Meğer insanın kendini tanıması ne zor
şeymiş. İşte bu yüzden
“İnsanın kendini tanıması” kişinin sahip olduğu değerlerin en
başında gelirmiş.
Ne güzel cümleler söylenmiş, ne hoş
pusula sözler yazılmış bu uğurda.
İnsan, zor olanı bir başarsa,
kendini bir tanısa…
İşte pusula sözlerden birkaçı:
Kendini tanıma, kendini kendine
eriştirmektir.
Kendini tanıma, mutluluğun ilk
yasasıdır.
Kendine güven, o zaman nasıl
yaşanacağını göreceksin.
Kendini yönet, dünyayı yönetecek
gücü bulursun
Başkalarını tanımak akıllılık,
insanın kendini tanıması daha büyük akıllılıktır.
Kendinizden başka, kimse size
barış getirmez.
Kendinizi bilmezseniz, başka neyi bilebilirsiniz?
Kendinizi değiştirebilirseniz, bir başka değişimin gerekmediğini
göreceksiniz.
Sahip olmadığınızı arayıp
duracağınıza, asla kaybetmemiş olduğunuzu bulun, k e n d i n i z i
!
Eğer gerçekten bulmak istiyorsanız,
bir tek yeri kazmak zorundasınız, i ç i n i z i!
Hiçbir şey, sizi olduğunuzdan, kendinizden daha mutlu edemez.
Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür, ama hiç kimse önce
kendini değiştirmeyi düşünmez.
Executive Excellence
dergisindeki yazılarını “Mükemmeli Arayanlar” adı altında
kitaplaştıran Sayın Günseli Özen Ocakoğlu çok ilginç konuları
işlemekte kitabında:
Atlar, kendi içlerinde
sınıflandırılabilen ender canlılardandır.
Ben atları üç kategoride incelerim.
Birinci gruptakiler dolap
beygirleridir.
Bunlar gözlerinde at gözlükleri,
boyunlarında çanla, bir kuyunun etrafında bir yerlere gittiklerini
varsayarak dolanıp duranlardır.
Boyunlardaki çanın ahenkli tatlı
sesi, sanki bir yerlere gidiyormuşçasına onları oyalar.
Bu gruptakilere, bilgi, gelecek,
fayda, uzlaşma ve gelişme adına hiçbir şeyi öğretemezsiniz.
Bu değerleri enjektörle damardan
vermeyi deneseniz bile başarısız olursunuz.
Komplikasyon yayıp geri atarlar.
Toplumların her konudaki
fanatiği bu kesimden çıkar.
İkinci gruptakiler sütçü
beygirleridir.
Kendilerine öğretilen bir hat
üstündeki kapılara eksiksizce uğrar, yeni öğretilenleri de
aksamadan belleklerine kaydederler.
Bu gruptakilere, sadece gazetedeki
başlıkları okuyarak destanlar yazan tipler girer.
Derinlemesine bilgi sahibi
olmadan her konuda tartışmaya girip ikna olmamak için direnenler
bu gruptadır.
Bunları da bilgi, gelecek, fayda,
uzlaşma ve gelişme adına biraz emek harcayarak yönlendirmek ve
katkıda bulunmak isteseniz bile, uzun süren çabalarınız çok az
sonuç verecektir.
Bu değerleri tablet haline getirip
hap gibi yutmalarını isterseniz, yanınızda yutup sonra çıkarmanın
bir yolunu mutlaka bulurlar.
Ne yazık ki, toplumun en
kalabalık grupları bu kişilerden oluşur.
Son grupta yarış atları vardır.
Bu gruptakiler de aynı yarış atları
gibi kendilerine yüklenen farklı olma misyonunu taşımanın
sorumluluğunu da hissederek, önlerine parkurlar, mânialar,
hedefler, ulaşmayı istedikleri amaçlar koyarlar, atlamak ve
başarmak isterler.
Ya doğuştan yarış atısınızdır ya
da şartlar sizi yarış atı yapar.
Eğer şartların meydana getirdiği
bir yarış atı iseniz, kendiniz için koyacağınız engel ve hedefleri
çok doğru seçmelisiniz.
Çünkü hedefe çok az kala
gücünüzü tüketip çatlayabilirsiniz.
Gerçek bir yarış atının herkes
tarafından sevildiğini varsaymak hayalci olur.
Daha küçük yaşlardan itibaren
başkalarınca diğerlerine örnek gösterilen bu kişiler, hep
vitrinde, bakışlar altındadır.
Sevilmemelerine karşın izlenirler
ve üstlerine oynanır.
Bilgi, uzlaşma, fayda ve gelişme
adına her şey, bu kişilerin yaşam biçimidir.
Hem bu değerleri yaşarlar hem de
toplumda önder kimliğindeki liderler rolünü üstlendiklerinden,
başkalarının da aynı değerleri paylaşması için mücadele verirler.
Mükemmel bir vizyon oluşturup bu
vizyona sıkı sıkıya bağlı kalmak, bazen hiçbir vizyona sahip
olmamaktan daha tehlikelidir.
Başarı; doğruluğu kabul edilmiş,
herkesin inanarak paylaştığı, gerçekleştirilebilir bir vizyon
oluşturmak ve bu süreçte esas değerleri göz ardı etmeden, değişim
ve gelişmelerden etkilenebilen bir vizyon oluşturmaktan geçer.
Yarış atlarının kişisel vizyonu
toplumun diğer gruplarına da mesajlar verir.
Eğer gerçek bir yarış atı
iseniz, çok dikkatli olmalısınız.
Ne dolap beygirlerini ne de sütçü
beygirlerini ayakları tökezleyip yalpaladıklarında vururlar; ama
yarış atlarını öldürürler. (1)
O ki, bilmiyor ama biliyor
bilmediğini;
Çocuktur, onu eğitin /yetiştirin.
O ki, bilmiyor ama bilmiyor bilmediğini;
Cahildir, ondan uzak durun.
O ki, biliyor ama bilmiyor bildiğini;
uykudadır, onu uyandırın.
O ki, biliyor ve biliyor bildiğini;
Bilge kişidir, onu izleyin. (2)
1)
''Mükemmeli Arayanlar” - Günseli Özen Ocakoğlu
2) Anonim |