Düşünmediğimiz hiçbir şeyi dil söylemez, söylerse de zaten adı
“deli saçmalığı” olur. Düşünmeyi engelleme şansı yok, insan
doğasına aykırı. Düşünceler dile gelmek için uygun yer ve kişileri
er geç bir şekilde bulur. Sistem zoru, baskı, korku, haram, günah
ile engelleme şansı yok. Tıpkı Gorbacov ve onun gibi düşünenleri
engelleyemediği gibi. Michael Gorbacov’un şeffaflık ve
yeniden yapılanma anlamına gelen, ‘Glasnost’ ve ‘Perestroika’sını
konu alan bir belgesel izlemiştim. Orada söylemiş olduğu bir söz
dikkatimi çekmişti. “Biz en iyi edebiyatçılara, sanatçılara, bilim
adamlarına ve çok iyi eğitim almış bir nüfusa sahiptik fakat
konuşmuyorduk, konuşacağımız zamanlarda da sadece mutfaklarda
konuşabiliyorduk” diyordu.
Benzer durum bizde de mutfak boyutunda olmasa da var. Düşünmemeye
ve özellikle düşündüklerimizi söylememeye azami gayret sarf
ediyoruz. Tabular, korkular öylesine sarmış ki her tarafımızı.
Neyi ne kadar konuşabiliriz anlayamaz olduk. Fakat teknolojinin bu
kadar ulaşımı ve haberleşmeyi etkin kıldığı bir ortamda bizler
düşünmekten ve söylemekten, etrafımızı tabular ile örmekten artık
vazgeçmeliyiz.
Bazen düşünüyorum da bu gün konuşulanları bundan 10 sene önce
başkalarının dayatmaları olmadan kendi irademiz ile biz bize
konuşabilseydik acaba daha mı farklı olurdu?
Şu anda aklıma gelenlerden birisi, mesela tabulaştırılan bir
duruş, bir düşünce yüzüne zamanında Ermenistan-Türkiye sınır
kapısı karşılıklı, sınırlara yakın vatandaşların çok istemesine
rağmen açılamamıştı. Sadece kısa bir haber olarak TV ‘dan her iki
tarafında sınırların açılması talebini izleyebilmiştik. Getirisi,
götürüsü ne olur doğru dürüst konuşulamamıştı bile. Oysa para en
büyük çekici güç olarak bölgedeki her iki halkada kazandırsaydı,
belki bu günkü bakış ve düşünceler her iki taraf için çok daha
farklı olabilir di. Kim bilir?
Tabi ki her düşünceyi tabulaştırmanın sakıncası olduğu gibi, her
düşünceyi de rasgele dile getiremeyiz. Hepimizin sorumlu olduğu
aile, toplum ve hukuksal çerçeveler var. Fakat bence ülkelerin
birliği beraberliği zedelenmeyecek şekilde, vatandaş olarak
menfaat gördüğümüz konularda da düşünceleri dile getirebilmeliyiz.
Bizler de bazen kendi aramızda konuşuyoruz. Birleşik Kafkasya
hayalleri kuruyoruz. Neden olmasın ya da nasıl olur dilimiz
döndüğünce, yüreğimizden geçenleri anlatıyoruz. Tabi ki bizim
Diasporadan anavatanın içişlerine müdahale etmek gibi bir
durumumuz olamaz. Bizler sadece yüreğimizden geçeni yani “barış
içerisinde sosyal ve ekonomik refaha ermiş bir Kafkasya”
istediğimizi dile getirebiliriz. Sonuçta anavatan için neyin en
iyi olduğunu bilecek siyasetçileri, ekonomistleri, bilim adamları,
devlet adamları, düşünürleri, yöneticileri vs çok şükür var.
Aslında bizim işimiz çok zor yani Diasporadakilerin. Anavatan için
konuşuyoruz vatandaşı olduğumuz ülke insanlarına nedenini
anlatamıyoruz. Hemen bunlar bölücü mü düşüncesi oluşuyor. Yine
anavatan için konuşuyoruz bu defa uzaktan anavatana ahkâm kesmiş
oluyoruz. İki ucu kızgın demir tut neresinden tutabilirsen. Kısaca
ne İsa’ya yaranabiliyoruz ne de Musa’ya.
Peki bizler düşünmezsek, konuşmazsak, başkaları da konuşmayacak
mı? Hiçte öyle değil. Maalesef biz sorunlarımızı, düşüncelerimizi
yeterince konuşamıyoruz ama bizim yerimize başkaları çok iyi
konuşabiliyor. Hatta konuşmak şöyle dursun icraatlarını bile
ortaya koyabiliyorlar. Mesela, en yakın örnek Nalçik olayları ve
Çeçenistan’nın durumu. Hepimiz günlerce konuştuk yok falanca ülke,
yok falanca grup, yok falanca düşünceler diye sürekli birilerinin
o topraklarda ki huzuru bozduğunu her fırsatta dile getirebildik.
Ama mutfakta konuştuk ve de konuşuyoruz. Aynı konu için
yüreğimizden geçenler birebir örtüştüğü halde, dışarıdan
konuşanların baskın sesleri ile birbirimizi yeterince duyamıyor,
anlayamıyoruz.
Ne yazık ki zaman hızla akıp gidiyor. Giderken de düşünenler,
düşündüğünü de uygulayanlar koşar adım önde gidiyor hem de
yerlerini sağlamlaştırarak. O halde bizlerde ayrı mutfaklarda
konuşmaktan vazgeçip ferah bir yerde konuşmaya başlamalıyız.
Diasporada oluşacak güçlü bir birlikteliğin anavatana katabileceği
artıları düşünmeliyiz ama hep bir ağızdan da konuşabilmeliyiz.
Tek çatı altında tabulardan, korkulardan ve mutfaklardan kurtulmuş
olarak sesli düşüneceğimiz günleri her gün, her zaman sessizce
elimde olmadan düşünüyorum. Düşünürken de dünyada eşi tek olan her
canlıya, hele ki bunların içerisinde en kutsalı olan insana sevgi
duyarak, incitmekten korkarak düşünüyorum.
Düşünmeden durulamaz ki… |