Nezih bir ortam, salondaki bay - bayan herkes ilgili ve dikkatli.
Canlı Kafkas müziği, gençlerin güzel dans gösterisi…
Bu, sıcak bir Ramazan akşamında Çerkes toplumunu bir araya getiren
güzel bir iftar ve sohbet programı.
Konu: Kafkas toplumu, Kafkas kültürü ve “açılım”.
Değişik illerden gelen konuklarla birlikte yeni ve eski dernek
başkanlarıyla “beklenen misafirler” de yerlerini almış durumda.
Ve iftar sonrası sohbet programı başlıyor.
Hükümetin
dış ilişkilerden
sorumlu genel başkan yardımcısı, Başbakanın siyasi danışmanı
Sayın Ömer Çelik’i
dinleyeceğiz.
Açış konuşmasını KAFFED yönetin kurulu üyesi Sayın Fatih
Bozkurt yapıyor.
Fatih Bey, toplumumuzun duruşunu, Çerkes’lerin açılıma bakışını
gayet açık ve net bir şekilde vurguluyor. “Toplumumuz açılımı
dikkatle izliyor, biz de federasyon olarak demokratik açılım
çerçevesinde yapılan güzel hizmetleri gönülden alkışlıyoruz.”
diyor. Bu yürekli konuşma, salondan çok ciddi alkış da alıyor.
Kürsüye sıcak, samimi tavırlarıyla Sayın Çelik geliyor:
Malum, Sayın Çelik, Türkiye’de yürütülen demokratik açılım
politikasının baş sorumlularından.
Sıcak, samimi, kısa
konuşmasını Çerkes atasözleriyle süsleyerek şöyle
sürdürüyor:
“Benden önceki konuşmacının
kullandığı “diaspora” sözcüğü beni üzdü. Zira burası sizlerin ana
vatanıdır. Sizler, “diaspora”da değil, anavatanınızdasınız.
Sizlerin iki vatanı var.”
“Çerkes’ler her zaman
bulundukları yerin güzelliğine katkı sağlayan dürüst, sadakatli
insanlardır.”
“Sürgüne ve zulme uğramış
bir topluluk olmanıza rağmen, adınız her zaman, başını dik
tutan bir toplum olarak anıldı.”
“Eğer siz, Çerkes kültürünü
Orta Asya’dan çeker alırsanız, Orta Asya’nın tarihinin yarısını
yok sayarsınız. Türkiye’nin içinden bu kültürü alırsanız Türkiye
tarihinin çok önemli kısmını yok sayarsınız.”
“O halde Çerkes kültürünün
gelişmesi, dilinin, geleneklerinin geleceğe aktarılması bir hayat
memat meselesi gibi görülmelidir.
“Ben Çerkes değilim ama bu
kadar büyük bir kültürün yaşamasını insanlığın zenginleşmesi,
bu vatanın ve bu ülkenin daha da güçlenmesi olarak görüyorum.”
“Biz, farklılıklarımızla
birlikte yaşama iradesini gösterebilmeliyiz. Bu zenginlik,
bizlerin beraber yaşama irademizi güçlendirmeli.”
“Onun için her topluluk
kendi kültürüne sahip çıksın, dilini işletsin, kültürünü
genişletsin, bunları gelecek nesillere aktarsın.”
“Bu noktada
siyasetçilere düşen önemli görevler var. Biz bu sorumluluğun
bilincindeyiz.”
“Sizlerle birlikte
olmaktan duyduğum mutluluğu bir kez daha dile getirirken,
kültürünüzü yaşatma konusundaki iradenizin daha da güçlenmesini
temenni ediyor, saygılar sunuyorum.”
“SİZ, HER ZAMAN BAŞINIZI DİK TUTUNUZ.”
Anladığım kadarıyla Başbakan
yardımcısı Çerkes’leri çok iyi tanıyor, seviyor ve onları takdir
de ediyor.
Bakınız neleri vurguluyor:
“Bu güzel kültürün yaşaması insanlığın
zenginleşmesidir.”
“Bu nezih toplumun karşısında siyaset yapmak doğru değil.”
“Geliniz bir olalım, birlikte
büyüyelim.”
“Türkiye’nin
içinden bu kültürü alırsanız Türkiye tarihinin çok önemli kısmını
yok sayarsınız.”
“ Siz, bu ülke için
canımızı verirken Türkçe bilmiyordunuz,
şimdi anadilimizi
bilmiyorsanız, bu ne kadar acı.”
“Siz, soylu, asil bir
toplumsunuz, köklü tarihinizin, güzel kültürünüzün kıymetini
bilin, kültürünüzü yaşayın, onu yaşatın!”
“Cumhuriyetimizin
kuruluşundaki atalarınızın anlamlı katkılarını kimse inkâr
edemez.”
Genç, dinamik ve
entelektüel kimliği, hitabet gücü, Sayın
Erdoğan’a olan
yakınlığı, demokratik açılım modelinin mimarlığı, Başbakan’ın
siyaset danışmanlığı, aynı zamanda iktidarın strateji
kurmaylarından biri olması Sayın Çelik’in sözlerini
biraz daha önemli kılıyor.
BİZ, “DEMOKRATİK AÇILIM”A NASIL BAKIYORUZ?
Türkiye’nin, referandum sonrası esas gündemi, “farklı kültürlerle
birlikte yaşama iradesini kullanma” yani “açılım” olacak
gibi.
Elbette bu hususta, Çerkes toplumu olarak bizim de söylenecek
sözümüz, kaydedilecek notumuz olmalı.
Peki, biz, “hükümetin açılım
sorumlusunun” kültürümüz ve toplumumuzun geleceği adına sarf
ettiği bu ifadeleri nasıl değerlendirmeliyiz?
“Yok kardeşim, sen siyaset
yapıyorsun, sen bizi kandırıyorsun!” mu demeliyiz?
Yoksa, ilgili kurum ve
kuruluşlarımızla, komisyonlarımızla iktidarın zirvesinden gelen bu
vaatlerin, bu güzel söylemlerin önyargısız takipçisi mi
olmalıyız?
Hangisidir toplumumuz,
kültürümüz için hayırlı olan?
Amaç daha fazla demokrasi,
daha çok özgürlük, daha fazla kültürel hak ise işte tam
zamanı!
Bana göre Kafkas toplumu
olarak bizler, ideolojik saplantılara takılmadan: “Çerkes’ler,
hangi siyasi görüş tarafından yürütülürse yürütülsün, ‘birlikte
yaşama projesine, dostluğa, kardeşliğe’ olumlu katkı sağlamaya
hazırdır!” deme cesaretini ve gereğini yapma iradesini
gösterebilmeliyiz.
DAHA FAZLA KÜLTÜREL
HAK TALEBİMİZ YOK MU?
Allah aşkına söyleyin,
temel hak ve özgürlüklerin çağdaş anlamda kullanılabildiği güvenli
bir ortamın oluşmasının kime ne zararı var? Bunu kim, neden
istemez?
Merak konusudur, Kafkas toplumu olarak bizler açılımı ne kadar
sağlıklı tahlil edebildik?
Bu konuda gereği gibi bir beyin fırtınası yapabildik mi?
Açılımla, Kafkas toplumunun sosyal, kültürel kazanımlarının neler
olacağını değerlendirebildik mi?
Yoksa açılmaktan, büyümekten, gelişmekten daha fazla
özgürleşmekten, daha kapsamlı kültürel haklara kavuşmaktan
mı korkuyoruz?
“Daha fazla demokrasi, daha fazla kültürel hak.” diyor siyasi
irade, peki biz ne diyoruz?
Nedir “açılım”daki korkularımız, endişelerimiz?
Yoksa siyasi mülahazalar ve önyargılar girdabında mıyız?
Hangi duruş toplumumuzun yararınadır?
Kaçan bir fırsat var mı?
Kafkas aydınlarının, yazar ve çizerlerinin yıllardır talep ettiğe
haklar, özgürlükler bugün gündemdeyse nedendir bu suskunluk?
İzlenimim o ki, Kafkas toplumu temsilcilerinin Sayın Ömer Çelik
Bey’le yapacakları kapsamlı bir görüşmenin, kültürel
hayatımız adına bu topluma katacağı olumlu çok şey vardır.
Bunu çok önemsiyorum.
Bu programa samimiyetle katkı sağlayan herkesi kutlarken,
organizasyonun mali sorumluluğunu üstlenen değerli iş adamımız
Sayın Cengiz ATALAR’a da anlamlı katkılarından dolayı teşekkür
etmek gerek.
BU KÜLTÜRÜN YAŞAYABİLMESİ İÇİN SAMİMİYET VE
KARARLILIK ŞART!
Toplumsal gerçekliği ve
siyasal gelişmeleri tersinden okuyanlarımız mutlaka olacaktır.
Farklılıklarla birlikte
yaşama ve kardeşlik projesi
olarak adlandırılan bu “açılım”ın konuşulmasına bile tahammül
edemeyenlerimiz de olacaktır.
İdeolojik saplantıların
kurbanları,
Ezberini bozamayanlar,
Değişemeyenler,
Gelişemeyenler,
Kendilerini tekrar edip
duranlar… olacaktır.
Ama biz geniş ufuk ve vizyon sahibi olmalıyız.
Asla küçük hesaplarda
boğulmamalıyız.
Bizler, özden uzaklaşmadan, umutla, pozitif yaklaşımlarla,
yapıcı üslupla sorunların üstesinden gelebilir, sorunlarımızı
samimiyet ve kararlılıkla çözebiliriz.
Bu fırsatı kaçırmayalım. |