Güzel yazı
yazmak, akıcı, mantıklı cümleler kurmak bana göre zor iş. Durum
böyle olunca da bu köşede yazmak bana oldukça zor geliyor. Diğer
yazarları okudukça hele, tası tarağı alıp kaçasım geliyor.
Ben güzel yazmayı beceremem, bunu da itiraf etmekten sıkıntı
duymam ama yinede yazarım. Klavyenin başına geçtiğimde bir elimle
diğerine vururum “çek elini işi ehline bırak, otur oturduğun yerde
derim” ama içimdeki afacan buna izin vermez, klavyenin kafasına,
gözüne vura vura yazdırır. Yazarken de o anda içimden ne geçiyorsa
onları yazdırır.
Bu gün içimden geçenlere gelince…
Epeydir üzerinde düşündüğüm ve beni bazen heyecanlandıran, bazen
üzen, bazen de çok mutlu eden bir konu var. Anavatana dönüş.
Dünya kuruldu kurulalı sürekli insanlar bir yerlerden bir yerlere
gitti, geldi. Bazen zorla, bazen isteyerek. Bu gün başta ABD olmak
üzere bazı ülkeler göçmen alır ve binlerce insan başvuruda
bulunur. Türkiye’den de hatırı sayılı başvurular olur. Alındılar,
alınmayıp da illa gitmek isteyenlerde kaçak yollarla gider ve
muradına erer.
Şimdi bunları neden söylüyorum?
Bizler anavatana dönüş fikrini tartıştığımızda, bunu Türkiye’ye
karşı bir duruşmuş gibi algılayanlar var ne yazık ki.
Peki, başka ülkelere göçmen olarak gidenler ya da gitmek
isteyenlerde mi Türkiye’ye karşı?
Tabi ki değil. Onların amacı belki ekonomik olarak daha iyi
yaşamak, belki de hayallerindeki her neyse onlara oralarda
ulaşılacağına olan inançlarıdır. Sonuçta bir beklentileri mutlaka
vardır.
Anavatana dönüş fikrine sıcak bakanların da içlerinde hayalleri
vardır. Doğal olarak bu hayallere ulaşmak istemeleri de en doğal
haklarıdır. İşte bu nokta da bana göre kimsenin sağa sola
yalpalaması için bir sebep yok. Hayaline ulaşmak için çaba sarf
etmek herkesin hakkıdır.
Yine insanlar, hepsi değilse de geneli başka ülkelere daha iyi
şartlarda yaşamak için gider. Asıl hedef ekonomik olarak daha çok
kazanabilmektir. Giderken de bilir ki; burada avukatlık,
doktorluk, öğretmenlik vb diplomasının hiçbir değeri yoktur.
Burada avukattır ama ABD'de garsondur. Hayalleri o kadar baskındır
ki yıllarca emek verip elde ettiği mesleği bile onu frenleyemez.
Bana göre anavatana dönüş fikrinde bizi en çok sıkıntıya sokan
nokta bu kısım. Anavatan bize doğal olarak ekonomik anlamda daha
iyi şartlar sunamayacak. Burada doktorluk yaparken orada diğer
ülkelerde yapabileceğimiz gibi garsonluk da yapamayız. Çünkü
gideceğimiz toplum bizi tanır, bilir. Bize ne derler sonra; biz
doktorken nasıl garsonluk yapabiliriz? Bu konuda maalesef
komplekslerimiz var ve nasıl yenebiliriz, bilmiyorum.
Sanırım burada amaç öne çıkıyor. Sahi biz niçin gitmek isteriz?
Daha iyi şartlarda yaşamak için mi, kendi anavatanımızda olabilmek
için mi? Eğer daha iyi şartlarda yaşamak birinci derecede
hedefimiz ise hayal kırıklıkları ve bin bir bahaneler ile hemen
koşarak geliriz. Yok amaç anavatanda olmak ise burada avukat
olmuşuz orada garson zerre kadar bizi etkilemez.
Bu yüzden amacımızı çok iyi sahiplenmemiz gerekiyor.
Bizler köylü çocuklarıyız ve her zamanda bu yönümüzle gurur
duyduk. Çünkü Çerkesliğimizi en güzel ve doya doya köylerimizde
yaşadık. Ne zaman ki, okuma vakti geldi şehirler ile tanıştık.
Köylü olan dedemiz ya da babamız bizim için köyünden vazgeçti ve
bakın ne sıkıntılar yaşadı.
Dedemiz ya da babamız köyden gelmişti, hayatını idame ettirecek
bir mesleğe sahip değildi. Konuşabildiği tek dili Çerkesce'ydi.
Türkçe'yi anlardı belki ama derdini anlatacak kadar dahi
konuşamazdı. Bizler okumak meslek sahibi olmak için onları
yerinden yurdundan ettik ve bu insanların geçim kaynakları sadece
köydeki mallarından gelenlerdi. Ellerine geçen paraları tekrar
köyde yatırıma dönüştüremeden, bizim için harcamak durumunda
kaldılar ve nihayetinde yer yer çok sıkıntılı günlerde yaşadılar.
Hani derler ya peynir, ekmek işte o durumları yaşadılar. Bin bir
güçlük ile bizlere gelecek hazırladılar. Dile kolay dil bilmiyor,
meslek yok, iş yok, ekmek yok. Bu durumları köyde en çok servete
sahip olanlar dahi şehir hayatı ile tanışınca yaşamıştır.
Bunları bilen biz anavatana gitmek için neden korkarız? Dilimiz
var, ne olursa olsun bir şeyler yapabilecek bir yeteneğe de
sahibiz. O halde sorun nedir?
Cesaret yok cesaret.
Bizler sayısız sıkıntılar yaşamış olan dedelerimizin bizim için
göze aldıkları cesaret ve sevginin yüzde birini içimizde yaşasak
iş tamamdı. İşte o zaman ha avukat olmuşuz, ha garson, ha kuaför
zerre kadar umursamazdık. Keşke bizde amacımız için o kadar
cesaret ve sevgi dolu olabilsek.
Keşke bizde peynir, ekmek diyebilsek… |