...................
...................
HANGİMİZ DAHA CESUR

07.01.2006

Semra Ademey Gürel
...................
...................

Güzel yazı yazmak, akıcı, mantıklı cümleler kurmak bana göre zor iş. Durum böyle olunca da bu köşede yazmak bana oldukça zor geliyor. Diğer yazarları okudukça hele, tası tarağı alıp kaçasım geliyor.

Ben güzel yazmayı beceremem, bunu da itiraf etmekten sıkıntı duymam ama yinede yazarım. Klavyenin başına geçtiğimde bir elimle diğerine vururum “çek elini işi ehline bırak, otur oturduğun yerde derim” ama içimdeki afacan buna izin vermez, klavyenin kafasına, gözüne vura vura yazdırır. Yazarken de o anda içimden ne geçiyorsa onları yazdırır.

Bu gün içimden geçenlere gelince…

Epeydir üzerinde düşündüğüm ve beni bazen heyecanlandıran, bazen üzen, bazen de çok mutlu eden bir konu var. Anavatana dönüş.

Dünya kuruldu kurulalı sürekli insanlar bir yerlerden bir yerlere gitti, geldi. Bazen zorla, bazen isteyerek. Bu gün başta ABD olmak üzere bazı ülkeler göçmen alır ve binlerce insan başvuruda bulunur. Türkiye’den de hatırı sayılı başvurular olur. Alındılar, alınmayıp da illa gitmek isteyenlerde kaçak yollarla gider ve muradına erer.

Şimdi bunları neden söylüyorum?

Bizler anavatana dönüş fikrini tartıştığımızda, bunu Türkiye’ye karşı bir duruşmuş gibi algılayanlar var ne yazık ki.

Peki, başka ülkelere göçmen olarak gidenler ya da gitmek isteyenlerde mi Türkiye’ye karşı?

Tabi ki değil. Onların amacı belki ekonomik olarak daha iyi yaşamak, belki de hayallerindeki her neyse onlara oralarda ulaşılacağına olan inançlarıdır. Sonuçta bir beklentileri mutlaka vardır.

Anavatana dönüş fikrine sıcak bakanların da içlerinde hayalleri vardır. Doğal olarak bu hayallere ulaşmak istemeleri de en doğal haklarıdır. İşte bu nokta da bana göre kimsenin sağa sola yalpalaması için bir sebep yok. Hayaline ulaşmak için çaba sarf etmek herkesin hakkıdır.

Yine insanlar, hepsi değilse de geneli başka ülkelere daha iyi şartlarda yaşamak için gider. Asıl hedef ekonomik olarak daha çok kazanabilmektir. Giderken de bilir ki; burada avukatlık, doktorluk, öğretmenlik vb diplomasının hiçbir değeri yoktur. Burada avukattır ama ABD'de garsondur. Hayalleri o kadar baskındır ki yıllarca emek verip elde ettiği mesleği bile onu frenleyemez.

Bana göre anavatana dönüş fikrinde bizi en çok sıkıntıya sokan nokta bu kısım. Anavatan bize doğal olarak ekonomik anlamda daha iyi şartlar sunamayacak. Burada doktorluk yaparken orada diğer ülkelerde yapabileceğimiz gibi garsonluk da yapamayız. Çünkü gideceğimiz toplum bizi tanır, bilir. Bize ne derler sonra; biz doktorken nasıl garsonluk yapabiliriz? Bu konuda maalesef komplekslerimiz var ve nasıl yenebiliriz, bilmiyorum.   

Sanırım burada amaç öne çıkıyor. Sahi biz niçin gitmek isteriz? Daha iyi şartlarda yaşamak için mi, kendi anavatanımızda olabilmek için mi? Eğer daha iyi şartlarda yaşamak birinci derecede hedefimiz ise hayal kırıklıkları ve bin bir bahaneler ile hemen koşarak geliriz. Yok amaç anavatanda olmak ise burada avukat olmuşuz orada garson zerre kadar bizi etkilemez.

Bu yüzden amacımızı çok iyi sahiplenmemiz gerekiyor.

Bizler köylü çocuklarıyız ve her zamanda bu yönümüzle gurur duyduk. Çünkü Çerkesliğimizi en güzel ve doya doya köylerimizde yaşadık. Ne zaman ki, okuma vakti geldi şehirler ile tanıştık. Köylü olan dedemiz ya da babamız bizim için köyünden vazgeçti ve bakın ne sıkıntılar yaşadı.

Dedemiz ya da babamız köyden gelmişti, hayatını idame ettirecek bir mesleğe sahip değildi. Konuşabildiği tek dili Çerkesce'ydi. Türkçe'yi anlardı belki ama derdini anlatacak kadar dahi konuşamazdı. Bizler okumak meslek sahibi olmak için onları yerinden yurdundan ettik ve bu insanların geçim kaynakları sadece köydeki mallarından gelenlerdi. Ellerine geçen paraları tekrar köyde yatırıma dönüştüremeden, bizim için harcamak durumunda kaldılar ve nihayetinde yer yer çok sıkıntılı günlerde yaşadılar. Hani derler ya peynir, ekmek işte o durumları yaşadılar. Bin bir güçlük ile bizlere gelecek hazırladılar. Dile kolay dil bilmiyor, meslek yok, iş yok, ekmek yok. Bu durumları köyde en çok servete sahip olanlar dahi şehir hayatı ile tanışınca yaşamıştır.

Bunları bilen biz anavatana gitmek için neden korkarız? Dilimiz var, ne olursa olsun bir şeyler yapabilecek bir yeteneğe de sahibiz. O halde sorun nedir?


Cesaret yok cesaret.

Bizler sayısız sıkıntılar yaşamış olan dedelerimizin bizim için göze aldıkları cesaret ve sevginin yüzde birini içimizde yaşasak iş tamamdı. İşte o zaman ha avukat olmuşuz, ha garson, ha kuaför zerre kadar umursamazdık. Keşke bizde amacımız için o kadar cesaret ve sevgi dolu olabilsek.

Keşke bizde peynir, ekmek diyebilsek…