Bir çok çalışan
anneden defalarca duyduğum ama pek önemsemediğim bir cümle bu
günlerde çok fazla kafama takıldı. Biz bayanlar bir şeyler
yapıyoruz derken yıkıyor muyuz acaba?
Evet çalışan anneler genelde “işten o kadar yorgun dönüyorum ki,
inan çocuğumla ilgilenecek vakit bulamıyorum” der. Bir kısmı da “
benim çocuğum artık beni istemiyor (dadısı yada büyükannesi her
kim bakıyor ise) onu istiyor” der.
Sanırım bunları bir çoğunuz duydu yada yaşıyor. Ne kadar üzüntü
verici bir şey çocuğun bakıcısını tercih etmesi.
Ama anne! Sen onun ateşi çıktığında, karnı acıktığında, hatta her
geçen gün yeni yeni şeyler öğrendiğinde yanında değilsin ki. O
küçük beyni ile bebek tabi ki doğuranı değil doyuranı tercih
edecek. O zaman senin üzülmen birazda haksızlık değil mi?
İşten eve yorgun geldiğinde senden sevgi bekleyen minicik bir
varlığa onu veremediğinde onun tercihi tabi ki bakıcısı olacak.
Fakat bir gerçekte var ki, ne olursa olsun hiç kimse bir annenin
şefkatini tam anlamı ile veremez. Biraz başımız ağırsa, canımız
sıkılsa bizi en içten ve herhangi bir karşılık beklemeden dinleyen
tek varlık. En kutsal varlık ANNE… Fakat bunları çocuk idrak edene
kadar geçip giden günler kayıp değil midir? İşin kötüsü ya idrak
edemez de “sen anne olarak bana ne verdin ki” derse…
Çalışan anneler, çalışan bayanlar bizler neden çalışıyoruz.
Ekonomik olarak daha iyi bir noktada olabilmek için. İçimizde çok
azdır zevk için çalışan. Genelde birinci sebep ekonomik rahatlık.
Evin babasına daha bir yardımcı olmak. Temel amaç bu ise, peki
neden boşanmalar, şiddetli geçimsizlikler her geçen gün daha da
fazlalaşıyor. Demek ki amaç o değil. Sonuçtan bu çıkmıyor mu?
Kadın kendi ayaklarının üzerinde durmasını bilmeli. Kötü güne
karşın kimseye muhtaç olmadan yaşamasını bilmeli. Kadın eğitimli,
meslek sahibi ve kültürlü olmalı… Amaçlardan biride budur. İyide
ülkemizde en çok dayak yiyen kadınlar eğitimli, kültürlü kadınlar.
En rahat ve en kestirme yoldan boşananlar yine meslek sahibi
olanlar. O zaman garip bir tezat olmuyor mu?
Kadın iş hayatının içine girdi maalesef aile denen o kutsal varlık
her geçen gün bozulmaya başladı. Kadın “ben artık sana muhtaç
değilim” düşüncesini istemese de kafasının bir köşesine yazdı.
Yaşanan en ufak tartışmalar içinden çıkılamaz noktalara geldi.
Dikkat ederseniz bir çok evlilik sevgisiz ama çocuk hatırına
çekilir oldu. Değer mi peki değer mi?
Bence değmez. Madem ki amaç daha rahat etmek, daha sağlıklı bir
aile yaratmak o zaman kadın sevgisini ve emeğini evine vermeli.
Şayet işin evini, çocuğunu senden alıyorsa değmez.
Ben bir dershane sahibi olsam, öğrenci başına ne kadar ücret
istemem gerekir diye hesap etsem hemen anne ve babanın meslek
sahibi olup olmadığına bakarım. Çoğunluk çalışan eşlerdir. O halde
ortalama eve gelen paranın ne kadarına göz dikeceğimi de anında
hesaplarım. Kısaca ne kadar gelir o kadarda gider. İşin özü bu.
Hiçbir şey aileden daha değerli değildir. Her zaman söylerim bir
eve 300 lirada girse, 1000 lirada girse sıkıntı aynı sıkıntıdır.
Eve gelen ile mutlu olmayı bilmek lazım.
Son günlerde TV'larda izlenen saçma sapan programlar yüzünden
ailelerin yaşadığı felaketleri görünce çalışmak şöyle dursun
insanın evden çıkası gelmiyor.
Bu yazdıklarıma bayanlar kızacak ama kızmadan önce şöyle bir
etraflarına dikkatlice bakarak gelişmeleri gözlemlesinler…Okuldan
eve geldiğimizde sıcacık yemekleri yapmış, halgoneleri yapmış,
bize günümüzün nasıl geçtiğini soran, konuşan o tatlı anneler
gitti yerine yorgun ve stres dolu anneler geldi. Buna karşılık da
her taraf “amannn ne konuşacam senle odama çekilir bilgisayarımla
ya da derslerimle uğraşırım” diyen gencecik asiler ile dolu. Aman
dikkat…
Burada belki anlatmak istediğimi tam olarak anlatamadım. Ama
gerçekten “yumurtamı tavuktan tavuk mu yumurtadan” meselesi gibi
bir şey. Ne olursa olsun üzerinde düşünmekte fayda var. Öncelikler
ve insanı asıl mutlu edecek şeyler iyi analiz edilmeli. Zaman
oldukça hızlı akıp gidiyor. |