- Cenaze namazı nerde kılınacak?
- Ulu Cami’de.
- Sabırlı, hoşgörülü bir
insandı. Daha geçen hafta birlikteydik, ne güzel muhabbet
etmiştik, aniden ayrıldı aramızdan. Allah rahmet eylesin,
- Ben de çok severdim, hoş
sohbet, uyumlu, cömert bir insandı. Toplumuyla iç içeydi,
cemiyet adamıydı.
Kalabalık cemaat, öğle namazını kılmış, cenaze namazı için
caminin geniş avlusunda saf tutuyordu.
Alışılmıştan çok daha kalabalıktı
Maraş Ulu camiinin avlusu. Uzun süredir görüşemeyen pek çok kişi
göz göze geliyor, vücut diliyle de olsa, “ Hepimizin sonu bu
işte, ne ekersen onu biçiyorsun, kalp kırmaya değer bu hayat,
hayatı anlamlı ve doğru yaşamak lazım!” diyordu adeta.
Nihayet son görev yerine
getirilmiş, “Merhumu nasıl bilirdiniz?” sorusu sorulmuş, haklar
helal edilmiş, namaz kılınmıştı.
İstikamet kabristandı.
Kısa bir yolculuktan sonra
kabristandayız.
Hafifçe esen rüzgâr, taze toprak
kokusuyla çam kokusunu yüklenmiş, huşu içerisinde Kur’an
dinleyen kalabalığın yüzünü okşuyor, ötelerle bağlantı kuran bu
insanların gönlüne fanilik mesajını üflüyordu.
Kısa süren bu fasıl da bitmişti.
Kalabalık, dünyanın geçiciliği, kalıcı olanın sadece iyi
ilişkiler ve güzellikler olduğu, hakikatini iyice anlamış
görüntüsüyle oldukça sessiz ve sakin bir halde “serin selvilerin
mekânı”nı boşaltıyordu?
Kısa sürede kabristanın çıkış
kapısının önü oldukça kalabalıklaştı.
Yoldan geçen orta yaşlı temiz
giyimli, mülayim görünüşlü birinin, meraklı ifadelerle
kalabalığı yararak bize doğru yaklaştığını hissettim.
Tanımadığımız, cenazeyle bir
ilgisinin olmadığını sandığımız bu şahsın belli ki bir sorusu
vardı.
Bize doğru bakarak, sıcak bir ses
tonuyla:
- Arkadaşlar, bu kimin
cenazesi, çok zengin biri miydi, kimdi bu rahmetlik?
- …..
Bakıştık, tuhaf bir soruydu bu!
Hemen yanımızda duran, sakinliği,
esprisi ve kendine has üslubuyla toplumun yediden yetmiş yediye
herkesin çok sevdiği, Çerkeslerin “Minibüsçü Rauf ağabeyi''
benden hızlı davranarak, meraklı şahsın kulağına:
- Hayır, bu rahmetlik, öyle
zengin filan değildi, emekli, kendi yağıyla kavrulan biriydi.
Hayırdır, niye merak ettiniz ki?
- Nasıl merak etmem, bu ne
kalabalık kardeşim böyle? Ancak çok zenginlerin cenazesi
olur böyle. Baksana şu arabalara, şu insan seline… Haksız
mıyım?
Kelimeler tükenmişti. İlginç bir
tespit vardı ortada.
Yanlış da değildi hani!
- Bu rahmetlik Çerkes’ti. Çerkes
cenazesi olmasındandır herhalde bu kalabalık.
- İnanamıyorum, ben ilk defa
görüyorum Çerkes cenazesi. Çevre illerden de mi geldiler?
Maraş’ta bu kadar Çerkes var mı ki?
Program henüz bitmemişti, sadece
programın mekânı değişiyordu.
- Arkadaş, sizi tanımıyorum
fakat samimi güzel bir insana benziyorsunuz. Vaktiniz varsa ve
arzu ederseniz buyurun bizimle gelin. Buradan taziye evine
gideceğiz. Programın geri kalan kısmını birlikte görelim.
Bir yarım saat kadar daha sürer.
- Neden olmasın, sevinirim. Ben
çok meraklıyım, hayranım bu tür güzelliklere.
Rahmetlinin evine geldiğimizde
geniş avluda dizilen sandalyeler ve grupların taziye
seremonisi hazırlığı dikkate değerdi.
Her şey o kadar düzenliydi ki,
adeta defalarca provası yapılmış gibiydi. Çevrenin alışkın
olduğu törenlerden oldukça farklıydı bu. Geniş alan, insan
seliyle dolmuştu. Bu kadar kalabalığa rağmen ne bir izdiham,
ne en ufak bir karışıklık…
Bu düzene,
Bu kurallar zincirine,
Ölüye duyulan bu saygıya,
Bu asalet ve vakara,
Sadece meraklı kardeşimiz değil,
apartman sakinleri,
Çevre bloklardan olayı
izleyenler,
Taziye için gelen
milletvekilleri,
Şehrin yönetici ve ileri
gelenleri de aynı duyguları paylaşacak: “Bunlar ne güzel
insanlar, geleneklerini ne kadar anlamlı yaşıyorlar, bu uyumlu
güzel toplumla birlikte olmakta yarar var!” diyecekti.
Program boyunca, Kafkas
geleneğinin özünde, yani xhabze kurallarında bulunmayan
kucaklaşma ve el sıkışmanın olmayışı dikkatlerden
kaçmamıştı.
Geniş avluda, ilgili thamadelerin
ve cenaze sahiplerinin bir sıra halinde dizilişi, asla münferit
olarak değil, gruplar halinde ve thamadenin yönetiminde sıraya
geçilerek usulüne göre yapılan taziye bildirimleri görülmeye
değerdi.
Taziye anında, cenazenin birinci
derce yakınlarının ellerini diğer katılımcılar gibi
kaldırmayışları, merhuma yakınlık derecesini bildirmesi adına
kayda değer bir davranıştı.
Nerden bakarsanız bakın,
bu törenin her karesinde ciddi bir toplumsallık, harika bir
uyum, kökleri mazide mükemmel bir sosyallik hâkim.
Tam sessizliğin hâkim olduğu bir
anda, en öndeki sıradan, grup thamadesinin sol ayağıyla bir adım
öne çıkarak, uluslar arası bir protokol ciddiyetinde
başsağlığı dilemesi, bir başka güzellikti.
- Ben, çok az tanımakla
birlikte, oldum olası Çerkeslere büyük bir hayranlık
duymuşumdur. Nedenini iyi bilmiyorum ama bu toplum,
tavırlarıyla, birliktelik şuuruyla bana hep güven vermiştir.
Her gördüğümde sağlam duruş
sergilemişlerdir.
Bugün bana inanılmaz güzel bir
gün yaşattınız. Sizleri kutluyorum.
Dünyada bu kadar güzel kurallarla
bu kadar olgun tavırlarla, bu kadar düzenli bir cenaze töreninin
varlığına inanmak imkânsız.
Hepiniz sağ olun. Gözlerime
inanamıyorum. Bugüne kadar sadece Çerkes tavuğuyla çok az
tanıdığım bu toplumu, gerçek boyutuyla tanıdım.
Çok mutluyum. Kısmet olursa
sizlerle hep görüşmek isterim.
Ruhun şad olsun İrfan
ağabey, daha dün dernekte sohbet etmiş, güzel şeylerden
bahsetmiştik. Yine ağırbaşlı, yine hoş sohbettin. Ne yazık ki
şimdi aramızda değilsin.
Seni çok seviyoruz, seni
unutmayacağız!
Sen, toplumunu sevdin, hep onunla
oldun.
İşte, şimdi toplumun seninle!