Evet hafta içi
yarım saat olarak izlediğimiz Çerkesce yayın neden ilgi görmedi?
Bu durum bizim Çerkesliğe olan ilgisizliğimizi mi gösterir, yoksa
saf yerine konulmak istemediğimizi mi?
Ben “kültürel zenginliğimiz” adlı programı ara ara izleme şansı
buldum. O yüzden de gözlemlerimi rahatça anlatabilirim. Hafta içi
sadece yarım saat ve en ölü saatte verilen bir yayının içeriğine
bakarsak, kültürümüz ve dilimiz adına bize ne verebilir acaba,
diye düşünmeden edemiyorum. Yayın akışında arada bir çıkan
sevdiğimiz sanatçıların güzel woredleri ve milli kıyafetlerimiz
dışında bize has ne var? Tabi ki kocaman bir hiç.
İzlemek şöyle dursun, ciddi anlamda insanın sinirine dokunan bir
yayın anlayışı ile hazırlanmış olan bu programa biraz daha geniş
açıdan bakacak olursak…
Yayın sabah saat 10:30 da başlıyor ve tam yarım saat sürüyor. Bu
saatler insanın en yoğun olduğu saatlerdir. Bir defa çalışan kesim
için yayını izlemek mümkün değildir. Evde olan kişi için ise (ev
hanımı) ev işleri vs gibi sebeplerden dolayı en yoğun saatleridir.
Yani yayın saati izletmek için değil, laf olsun diye seçilmiş bir
saattir. Akşam saatlerinde neredeyse 2 saat izlediğimiz bir
magazin programı kadar dahi değeri yoktur. Bu kadar kanal
seçiminin olduğu bir ortamda acaba akşam ev halkının ortaklaşa
izleyebileceği bir saat seçilemez miydi, diye sormadan
edemiyorum.
Giriş genelde sevdiğimiz Çerkes bir sanatçının woredi ile başlar.
Koskoca, dağa taşa sığmayan bu yarım saat içinde belki de tek
kayda değer yer bu kısmıdır. Peki, biz bu sanatçılarımızı illa da
TV’dan görerek izleyeceğiz diye dövünür müyüz? Tabi ki hayır.
Çünkü bu sanatçılarımızın eskiden kasetleri şimdide CD’leri
birçoğumuzda zaten var. Televizyonda onları görebilmek için ayrıca
bir çaba içerisine çoğumuz girmeyiz. Bir şarkı ve ufak bir milli
oyun yarım saate ekmek arası salam gibi inceden inceye öylesine
sıkıştırılmış ki lezzetine doyum olmuyor! Maalesef çekici değil
tam tersi öylesi değerli sanatçılarımızı orada görmek bana bazen
itici geliyor.
Wored biter bitmez bir belgesel ortaya çıkıyor. Aman da aman
çiçekler, böcekler, kurtlar, kuşlar meğer nelerde varmış diye
nasılda sevindiriyor bizleri, sormayın gitsin. İnanılmaz derecede
insanı geren, komik ötesi bir durum. Aynen kadınlar günü gibi. Bu
olay kadın sohbetlerinde kırkının birden konuşması ve garip
şekilde anlaşmasına benziyor.
Algılama ve algıda seçicilik diye bir durumu sanırım programın
hazırlayıcıları bilmiyor. İnsan baktığı ve duyduğu şeylerde
farkında olmadan seçici olur. Mesela, gürültülü bir ortamda
özellikle söyleneni anlamak için duymak istediğinizde diğer
sesleri duymazsınız. Farkında olmadan şartlanmış olursunuz. Burada
da zaten Çerkesce’yi çok bilmediğiniz için Türkçe ve Çerkesce
anlatımın içinde her ikisine birden şartlanamıyorsunuz. Burada
daha iyi anladığınız Türkçe baskın çıkıyor. Bunu farkında olmadan
yapıyorsunuz.
Bu belgesel kısmını neden sevemediğimi biraz daha açacak olursam
ne demek istediğimi sanırım daha iyi anlatabileceğim. Belgesel
başladığında alttan gelen sesin söylediği her kelime oldukça net
ve belki de üste monte edilenden daha açık seçik anlaşılıyor.
Türkçe seslendirme öylesine baskın ki, dil bilen ben dahi Çerkesce
söylenen kelimelere konsantre olamıyorum. Kuşlar, çiçekler,
böcekler derken koca yarım saat Kültür zenginliği ile bitip
gidiyor.
Şimdi bu yayın, yani Kültürel zenginlik neden ve niçin ekrandan
veriliyor hepimiz biliyoruz. Avrupa’ya “bakkk biz ne kadar
demokratik’iz, diğer kültürlere nasılda önem veriyoruz gördünüz
mü” demek için. Bizler de bunu bildiğimiz için demokrasimize zarar
gelmesin, ülke menfaatine işler sergilensin diye eyvallah diyoruz.
Fakat yarın bir gün biri çıkarda “biz kültürel değerlerinizi
yaşatmanızı sağlamak ve sizleri tanımak, için bu yayını yapıyoruz,
fakat sizler yarım saatlik bir programı bile izlemediniz” diyecek
olursa, bizlerde en azından nedenlerimizi söylemiş oluruz. Sözün
kısası sanırız yayın bizler kültürü algılayalım diye değil
Avrupalılar buyurun gelin desin diye var. Bizimde ilgimiz ve
alakamız bu şartlarda anca o kadar oluyor.
Sonuçta asıl anlatmak istediğim nokta şu “taşıma su ile değirmen
dönmüyor” maalesef dönmez de. Ekran sana sıcak gelecek, seni çeken
bir şeyler olacak. Sabahtan akşama kadar sadece Çerkesce yayın
yapsa, Elbruz, Nalçik, Maykop caddelerini gösterse, Nalmes’i doya
doya izletse ve örf-adetlerimize göre programlar yayınlansa,
ekonomisinden, sanatından, edebiyatından bilgi verse inanın
istemesek dahi birçok şeyi öğrenmiş oluruz.
Ben televizyonumu istiyorum, si televizyonur sıxueys, I want my
television. |