Bir inansak zaman bitmeden, iş işten geçmeden.
Bir inansak bitip tükenmeden.
Bir inansak artık kültürümüz hızla
eriyip yok olmadan.
Bir inansak, duyduğumuz seslerin yok oluşumuzun
ayak sesleri olduğuna, geri sayımın “tik
tak” larına.
Acı, hem de çok acı:
Gençliğimiz ilgisiz,
Büyüklerimiz ümitsiz,
Dilimiz mahzun, kültürümüz sahipsiz!
Acı ki ne acı:
Geri sayım başladı, saatler ilerliyor.
“Tik tak” lar inanmış yürekleri sızlatıyor,
vicdanları kanatıyor.
Tepki yok, ilgisizler yine ilgisiz.
Ah bir inansak son bir gayretle küllerimizden
doğabileceğimize!
Bir inansak samimiyete.
Bir inansak birlikteliğin gücüne.
Ah bir inansak kendimize!
Bir kerecik inansak kültürümüzün gücüne!
İnanmak, daha samimi olmayı gerektirmiyor mu?
İnanmak, daha fazla sevmek, yeri gelince uğrunda
ölmek anlamına gelmiyor mu?
İnansaydık daha samimi olmaz mıydık?
İnansaydık yüreklerimiz kan ağlamaz mıydı?
İnansaydık huzurumuz kaçmaz mıydı bu erime, bu yok
oluş karşısında?
İnansaydık yok oluşu,
tükenişi durduramaz mıydık?
İnanmadık, inanmıyoruz!
Galiba inanıyor gibi yapıyoruz.
Çalışır gibi, uğraşır gibi, üzülür gibi, önemser
gibi…
İnansaydık yüreklerimizi dağlamaz mıydık karşı
karşıya olduğumuz garip manzara karşısında?
İnansaydık inancımızın gereğini yapmaz mıydık?
İnanmadık, inanmıyoruz!
İnanmalıyız, inanmak
zorundayız.
Gençliğimiz ilgisiz, büyüklerimiz ümitsiz, dilimiz
mahzun, kültürümüz sahipsizse.
Biz inanmak ve inancımızın gereğini yapmak
zorundayız.
Ancak o zaman doğar bu toplum küllerinden.
O zaman birleşir kollar, o zaman kucaklaşır samimi
yürekler.
O zaman ne Kafkasyalısı ne Anadolu’su kalır,
tek yürek olur gönüller.
O halde,
İnanmaktan, kendimizle yüzleşmekten başka çaremiz
var mı?
İnanmak:
Dilimize,
Kimliğimize,
Benliğimize,
Yani güzel kültürümüze.
İnanmak:
Birbirimize,
İnanmak:
Bir gayretle Kafkasya’yla kucaklaşıp tek yürek
olmaya.
İnanmak:
Birleşmiş kardeşlerle yok oluşla mücadeleye,
Direnişe,
İnanmak:
İnanmaya, yeniden doğmaya. |