“Ey Çerkes toplumu, bu
feryadımı işitin!” diyerek başladı söze.
Ben,
Türkiye’nin en büyük
dernek salonlarından biriyim.
Ne emeklerle ne
imkânsızlıklarla yapıldım, ben bilirim.
Büyük fedakârlıklarla
dayanıp döşendim.
Yoğun çabalarla
kültürel hizmetlere hazır
hale getirildim.
İlk zamanlar gayet
mutluydum, kültür ve sanat
sevdalılarıyla dolar dolar boşalırdım.
Çok sayıda kültürel,
sosyal ve sanatsal programa sahne oldum.
Gecem de gündüzüm de
doluydu.
Çok mutluydum,
huzurluydum.
Özellikle
baylı bayanlı gençler ve
çocuklarla geçirdiğim o güzel etkinlikleri unutmak asla mümkün
değil.
Yaşlısı genci, kadını
erkeğiyle ne güzel, ne
doyumsuz birliktelikler yaşadık.
O geçmiş günler hayatımın
baharıydı.
Dolu dolu insanlar,
renk renk etkinlikler…
“AKORDEON” NEREDE, “KÂFE” YE NE OLDU?
Ama son dönemde yalnızlığa
terk ettiler beni.
Terk edildim.
Benimle kimse
ilgilenmiyor.
Yalnız bırakıldım.
Akordeon sesini
duyamıyorum artık.
O güzelim danslar da yok.
Kültürel sohbetler de…
Tiyatro, seminer, panel… hak getire.
Ben bu yalnızlığıma, terk
edilmişliğime ağlayıp yanarken başıma çok daha fenası geldi.
Davul zurnayla tanıştım.
Orkestrayla buluştum
Yabancı danslarla
kaynaştım.
“Kâfe” yok artık hayatımda.
Oysa ne kadar ümitlenmiş
ne kadar moral yüklenmiştim.
Ne ümitlerim vardı
gençliğe ve geleceğe ait.
Kırıldım, yıkıldım,
döküldüm.
Tarifsiz acılara gark
oldum.
KEŞKE BU GÜNLERİ GÖRMESEYDİM!
Duydum ki üç beş kuruş
için beni yabancı düğünlerle buluşturdular.
Artık
“kâfe”, yerini yabancı
danslara devretti.
Yetmedi akordeon
davula; doli, zurnaya
döndü.
Keşke yıkılsaydım,
viraneye dönseydim de bu günleri görmeseydim.
BU BİR YÜREK YANGINI
Dün, sık sık yapılan
kültürel, sosyal ve sanatsal çalışmalara sahne olan fakat bugün,
faaliyetsizlikten kahrolan salonun feryadını dinleyen yaşlı Nart,
duyduklarına inanamadı.
“Bu yürek yangını
söndürülmeli!”
“Bu yara sarılmalı!”
diye haykırdı.
Duydukları karşısında
perişan olmuştu.
Yüreği hançerlemişti.
Yutkundu, boğazı
düğümlendi.
Rengi solmuştu, sesi
titriyordu.
Ayakta duramayacak
haldeydi, olduğu yere
yığıldı kaldı.
Son bir gayretle
doğrulmaya çalıştı.
Gayret boşunaydı.
Vücudunu buz gibi betonun serinliğine bırakıverdi.
Salonun yorgun, bitkin
sesi kulağında uğuldadı:
Ey salonsuzluktan şikâyet
eden Nartlar!
Ey geniş bir salonumuz
olsa neler neler yapardık diyen
Setenaylar!
Unutmayın, bina yetmiyor,
salonla bitmiyor!
Samimiyet lazım.
Ekip ruhu lazım.
Bilinç lazım,
uyum lazım, emek
lazım.
Daha da önemlisi yürek
lazım!
“AKORDEON YOK ARTIK, BEN VARIM!”
Vakit akşam olmuş, hava
kararmıştı.
Salonun ortasında yatan
yaşlı Nart’ın cesedi
artık fark edilemez olmuştu.
Çok geçmeden salon,
ölüm sessizliğine
büründü.
Birkaç dakika sonra alt
kattaki düğünden gelen davulun sesi:
“Akordeon yok artık, ben varım!”
diye yeri göğü inletiyordu.
|