Dostum; önemli bir konuda,
sıcak, samimi, kısa bir
sohbete var mısın?
“Evet!” diyorsan hemen
muhabbete başlayalım.
Gel önce,
154 yıldır “neyi
unuttuk, neyi unutmadık;
neyi unutturduk, neyi unutturmadık!” bunu konuşalım, bunun
mütalaasını yapalım.
Gel, Çerkes toplumunun can
damarı olan “xabze”
kavramından uzak büyüyen bir neslin geleceğini masaya yatıralım.
Gel, yukarıda saydığımız
eksiklikleri gidermek için hangi
somut adımları
atmalıyız, bu adımlar için gerekli kaynağı nasıl temin etmeliyiz,
mevzusunu konuşalım.
Gel, biz bu kültürün
yaşatılması konusunda neden
devlet gücünü yeteri
kadar kullanamıyoruz? konusunu paylaşalım.
Gel, ülkeyi yöneten
iktidarlarla bugüne
kadar kaç sosyal veya kültürel sorunumuzu çözebildik, bunu
tartışalım.
Gel,
siyaset anlayışımızı
bir kez daha masaya yatıralım.
Gel, “ana dili” ne hâkim
olmasına rağmen evde dahi
“ana dili” yle konuşmayan
anne babalarını
durumunu soğuk kanlılıkla gözden geçirelim.
Gel, kültürünü yaşatabilme
gayretiyle devletten-
iktidardan- siyasilerden destek isteyen yöneticileri
linç etme
teşebbüslerini konuşalım.
Gel, konuşarak, tartışarak
ortak akılda buluşalım.
NEYİ UNUTTUK, NEYİ UNUTMADIK!
Siz söyleyin, dilimizi
unuttuk mu?
Ya
“Xabze” miz?
Ya anılarımızı,
Acılarımızı,
Bizi biz yapan değerlerimizi…
Peki bunlar için aynı şeyi
söylemek mümkün mü?
Ezberlerimiz,
Kuru kuru övünmelerimiz,
Öfkemiz,
Kibrimiz…
CESUR ADIMLARI KİM ATACAK?
O halde gel afaki işleri
bırakıp dirilişi konuşalım.
Gel 22 Mayısların programını
birlikte yapalım.
Gel, kültürü ve kimliğiyle
barışık donanımlı gençlik yetiştirmek için her türlü
fedakârlığa katlanalım.
“Kurumlarımız nasıl daha
sıcak olur, nasıl daha kucaklayıcı olabilir?” i tartışalım.
“Gençliğimizi daha fazla
nasıl bilinçlendirebiliriz?” onu konuşalım.
Kültürel bilinci, tarihsel
şuuru paylaşalım.
Yetmez mi bu düşmanlıklardan çektiğimiz?
Sesimiz her daim boşlukta
yankılanıyorsa farklı şeyler yapmak gerekmez mi?
“BİZ, BÖYLE ÖLDÜK!”
Her 21 Mayıs’ta, ne kadar
feci öldüğümüzü ispatlama gayretindeyiz.
Bakarsın bir 21 Mayıs’ta
da küllerimizden nasıl doğduğumuzu anlatırız!
HADİ KONUŞALIM!
Uyumsuzluk girdabında, kimlik
ve kültür bunalımı yaşayan gençleri…
Okumayan toplumumuzu, az
satan kitaplarımızı…
Dergi ve gazetelerimizin
tirajını…
İşsiz, mutsuz ve
huzursuz “Nart” ları, “Setenay” ları…
Neden bir Adige TV’yi sahip
olamayışımızı…
Sinemasız, tiyatrosuz
halimizi…
Teknik ve sanatsal
alandaki elemen eksikliğimizi…
Teşkilatlarımızın hantallığını…
Yaz, “Gençlik kültür
kampları” nı…
Tatil çocuk
programlarını…
“Ana dili” nden,
“anavatan” ından bihaber gençleri…
Sanatsal ve kültürel
etkinliklerden habersiz bir nesli…
Umursamaz, vurdumduymaz “üç
maymunları” oynayan etkili ve yetkilileri…
Kuru hamasetle kültürünü
yaşatılabileceğini sanan yalancı pehlivanları…
Üslup fukarası zevatı…
TARİHİN ACILARINDA
BOĞULMADAN…
Şüphesiz, “Tarih,
zalimler ve zulümlerin meydanıdır!”
Tarihin yaşadığı en trajik
ve dramatik olaylardan biri, bu yürek dağlayan büyük acıyı,
şüphesiz kimse unutmamalı!
Ancak tarihin acılarında
boğulma tehlikesini de fark etmeli.
Bu halkın,
mutluluk şarkıları
söyleme hakkı da bâki kalmalı.
ALKIŞI HAK EDENLER
Sürgünün 154. anma
programlarında, alkışa değer samimiyet ve
üstün gayretle çaba
harcayan, toplumun kültürel bilinçlenmesi için fedakarlığa
katlanan federasyon ve
dernek başkanlarımızı, bu anlamlı çabalarından olayı
kutluyorum.