbet gördü. Vatandaş televizyon kanallarının sayesinde
bürokraside ne çirkinliklerin olduğunu, kimin ne haksız kazançlar
elde ettiğini, nerede nasıl kıyametlerin koptuğunu kısaca her bir
şeyi duyar ve görür oldu.
İnsanların düşüncesi bakış açısı birden bire değişti. Sebep-sonuç
ilişkisi kuruldu. Nihayet muhalefette muradına erdi istediği gibi
sesini yükseltme şansı buldu. Bir dönem sonra bakıldı ki,
Türkiye'nin boynunun borcu gibi enseden düşmeyen, atadan kalma
denilen, her daim aynı söylemler ile iktidarı zorlayan yılların
partileri tarihe gömüldü. Eskiden olduğu gibi Vatan-Millet-Sakarya
söylemlerinin çokta yerini bulmadığı ortaya çıktı.
Kısaca çok seslilik; insanları düşünmeye, konuşmaya, politika
üretmeye ve faaliyete geçirmeye itti.
İyi de ben bunları neden söylüyorum?
Uzun bir zamandan beri forum sayfalarını izliyorum. Sadece burada
değil değişik sitelerde de elimden geldiğince takip ediyorum. Ne
yazık ki katılımcıların sergilediği tavırlar bana TRT'nin siyah
beyazlı zamanlarını hatırlatıyor.
Siteler; TRT'yi, Çerkesler; Vatan-Millet-Sakarya üçgenine
takılmış, icraatta sınıfta kalan eski siyasetçileri, Çerkes
olmayanlar; muhalefet partilerini vs hatırlatıyor.
Bizler her daim Çerkes olduğumuzdan, kültürümüzden ve insana
verdiğimiz değerden söz ederiz. Bu konuda söylenenlere katılmamak
mümkün değil ama öylesine içe dönük olmaya başladık ki, başkasının
bize iyi-kötü tek söz söylemesine katlanamıyoruz. Birde bunun
üstüne başka kültürden olanlara
"haddini bil, misafir ol" yani kabaca sus konuşma demez miyiz,
işte o noktada kahrolmamak elde değil. Ne yazıldığından çok kimin
yazdığına takılıyoruz. İsmi gördüğümüz an konuyu şöyle bir içe
sinesiye bile okumuyoruz. Yazan kişi yabancıya kesin söyledikleri
bize ters gelecek şeylerdir deyip veryansın ediyoruz.
Oysa her gün yanı başımızda aynı şeyleri konuşabildiğimiz,
tartışabildiğimiz insanlar bunlar. Neden forum sayfalarında
tahammül edemiyoruz? Hatta bazen dozajını kaçırıp kendimize bile
dayanamıyoruz. Bu davranışımız ne derece sağlıklı acaba hiç
düşünüyor muyuz?
Eğer dünya içerisinde yer alıyorsak, bizde bir halkız
diyebiliyorsak başka halklar ile konuşup, tartışmayı bilmeliyiz.
Sadece biz söyler biz dinler isek işin esprisi olmaz. Hoş bunu da
halen sağlayabilmiş değiliz.
Bize karşı art niyetli düşünenler, bizleri farklı maksat veya
görüşlerde sananlar, kısaca bizi anlamayanlara anlatmak için nasıl
yollar denemek lazım? Biz sorulan her soruya, açılan her konuya
öfke ile yaklaştıktan sonra kendimizi nasıl ifade edeceğiz?
Diğer taraftan bizim halktan olmayanlar hep mi kötü söylüyor?
Hayır bunların içerisinde Kafkas halkları için önem arz eden son
derece düşündürücü ve elzem konular, öfkelendiğimiz misafirlerimiz
tarafından da söylenebiliyor.
Duyduğumuz öfkeye aklımda kalan bir örneği vereyim. Katılımcı bize
yönelik, birlik ve beraberliğimizi isteyen bir yazı yazıyor ve bu
yazı "haftanın yorumu" sayfasına taşındığı için eleştiri alıyor.
Burada eleştiriyi sadece kişinin yabancı olmasından dolayı
yapıyoruz. Acaba kaçımız yazdığı yazının içeriğine "yazdıkları
olmaması gereken bir şey" diyebiliriz? Bizim bu yaptığımız bunu
yazanlara haksızlık değil mi?
Hayır, yaptığımız doğru değil. İsimlere bağlı kalmadan yazıların
içeriğini iyice algılamamız lazım. Her söylediklerine katılacağız,
onlara karşı fikir sunmayacağız demek değildir anlatmak istediğim.
Tam tersi söylediklerine onları kovmadan neden, niçinler ile
cevaplar verebilmemizdir. Her Çerkes forum sayfasına yazacak
durumda ise yaşının, eğitiminin ve kültürünün gereği
olan sorumlulukları da bilecek durumdadır.
Dünyaya tek bir pencereden bakmadan, gelen eleştirileri
yorumlayarak ve mantık çerçevesinde karşı fikirler sunarak,
yanlışlarını kendilerine göstererek, çoğulcu demokrasiyi
sağlamalıyız. Bizler kültürümüz, dilimiz ve halkımız için
konuşuyor isek bizi sonuca götürecek düşüncelere da açık
olabilmeliyiz. Siyah beyaz ekran dışına çıkmayı başarmalıyız.
|