Beni tanımadınız galiba!
Kısaca kendimi tanıtayım. Ben, toplumunun ruhuyum. Milletin
kalbi, beyni, sesi, nefesiyim.
Ben, Çerkes toplumunun tarih
boyunca ortaya koyduğu, kuşaktan kuşağa aktararak bugüne
taşıdığı maddî ve manevî değerlerin tümüyüm.
Yani ben, kökü mazide soylu
bir toplumun kültürüyüm.
Bu milletin duyuş, düşünüş
ve yaşayış biçimiyim.
Çerkes toplumunu diğer toplumlardan ayıran değerlerin
tümüyüm.
Bakmayın şu anki hâlime, aslında ben, özgünlüğü
ve asaletiyle şöhret sahibi biriyim.
Ama ne yazık ki mazide kaldı o eski günler.
Şimdilerde çok yorgunum,
Bitkinim,
Çaresizim!
Doktorlar, bu yalnızlık, bu bakımsızlık ve bu ilgisizlikle benim
yaşama şansımın yüksek
olmadığını söylüyor.
Perişanım...
Boğuluyorum, tükeniyorum, yok oluyorum!
SİZİ ANLAYAMIYORUM!
Her daim benimle övünen,
adımı dilinden düşürmeyen sizler, ben sizi anlamakta
zorlanıyorum!
Eğer beni seviyorsanız neden
sevginin gereğini yerine getirmiyorsunuz?
Hani sevgi?
Hani ilgi?
Hani gayret?
Hani eylem?
GALİBA SİZ BENİMLE GÖNÜL EĞLENDİRİYORSUNUZ!
Anlaşıldı, siz benimle gönül
eğlendiriyorsunuz!
Siz, bensiz de
yaşayabileceğinizi sanıyorsunuz!
Şu samimiyetsizliğiniz,
Şu vefasızlığınız… kahrediyor beni.
Sözün tükendiği anı yaşıyorum!
Oysa seven, sevdiğini korur değil mi?
O kavgalarınız,
O didişmeleriniz,
O şişkin egolarınız…
mahvetti beni!
HAYAT İKSİRİM GENÇLERDİR!
Unutmayın, benim hayat iksirim gençlerdir!
Kurtarın beni gençlikten
korkan idraksizlerden!
Kurtarın, gençlere
güvenmeyen talihsizlerden!
Kurtarın beni, beni tanımadan, beni sevmeden beni anlatanların
dilinden.
Kurtarın beni benlikten,
enaniyetten.
Kurtarın maskelilerin, menfaatperestlerin elinden.
Beni esir alan sözde
büyüklerin tahakkümünden.
Ne olur beni kurtarın!
Kurtarın, tarih bilmeyen, “Xabze” den
anlamayan, daha da kötüsü
bilmediğini dahi bilmeyen çokbilmişlerden.
Kurtarın beni!
BEN YAŞAMAK İSTİYORUM!
Ben, yaşamak istiyorum zihinlerde,
kalplerde.
Ben, yaşamak istiyorum evlerde,
gönüllerde.
Yaşamak istiyorum, sohbetlerde, düğünlerde,
derneklerde.
Yaşamak istiyorum, cenazelerde,
törenlerde…
Yaşamak istiyorum toplumumun ruhunda.
NE OLUR DUYUN BENİ!
Konuşan, yaşlı kültürünüz.
Ne olur duyun beni!
Tükenmek üzereyim, ölüyorum!
Anlamsız kavgalarınız, samimiyetsiz tutumunuz yüzünden zayıf
düştüm.
İlgisiz, mecalsiz kaldım.
İmdaaat, ölüyorum!
Ne olur kurtarın beni!
KATİLİM SİZ OLACAKSINIZ!
Siz, hayat iksirim olan
gençleri önemsemediniz.
Siz, sevgili dostlarımı küstürdünüz!
Siz, beni menfaatiniz için kullandınız.
Siz, beni yalnızlığa, ölüme
terk ettiniz!
Ama en kötüsü, “Seni
seviyorum!” dediniz, sıkılmadan, çekinmeden
yalan söylediniz!
Siz, asla samimi
olmadınız!
Biliyorum, işiniz çok yoğun sizin.
Biliyorum, bana ayıracak zamanınız da yok.
Para, pul işleriniz çok
daha önemli, biliyorum.
Biliyorum, öncelik
sıralamanızda yokum bile.
Biliyorum, ben ne dersem diyeyim siz bildiğinizi okuyacaksınız.
Biliyorum, siz yine bini uzaktan sever gibi yapacak, yalancı
öpücüklerle yine beni kandıracaksınız.
Ama inanın benim bu
komedileri, bu trajedileri izleyecek zamanım kalmadı.
Çok halsizim, güçsüzüm, eriyorum,
ölüyorum!
HANİ DUYARLILIK?
Ben, yemek masanızda,
mutfağınızda olmak isterdim.
Ben, ruhunuzun
derinliğinde sevginizin özünde olmak
isterdim.
Ey beni sevdiğini söyleyen Çerkes toplumu.
Galiba sizin topyekûn bir
terapiye ihtiyacınız var.
Farkındalık ve duyarlılık şuurunu
geliştirecek terapilere.
Sizi, ezberden, vurdumduymazlıktan, umursamazlıktan,
nemelazımcılıktan, kıskançlıktan uzaklaştıracak terapilere.
Ne yazık ki “otomatik
pilota” takılı kalmış beyinler.
Ezberler,
Samimiyetsiz sözler,
Cılız teşebbüsler,
Komik girişimler,
Göstermelik tavırlar.
Oysaki
Öncelikle ve özellikle, önyargılardan
sıyrılmış berrak, saf, duru, tertemiz zihinlere, mangal gibi
yüreklere ihtiyaç var.
Yani basirete,
Yani ferasete,
İyi niyete,
Yani samimiyete.
|