Sıcak yaz
ayları, Türkiye’nin gündemiyle daha da ısındı. Pek çok
insan, ruh sağlığını
korumak için gündemden
kaçış yolu arıyor.
Basın-yayından uzak
durabilenler şanslı.
Akıntıya kapılanlar
zor durumda.
Ben de biraz gündemden
kaçış, biraz kendine geliş
babından Yalçın KAYA’nın,
eni boyu oldukça hacimli üç kitap halinde hazırlanan ve geçen yıl
basılan ÇERKESLER 1-2-3
kitabıyla meşgulüm.
Çerkesler- 1
(Tarih-Mitoloji- Gelenek)
Çerkesler- 2 (Kafkasya
Savaşları Tarihi )
Çerkesler- 3 (Sürgün ve
Soykırım)
Kitapta; altı çizilecek,
soru işareti konulacak,
not düşülecek çok cümle var.
Bu kitap ancak, koyu gölge
ve semaver destekli demli
çayla biter.
Bunun da farkındayım.
Eserin yazarı,
Çerkes kökenli olmayan
biri.
Emek vermiş, ellerine
sağlık!
Temennim, emeklerin zayi
olmaması yönünde.
Amacım, kitabı özetlemek
değil.
Yalçın Bey’in bir kez daha
gündeme taşıdığı, üzerinde
yoğun tartışmaların yapıldığı, önemli, karışık,
karmaşık, bir konuya
temas etmek.
“ELİNDEKİ TEK SERMAYESİ ‘SADAKAT’ OLAN BİR MİLLET”
Yazar, Çerkes halkı için:
Sıkı asker,
Güvenilir istihbaratçı,
Sadık bürokrat, diyor.
Ellerindeki tek sermayesi
“sadakat” olan bir
millet diyor.
Pek çok alıntılardan
oluşan kitap, incelemeye değer.
Ancak
“Biz Çerkesler, böyle
kalın kalın kitapları pek okumayız!” gerçeğini de göz ardı
etmemek gerek.
OSMANLININ ÇERKES POLİTİKASI
Eserin,
“Rusların Sürgün, Osmanlının İskân Politikası” başlığına
takılmış durumdayım.
İlgili satırları birlikte
değerlendirmeye ne dersiniz?
Bu başlık altındaki
ifadelerin çoğu Prof.
Kemal KARPAT (Osmanlıdan Günümüze Etnik Yapılanma ve Göçler)
ve Prof. Abdullah SAYDAM
(Kırım ve Kafkas Göçleri) ile ilgili.
Kemal KARPAT, Kafkas
Göçlerini ve Osmanlı Devletinin
iskân yöntemini şöyle
özetliyor:
1864 savaşı sonrasında Rus İmparatoru tarafından
Çerkes kabilelerine üç
seçenek sunulmuştu.
Bu seçenekler:
Ya savaşmaya
devam edecekler.
Ya Kuban tarafına
sürgüne gidecekler.
Ya da Osmanlı Devleti’ne
göç edecekler,
şeklindeydi.
Kuruluşundan beri iç problemlerini çözmede tehcir
ve iskân metoduna sıkça başvuran
Osmanlı Devleti 9
Mayıs 1857’de tehcir kanununu çıkarmıştır.
Bu arada
Osmanlı Devleti, Rus
Çarıyla gizlice ittifak etmiştir.
Göçenlerin mal, can ve hürriyetleri, sair tüm
hakları Sultan’ın garantisi altındaydı.
Göçmenlere, her tür vergiden muaf olarak
arazi verilmesi vaat
edilmişti.
Anadolu’ya yerleşenler, 12 yıl
askerlikten muaf
tutulmuştu.
1860 yılında “İskân-ı Muhacirin Komisyonu”
kuruldu.
Bunda
ekonomik ve politik çıkarlar gözetilmişti.
Bundan anlaşılıyor ki Çerkeslerin göçürülmesi
Osmanlı Devleti’nce planlanmıştır…
Prof. Abdullah SAYDAM
ise bu konuya farklı bakış açısıyla yaklaşıyor ve Osmanlının
kendisine sığınan tüm insanlara
“insanî” nedenlerle
kucak açtığını vurguluyor.
“Göç ve göçmen
meselelerine ilgisiz kalındığı bir çağda
Bab-ı Âli’nin devletin
bütçe imkânlarını
zorlayarak tebaasından olmayanları dahi ülkeye kabul etmesi bu
konuya olan yatkınlığı göstermektedir.”
Prof. SAYDAM’a yazarın
tepkisi:
“Prof. Saydam, Osmanlı
Devleti’nin sınırlı maddî olanaklarından söz öderken göçlerin
yaşandığı yıllarda dış ülkelerden alınan
borç paralarla
saraylar, köşkler…
yaptırdığını görmezden geliyor.”
Prof. SAYDAM:
Kafkasya’dan gelen göçmenler için “28 Ekim 1852 tarihli mazbatada,
göçmenlerin, kendilerine
maaş verilmesini istedikleri, ancak bu yöntem bundan sonra
geleceklere de örnek olacağından hazineye büyük ölçüde yük
getireceği bilgisi vardı.
Sürekli bir yöntem saptamak amacıyla göçmenlere
Osmanlı Devleti’nin genişliği cihetiyle mirî
araziden boş bulunan
yerlerin verilmesi, ev ve araç-gerecin tedarikinde münasip
ölçüde yardımda bulunulması, mesela 4-5 yıl kadar bütün
vergilerden muaf
tutulmaları teklif olunmaktadır.
Osmanlı, kendisine sığınma
talebinde bulunan Çerkeslere sadece insani değerler için mi kucak
açtı, yoksa Osmanlı
Padişahı ve Rus
Çarı’nın gizli ajandaları mı vardı?
Sorular, sorular!
Zor sorular devam ediyor:
Çerkesleri Osmanlı
topraklarına gönderenler veya Çerkesleri topraklarına kabul
edenler göçmenlere vaatte
bulunmuş mu?
Vaatte bulunulmuşsa vaatte
bulunanlar kimler?
Bu vaatlerin ne kadarı
yerine getirilmiş?
Ve işte
en zor soru:
Bu hayati soru ve
cevaplar, Çerkesler için ne anlam ifade ediyor?
Çerkesler, tarihini ne kadar merak ediyor?
Ne kadar sorguluyor?
Kaç Çerkes tarihini
öğrenip geleceğini ona
göre planlıyor?
Kaç Çerkes’in
tarih ve kültür derdi
var?
Hadi durma söyle “Sen
yanılıyorsun, Çerkeslerin büyük çoğunluğunun geçmişini iyi öğrenip
geleceğini buna göre kurgulama gayreti var!” de.
“Bu
soylu toplum, gün geçtikçe daha da bilinçleniyor, bu millet,
kültürüyle sonsuza dek yaşayacak!” de.
Söyle!
Hadi Söyle ne olur?
|