...................
...................
BU EĞİTİM SİSTEMİ(!) ÇOCUKLARIMIZI EĞİTMİYOR ONLARI ÖĞÜTÜYOR
17.06.2017
YEMUZ Nevzat Tarakçı
...................
 
...................

Bir öğretim- öğretim yılı daha geride kaldı.

Eğitim, hepimizi ilgilendiren bir konu.

Eğitim denilince akan sular durmalı.

Millî Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Doç. Dr. Yusuf Tekin’i dinliyorum.

Öğretim yılı, mesleki çalışma programı kapsamında yaptığı "yıl sonu değerlendirme konuşması"

Türkiye’de eğitimin başındaki insan eğitimi anlatıyor, eğitim adına neler yapılmış, neler yapılacak…

Sayın Müsteşarın vereceği mesaj önemli olmalı ki konuşmanın gün ve saati günler öncesinden duyurulmuş.

Bir milyonu aşkın personel, bir o kadar veli ve öğrenci bu konuşmayı dinliyor.

 

MÜSTEŞAR BEY KONUŞUYOR

Suratı asık, yorgun, uykusuz görünen bir yüz ifadesiyle konuşuyor.

Oldukça donuk.

Dinliyorum, can kulağıyla dinliyorum.

Cümleler çıkmıyor ağızdan, çıkanlar da kırık ve dökük.

Acaba müsteşarın hitabet gücü bu kadar mı yoksa ekrana hazırlıksız mı çıktı?

Sanki silah zoruyla konuşuyor gibi.

Siyasi mesajlarla dolu, samimiyetten uzak, darmadağınık bir konuşma.

“Bir eğitim- öğretim yılını daha birlikte atlattık.”

“Atlattık!” iadesi oldukça manidar.

Bir cümlesi dikkat çekiciydi.

“Personelimize sonsuz teşekkür ediyorum. Çok çok beklentilerimizin üzerinde güzel bir eğitim-öğretim yılı geride bıraktık.”

Demek ki müsteşar Bey uygulanan eğitim- öğretim sisteminden ve sonuçtan memnun, hem de ziyadesiyle.

Düşünüyorum da bu kadar yıldır eğitimin içerisindeyim, ya benim gördüklerim, yaşadıklarım, izlenimlerim yalan ya da Müsteşar Beyin ifadeleri…

Konuşmayı dinlerken Pedagog, Eğitimci Yazar Adem Güneşi’in son kitabında geçen şu ifadeler zihnimde canlanıveriyor:

Eğitim sistemleri genel hattı ile üçe ayrılır:

Modern Eğitim, Klasik Eğitim, Transmisyoner Eğitim

 

Modern Eğitim:

“Öğrenci merkezli” dir. Her çocuğun kendine has bir öğrenme şekli olduğu düşünülür. Çocuklar, bireysel özellikleri dikkate alınarak eğitim alırlar.”

“Bu farklılıklar görmezden gelinirse, sosyal bir çocuk eğitim sisteminin içinde harap olur gider…”

“Gelişmiş ülkelerin eğitimde başarısının sırrı, öğrenci merkezli eğitim sistemlerini kullanmasıdır.”

 

Klasik Eğitim:

“Öğrenme merkezli” dir. Zorla da olsa bilgi çocuğun beynine yerleştirilir… Öğrenemeyen çocuk not ile cezalandırılır, aşağılanır… Gerekirse dövülür, sövülür… Duyarlı bir anne baba, “Sevgili öğretmenim, bizim çocuğu niye aşağılıyorsunuz?” diye sorsa, klasik eğitimi benimsemiş eğitici “Çocuğunuzun iyiliği için dövdüm, size de iyilik yaramıyor!” deyiverir birden.”

“Yüz yılı aşkın zamandır ülkemizde çocuklar klasik eğitim ile öğütülüyor… “

“Eğiticiler eğitilmeden, Modern Eğitim’e geçmek oldukça zordur, zaman ister.”

 

Transmisyoner Eğitim:

“Transmisyoner Eğitim, “devlet odaklı” dır. Eğitim, bir misyon aktarmak üzere şekillenir. Çocuklar “rejim bekçisi” ve “sadık vatandaş” olarak yetiştirilir. İster komünist ister faşist ister krallık olsun, ülke rejimi ince ince çocukların ruhuna işlenir. Bu sistemden mezun olanlar, bilgi ile değil, hâkim otorite ve rejime sadakat ile iş bulur, kariyer sahibi olur.”

Ne diyelim, Allah bizi beterinden saklasın!

Ne derler, Türk eğitim sisteminde iki şey eksik:

Biri eğitim, diğeri sistem.

 

HANGİSİ DOĞRU, HANGİSİ YALAN?

Orta yerde iki çeşit karne var.

Biri MEB karnesi, diğeri PISA karnesi.

 

Birinci karne MEB karnesi:

MEB’e göre 17 milyon öğrenciden 9 milyonu üstün başarı sahibi. (Bu yılın birinci dönemine göre takdir ve teşekkür belgesi)

BRAVO eğitim sistemimize, harika!

 

İkinci karne PISA karnesi:

Ekonomik İş birliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) üç yılda bir yayınladığı Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA)

 

PISA karnesine göre Türkiye 70 ülke arasında 50. sırada.

70 ülkeden 15 yaşındaki yaklaşık 540 bin öğrencinin katıldığı sınavda Türkiye,

Fen’de 52. sıra

Türkçe ’de (Okuma becerileri) 50. sıra

Matematik’te 49. Sırada…

 

Siz söyleyin, bu iki karneden hangisi doğru, hangisi yalan?

 

 

BU EĞİTİM SİSTEMİ(!) VE BU KADROYLA ÇOK ZOR

Müsteşar Bey, hangi gözlüklerle hangi açıdan bakıyor da böyle pozitif şeyler görüyor bilmiyorum.

Benim bildiğim şey, yıllardır gördüğüm, içinde yaşadığım, lime lime dökülen eğitim sistemi.

Peki nedir bu ağır sorunlar?

 

CILIZ RUHLU BİREYLERLE Mİ?

Eğer bir ülke, eğitim sistemini gerçekçi temeller üzerine oturtamazsa o ülkede ruhu cılızlaşmış bireyler yetişir. 

Bu ruhu cılızlaşmış bireyler ahlak yoksunu olarak yetiştikleri için iradeleri, zekâları ve vicdanları gelişmez. 

Bilgiyi ve değerleri zekâyla, ahlakla, vicdanla ve iradeyle yoğurmayan toplumlar otoriterliğe kayar.

Ezberci, kuru ve sıkıcı bir eğitim anlayışıyla nereye kadar gidebiliriz.

Eğer biz, bireylerin inisiyatif alma becerisini kazandığı bir okul düzeni kuramazsak gelecekte toplumumuzu daha da büyük karmaşalar bekliyor demektir.

 

EZBERCİ, KURU VE SIKICI EĞİTİM

“Eğitim, insanın öğrendiği her şeyi unuttuktan sonra geriye kalan şeydir!” der Einstein’ne.

Diğer bir düşünür de “Eğitimin en büyük gayesi, kişiye öz güveni öğretmek ve kendi zihin dünyasının zenginliklerini kavratmaktır!” der.

Mevcut eğitim sistemiyle duyarlı, donanımlı bir gençlik yetiştirmek neredeyse imkânsız gibi.

Türkiye’nin tartışmasız birinci gündem maddesi “eğitim” olmalı.

Ne yazık ki aile ve okuldan soğumuş, sanal alemde kaybolmuş, boğulmuş, inanç ve kültürel değerlerinden habersiz bir nesil yetişiyor.

 

YOZLAŞMA

Yozlaşma tam gaz:

Dilde yozlaşma,

Eğlencede yozlaşma,

Kılık kıyafette yozlaşma,

Sanatta yozlaşma.

Tüm toplumsal değerlerde yozlaşma…

Müsteşar Bey mutlu ama, okumayan, araştırmayan, sorgulamayan, umursamaz, vurdumduymaz bir nesil geliyor.

 

Biz ne yapıp ne edip insan hakları ve demokratik ilkelere saygılı, sağlıklı, neşeli, okuyan, sorgulayan, farklı görüş, düşünce, inanç, anlayış ve kültürel değerlere hoşgörüyle bakabilen, donanımlı gençler yetiştirmek zorundayız.

Ama nasıl, ne zaman?

Hangi sitem, hangi kadroyla?

 

NOT: Afişte bulunan rakamlar gerçek değildir. İçeriği desteklemek için grafik amaçlı konulmuştur.