Bir seferberlik, bir
dönüm noktası için ne kadar hazırız acaba?
Unutulmaya yüz tutan
kültürel mirasımızın korunması, değerlerimizin yeni kuşaklara
aktarılması davası değil mi bizim davamız?
“Bu kültür mutlaka
yaşamalı, yeni nesil bu kültürle tanışmalı, gençliğimiz kimliğiyle
kaynaşmalı!” noktasında samimiysek, hemfikirsek, amaca ulaşmak
için “öncelikli hedefimizi” belirlemek durumundayız.
Nedir öncelikli hedefimiz
ve acil eylem planımız?
Derneklerimiz, vakıf
ve üst kurullarımız birlikte belirlemeli bu öncelikli hedefi.
Duyarlı her fert de
gönül coşkusuyla
katılmalı bu projeye.
Günü birlik
politikalarla, yapbozlarla amaca ulaşılamayacağını bilmem
söylemeye gerek var mı?
Bu, his ve hevesle olmaz!
Bu, akıl, mantık, sabır
ve sağduyu gerektirir.
Öfkeli tepkiselliklerle,
saplantılarla, önyargılarla kim nereye varmış ki?
Her “çözüm arama
toplantılarının” çerçevesini zanlar, yakıştırmalar,
kişisellikler kaplamışsa, benlik ve gurur hala söz sahibiyse var
mı söylenecek başka söz?
Küçük düşünceler,
varsayımlar, rivayetler bizim düşünce hayatımızın ufkunu
oluşturacaksa vay ki vay halimize!
Bunca deneyimli
insanımız, düşünen üreten aydınımız, objektif ve bilimsel
değerlendirme yapma şartından uzaklaşmışsa, sorumluluk şuurumuzu
ne derece kaybettiğimizi uzun uzun düşünmeli değil miyiz?
Ah keşke bir an önce
bırakabilseydik bu genel konuşmaları, iri, yuvarlak lafları.
Bırakabilseydik her bir
araya gelişimizde vatan kurtarmayı, kısa yoldan devletler
kurmayı?
Biz bırakmak zorundayız
her işe tepeden başlamayı.
Bırakmak zorundayız
benliği, gururu!
Artık inanmalıyız bir
başkasının da bizim kadar mantıklı düşünebileceğini, güzel şeyler
üretebileceğini.
İnanmalıyız, dayanışmanın
dayanılmaz gücüne, istişarelerin önemine, genel aklın lüzumuna.
En önemlisi gücümüze
inanmalıyız, ümitsizliği kovmalıyız!
İnanmalıyız, kültürümüzün
gücümüz, gücümüzünse kültürümüz olduğuna!
Yeter artık, biz bu eşsiz
kültürün yaşatılması için acilen gerçekçi yeni projeler ve yeni
eylem planları hazırlamak ve acilen uygulamak durumundayız.
Ne olur artık anlayalım
büyük işlerin ciddi bir plan çerçevesinde yürütüldüğünü!
Şimdi herkes, açık
yüreklilikle bu kültürün devamı için, yeni neslin bu kültür
değerleriyle yetişebilmesi için en öncelikli eylemin ne olduğunu
en anlaşılır bir biçimde ortaya koysun, söylesin.
Siz söyleyin Allah
aşkına, biz her konuyu didikleyerek, hamasi laflar ederek, bayrağa
takılarak, düğünlere katılarak, akordeonda sıkışarak, Çerkes
tavuğu muhabbetleriyle mi bir yere varacağız?
Yoksa abartılı övgülerle
mi?
Yoksa komplekslerle,
reflekslerle mi?
Biz, biz, biz… Biz neyiz?
Neyiz, kimiz biz Allah
aşkına?
Biz ne yapmak istiyoruz?
Nereye varmayı
hedefliyoruz?
Öncelikli hedefimiz ne?
Bu bağlamda ben derim ki
öncelikli hedefimiz Türkiye ve Kafkasya ‘da aynı kültürel
kaynaktan beslenen ailelerin gönül köprüsünü kurmaktır.
(Türkiye boyutuyla) Bu köprüyle gidiş- gelişleri, sevgiyle,
hasretle kucaklaşmaları arttırmaktır.
Bu sayede aileler
tanışır, kucaklaşırsa,
Gençler buluşur
kaynaşırsa, kültür akışı hızlanır, ortak noktalarımız netleşir,
birlikte hareket etmemiz kolaylaşır.
Bu sayede dil öğrenme
isteği artar, dostluklar gelişir, evlilikler çoğalır.
Devamında Kafkasya’da,
Türkiye’de ve diğer bölgelerde gençlik kamplarında buluşan
gençlerle kültürel kaynaşma zirve yapar.
Ben, öncelikli konumuz
bu olsun istiyorum.
Ailelerin buluşma
projesini bir seferberlik, bir dönüm noktası olarak görüyorum.
Bu olsun gündemimiz, bu
olsun önceliğimiz diyorum.
Buna çalışalım, bunu
halledelim önce.
Bir ara verelim devletler
kurmaya.
Bir ara verelim iri
laflara.
Öncelikli ve acil
hedefimiz Türkiye ve Kafkasya’daki gönüllü ailelerin en az
masrafla karşılıklı olarak birbirlerini ziyaret etme projesi
olsun.
Hatta bu proje gerekirse
AB destekli olsun!
Ne olacaksa olsun ama
bu kültür yaşasın!
Yaşasın bu kültür!
Aksi takdirde biz, somut
önerileri bırakıp ümitsizlik girdabında hayal görmeyi sürdürdükçe,
günübirlik
politikalarla yazarlarımız, yöneticilerimiz, sanatçı ve
aydınlarımız düşüncelerini keskin, sert bir dille ifade ettikçe,
hatta milliyetçiliğin ötesinde ırkçı bir üsluba büründükçe
bu sert ve taşkın söylemler gençlerimizi yanlış yerlere
yönlendirecek, onları hırçınlaştıracak veya sefilleştirecek, en
önemli konuları yüzeyselleştirecektir.
Yani en az “Çerkes toplumuyla ilgili abartılı övgüler” kadar
tehlikelidir kerli ferli pek çok Çerkes aydınının “Biz sefil ve
perişanız, herkes de bize düşman.” söylemleri.
Bu uç söylemlerin, bu şovenist tavırların gençliğimize fayda
verdiğini sanmayalım.
Yeter, herkes anlamalı artık sürgün hikâyeleriyle, yandık,
tükendik tepkiselliğiyle, kin ve nefret duygularıyla, ötekiler
mantığıyla bu kültüre hizmet edilemeyeceğini.
Anlamalı, düşmanlığın, savaşın çözüm olamayacağını!
Çözüm, ümitsizlik, düşmanlık ve öfkede aranmamalı!
Çözüm, mevcut enerjiyi daha yapıcı coşkulara yönlendirmek,
Gençlerimizi ümitlendirmek,
Şartlandırmadan bilinçlendirmek,
Onlara bu kültürü sevdirmek olmalı.
Asla şahsiyet ve zihniyete bakmadan, daima zaman diliminde
katılaşıp kalmış ütopik düşünceleri yok edip yerine uygulanabilir,
mantıklı düşünceleri koyabilmeliyiz.
Dünya görüşümüz ne olursa olsun, “Yine de doğrusunu ben
bilirim” mantığı bilinçaltımızda içselleşmemeli, ezberimizde
resimleşmemeli.
Bu toplumu bu kültürü seven herkesin, ideolojilerden, eski
hesaplaşmalardan ve şahsi çıkarlardan uzak durması şart.
Yoksa tarih tekerrür edecek ve şişen egoların çatışması
bizi mahvedecektir.
Bu proje, ciddiye
alınırsa, bir seferberlik ve bir dönüm noktası kabul
edilirse,
titizlikle
yürütülebilirse kültürümüzün ve çocuklarımızın geleceği adına son
derece önemli bir dev adım atılmış olacaktır.
Bu zengin kültürün
yaşatılması davasında umulur ki herkesin bu çorbada tuzu olsun.
NOT:
Biraz önce öğrendiğim, Gürcistan yönetiminin bu saldırgan tutumunu
kınıyor, bir an önce bölgeye barışın, sağduyunun egemen olmasını
diliyorum. |