“Ne güzel bir
şeylerin yaşıyor olduğunu bilmek. Burada yaşayan Çerkeslerin
(Kafkas kökenlilerin) hala bu ruhu taşıyor olmaları, asimile olsa
da bazı şeylerin önceden varolduklarını bilmek, belki de hiç
göremeyeceğimiz topraklarımızı böyle şeylerle hissetmek, o ruhu
taşımak, birlik olmak ve her şeyde ben de varım diyebilmek sonuna
kadar. Saygılar.”
Gencecik yüreğinden, kaleminden dökülen bu sözler ile İrem beni
öylesine etkiledi ki, duygularımı nasıl anlatacağımı bilemiyorum.
Defalarca teşekkür etsem, bana az gelir. Bu cümlelerden ben o
kadar çok anlamlar çıkardım ki, adeta mutluluktan sarhoş oldum.
İşte uyanış, ilkbahar bu olsa gerek dedim.
Sitemize yeni üye olmuş genç bir kardeşimizin gördükleri,
hissettikleri gelecek için bizlere umuttan çok daha fazlasını
veriyor.
Ne güzel bir şeylerin yaşanıyor olduğunu bilmek;
evet ne güzel ne mutlu. Demek ki bizler burada site emekçileri,
yazan, okuyan, çizen herkes bir şeyleri yaşatabiliyoruz. Burada
bir hayat olduğunu hissettiriyoruz. Demek ki bir şeylere can
veriyoruz. Sadece bir ekran olmanın çok ötesinde, imkansız olanı,
duyguyu veriyoruz.
Burada yaşayan Çerkeslerin (Kafkas kökenlilerin) hala bu ruhu
taşıyor olmaları;
Çerkeslik yok
mu oluyor diye içimize düşen korkulardan bizi sıyıran, yüreğimize
su serpen bir cümle. Demek ki burada kendi kimliğimizi yaşayarak,
geleceğimize umut, ışık oluyoruz.
Asimile olsa da bazı şeylerin önceden var olduklarını bilmek;
İşte en can alıcı noktalardan birisi. Burada yazı yazan, geleceğe
umut veren, her zaman bizim en değerli varlıklarımız olan
büyüklerimizin, thamadelerimizin varlığının etkisidir işte bu
kelimeleri söyleten. Demek ki thamadelerimiz, büyüklerimiz bizlere
tahminimizden çok daha fazlasını veriyor. Geçmişimiz ile
geleceğimiz arasında ki hassas çizgiyi oldukça güzel çiziyor.
Belki de hiç göremeyeceğimiz topraklarımızı böyle şeylerle
hissetmek;
anavatana duyulan özlemler, duyulan sevgiler demek sayfalarda
yerini en güzel şekilde almış ki, toprakları hissedebiliyorsun.
Eklenen her fotoğraf, yazılan her yazı bu içtenliği, bu sıcaklığı
verebilmiş, hissettirmiş.
O ruhu taşımak, birlik olmak ve her şeyde ben de varım diyebilmek
sonuna kadar;
son cümle
ve bana hayat veren cümle. Ortak bir ruhu yaşamak, yaşatmak,
birbirini belki de hiç görmemiş insanların ortak amaçlar için tek
yürek olması, bende bu kültürün parçasıyım ve yaşatmak istiyorum
demesi bu güzel cümle ile yerini öyle güzel bulmuş ki.
Bir çoğumuz sürekli takip ettiğimiz için belki de bunların
farkında bile değiliz. Ben şahsen değildim. Bu güzel yazı ile
birlikte ister istemez ilk günlerden bu günlere bir yolculuk
yaptım.
Sanal dedik ama sanal olmadığımızı gördüm. Şahsen bu sayfalarda
kullandığım her cümleye, her kişiye önem veriyorum. Sanırım
farkında olmadan daha bir olgunlaşıp, daha çok ufkumu açıyorum.
Gözlüklerimin camını her geçen gün birbirinden güzel umut veren
düşünceler ile siliyorum. Artık buğulu camlar ile etrafıma
bakmıyorum.
Yine eskiden kendi kültürümü gerçekten hak ettiği kadar
sevmediğimi anladım. O zamanlar seviyorum ya yeterdi. Sadece
sayfalara yazılar yazıp bizde şöyle, bizde böyle diyebilmem
yeterliydi. Ama öyle olmadığını anladım. Şimdi o kadar çok
seviyorum ki artık yapılabilecekler için uğraşmak, emek vermek
istiyorum. En çok “ne , nasıl” sorularını soruyorum. Her geçen gün
“o ruhu taşıyor isek” birlik, beraberlik içinde emek vermemiz
gerektiğini daha iyi anlıyorum.
Ben bir hiçim, bu gün varım yarın yokum. Yaşadığım süre içerisinde
bütün dünya serveti de benim olsa bir tırnak ucu kadar dahi bir
şey alıp götüremeyeceğim. Bu dünya kimseye kalmadı bana da
kalmayacak. Her şeyimi bırakacağım. Malım, mülküm miras diye pay
edilecek. Dünya malı benim olsa da tek tek pay edilecek yani
tüketilecek. Fakat bu dünyaya geleceğimi bırakabilirim. Milletimin
kimliğini, dilini, kültürünü bırakabilirim. İşte asıl miras bu. Bu
servet kimseye özel pay edilemeyecek. İsteyen istediği kadar
kısıtlama, kavga, nizah olmadan payına düşeni belki fazlasını da
alacak. Kimse kimseye sen daha az, sen daha çok aldın diye kin
duymayacak. Böyle bir servet kazanılmaya ve miras edilmeye değmez
mi?
Saatler öyle çabuk akıp gidiyor ki, ben ise halen asıl bırakmam
gereken serveti yakalayamadım. Bazen içim sızlıyor, canım
sıkılıyor, her tarafımı telaş sarıyor. Dilimizi yaygınlaştırmak,
gençliğimize ekonomik, siyasi, kültürel sağlıklı günler
bırakabilmek için vaktin nasılda bizi zorladığını görüyor
sıkıntıdan deli oluyorum.
Yok, yok… çok yoksullaşmışız. Bırakmayı düşündüğümüz servetimizi
bizden önceki miras yediler iyi yemişler. Bizi hiç düşünmeden.
İçlerinde çok azı düşünmüş ama onların çoğu da anlaşılamamış.
Bizim şimdi o serveti geri toparlayıp geleceğimize bırakmamız
lazım. Acilen… İşte bunun içinde BİRLİK VE BERBERLİK şart. Başka
türlü bu servete ulaşmak zor.
Nice paralı zenginler geldi geçti. Hangisinin maddi serveti şimdi
yerli yerinde? Adlarını kim bilir kim duyar? Ama parası olmadan
servet bırakan, cemiyetlerde, derneklerde, dergilerde, resimlerde,
yazdıkları kitaplarda vs yer alan bir çok kişinin de bıraktığı
servetler halen isteyenin istediği kadar alacağı şekli ile ortada.
Adlarını o servete sahip olmak isteyen herkes duyar da, anar da…
Hep beraber, “geleceğimize bırakmak için” servet avcılığına
çıkmaya ne dersiniz? |