Oysa herşey şimdide yaşanır,
şimdide yaratılan geçmiş ise, kişi geçmişte yaşar. Şimdide
yaratılan gelecekse kişi gelecekte yaşar. Ama asla şimdide
yaşamamıştır ve yaşayamaz. Rahmetli Ergün Arıkdal’ın dediği
gibi; dejenerasyon devrelerinde herkes ve her şey maalesef
dejenere olur ve bunun farkına varıp en az dejenerasyonla
devreyi kapatmak esastır. Dejenerasyon olayı da 3.boyutta
yaşanabilen bir mefhumdur. Ve ne tesadüf ki en büyük
değişimler de bu dejeneratif dönemler de gerçekleşir. Bir şey
yapısından veya olduğundan çözülmeden başka bir şeye
dönüşemez.
Ve
çözülmenin kapsamında; Ol’anı kabul etmek, gideni bırakmak,
geleni sindirmek ve kendiliğin kılmak gibi eyleyişler bulunur.
Bu arada dejeneratif güçlerde; tabı
oldukları yasalar ve prensipler gereğince; 3.boyuta bırakılmış
‘şeyleri’ çözmek için var güçleri ile çalışmaktadır, işte
burası kimine göre zahmet kimine göre Rahmet yeridir. Bu
dejenerasyonun sonucunun zahmet mi Rahmet mi olacağını
belirleyen ise insanın kendisidir. Geçmişe saplanıp kalmış
veya geleceğe düşmüş insanın olayları olduğu gibi görmesi
neredeyse imkansızdır. Geçmişte ve gelecekte yaşayanlar
ölüdürler, insanı bu ölü uykusundan farkındalık diriltir.
Farkındalık ise sadece ve sadece şimdiye ait olmakla
ilgilidir. Fakat bu -şimdi- sözcüğü transfer edilmiş spiritüel
öğretilerin anlattığı sözde tanrının şimdisinde olmak
değildir.
Çünkü, Ebedi ŞİMDİ’de Hayattar olabilen sadece ve sadece
varlığın Rabbidir.
Ve
ŞİMDİ de O her AN ayrı Bir ŞEN’dedir.
İnsan fenomeni dünyaya ait bir şeydir. İnsanın şimdisi de
ancak dünyada bulunabilir. Ve dünya şimdisinin en güzelini
Sufiler bilir ve yaşarlar. Sufi ‘zamanın çocuğudur’.
Kısaca her vaktin içinde o vakitte işlenmesi en hayırlı olan
şeyle meşgul olur.
Kişi ne zaman dünyadan vazgeçer, -ki dünya sadece istek ve
arzuların yansımasından oluşan illüzyondur- dünya da kişinin
gözünden ve yüreğinden çözülmeye başlar, fenaya kavuşan
insanın gönlünde beka bulması kaçınılmazdır… Varlık geçmiş ve
gelecek yansıtmalarından kurtulduğunda sırat-ı müstakimde
yaşar. Kişinin bu ana yolu bulması -nefsin varlığı
geçmiş ve gelecekte amaçsızca dolaştırmasından ve
sürekli oyalamasından- dolayı zordur… amma bir kere de bulunca
da bu ışıklı geniş yoldan ayrılmak mümkün değildir. Geçmiş ve
geleceğin birleştiği yerde yeni bir -ara- oluşur. Kişi yeteri
kadar bu yol Ol’an yerde yaşayabilirse ve burayı -yuvası-
yapabilirse nirvanaya ulaşabilir. Nirvana varlığın Birlik hali
ile hallenmek ve bu halin dünyasına geçmektir. Varlık ancak
olduğu halin dünyasını yaratabilir. 3.boyutta varlığın hali
dualiteden ve ayrılıktan dolayı cehennemdir, dünyasıda
cehennemdir.
Birlikten ayrılık cehennemdir. Tüm boyutlar varlık sırat-ı
müstakimde ise şimdi-buradan yaşanabilir çünkü varlık noktadır
ve tüm herşey de O’nda saklıdır, tüm boyutlar varlıkda
dürülmüştür…
Ve kişilere ara sıra ses’lenirler. Hu. Orada mısın, varlıkta
boyutundan eğer ses’ı çıkıyorsa cevap verir. Aslında kişinin
-olduğu- cevap verir.
Kişi ne derse desin illüzyonun dışında sözcüklerin bir hükmü
yoktur. İllüzyonda sözcükler sadece varlığı oyalamaya ve
manipüle etmeye yarar. Sözcüklerin hepsi boştur ve safsatadır.
Yoksa kişi kendisi ile ilgili ne derse desin hepsi boştur.
Gerçeklikte varlığın sesi Ol’duğudur. Sadece Ol’duğu ses
verebilir.
İşte geçmişte ve gelecekte yaşayan insanın ses’i yoktur. Ses
veremez. Sesi olmayanın da gerçekliği oluşamaz. Çünkü
başlangıçta SES vardır ve ses mikro evren olan İnsan’ın da
kendisini yaratabileceği bir araçtır veya kendisidir. Çünkü
makro evrenler ses ile yaratılır. Ve mikro evren olan insan da
ses ile kendinde Kendini yaratır
Ancak gerçekliği sırat-ı müstakım Ol’an insanın ses’i vardır.
Nasıl ki illüzyonda insanlar dilleri ile ses çıkararak
iletişim(?) kurabiliyorsa (aslında buna iletişimsizlik de
denebilir), gerçeklikte de varlıklar Ol’dukları ses’ler ile
iletişir.
Çünkü iletişebilmek varlığı diğer varlıklarla ve kendi
varlığının boyutlarıyla bağlar.
Bağlanmak, gerçek evren goblenin de bir ilmek Ol’mak, Hay’at
nehrinden bir yudum SU(?) içmek demektir…
Varlık, bu noktada Şimdisini yaşayabilir ve yeni bir kendisini
yaratabilir.
Çünkü geçmiş ve gelecek aynı şeyin farklı iki yüzüdür.
Her gelecek kendi geçmişidir…
Bu nedenle, insan(?) dünya denen dejeneratif ortama bırakılır.
Değişim Muraddır. Çünkü değişim ve büyümek bir Hak’tır.
Ve gerçekten Hak edenler bu dünyaya doğabilir. Gerçek
Hay-at’a doğabilmek için Dünyada bir yaşam hakkı elde
edebilmek bir lütuftur.
“Ruhlarımız binbir illüzyonun döndüğü bu dünyada tutsaktır.,.
Gerçek özgürlük Ruh’un özgürlüğüdür…
Şükran içinde değişime tabi Ol’mak ve Hamd ile büyümek, insanı
özgürleştirir…
Ve bu Şifa’dır.”
|