Hay’at; düşleyebileceğimizden de uzun
bir yoldur.
Kim bilir gerçek kılabilirsek bir ucu
belki de ölümsüzlüğe çıkabilir.
Hayatın kendisi bizatihi çok boyutlu ve
çok katmanlı olduğu için anlaşılması idrak edilmesi de çok,
çok kapsamlı süreçleri içerecektir.
Hayat ne tektir ne de çoktur. Ne başlar
ne de bitebilir.
Ol’duğu gibidir.
Nasıl ki bir insanın nerde başlayıp
nerede biteceği tanımlanamayacağı gibi, hayatta tanımlanamaz.
Ne bir tv kutusudur ne de bir bilgisayar programıdır.
Hayatı ne kapatabiliriz ne de
açabiliriz. Ne de kendimize göre eğip bükebiliriz.
Belki zaman süreçleri içersinde eğilip
bükülerek, kendiliğimizin eğitimini ve hayatın içinde canlı ve
bilinçli bir varlık Ol’mayı öğrenebiliriz.
21.yy insanının en büyük
şansızlığı, hayat tarafından hızlı bir eğitime tabi tutulmuş
olmasıdır. Adeta
meyvelerin olgunlaşması için seraya
alınmış bir dünya insanlığı vardır ve
bilgi bombardımanı altında gün be gün
öğrenerek olgunlaşmaya ve hayat içinde devam etmekte ve daha
da çok artacak olan çok boyutlulukla baş etmeye çalışmaktadır.
Haliyle bu sürat içinde bir takım
aksaklıklar yanlış anlaşılmalar ve uygunluktan sapmalar da
yaşanacaktır. Hepside pekaladır.
Evrenin 40 yamalı bohçası olan insan,
kendince ve kendinde saklı olanlarca usul usul açılmaktadır.
Açılımlar her ne kadar
bizlerin tekamüllerine uygun bir şekilde gelişecek olsa da
insanlığın dünya gezegeni üzerinde hayat sahnesine çıkma
süreçlerinde –ego- denen bir sanal kimliğin kontrolü altında
kalmış ve açılım zamanları olan Yeni Dünya
yolculuğunda da hala insanı, bağımlısı
olduğu alışkanlıklarınca ve
yaşam düzenince kontrol etmeye devam
etmektedir.
Dünya, yeni yaşamına hazırlanmaktadır.
İnsan da yeni dünyada yaşamaya
hazırlanmaktadır.
Bu nedenle, dünyaya ve
insana neler olduğunu hiç kimse anlayamazken, insanın kendisi
de kendisine neler olduğunun hiç
farkında
değilken, bir takım
-insan uzmanlarının- insana neler
olduğunu bildiklerini idia ederek ve çeşitli yöntemlerle
çeşitli şekillerde şifaları ve teknikleri insanların kişisel
gelişimlerine sunmaları, insana -fayda- sağlamaya çalışmaları,
insanın tamamen görünmeyen psişik veya psikolojik süreçleri
ile ilgili manyetik alanlar üzerinde -bilirkişilik- iddia
etmeleri anlaşılır gibi değildir.
-Fayda- kelime ve içerik olarak tam da
egonun ürünü ve beklentisi ile ilgili bir tanımlamadır.
Kişisel gelişim, maalesef insanın
olduğunu sandığı bir -kişiliği- ile alakalıdır.
Kişilik, insanın,
ailesinden, toplumdan, okulundan, çevresinden ve tv-den (işe
yaramaz sanal yaşamların insana yüklendiği, v.s yansıtma
kutusundan-)
edindiği,
sabitleşmiş davranış kalıplarıyla ifade edilen, çok benlikli
arzularının karışımından oluşmuş bir tortu gibidir. (Maslov’un
incelemelerini okuyunuz)
Kişisel eğitim sadece, bizde şimdiye
kadar birikmiş kişilik denen dünya tortusunun üzerine yapılan
makyajlardan başka şey değildir.
Kişilik, toplumla iletişim aracı veya
toplum içinde “kabul edilebilme biletimiz” olduğundan,
kişiliğin üzerinde yapılacak herhangi bir iyileştirme yeni
dünyada bizim varoluşumuza bir katkısı olmayacaktır. Hiçbir
temel içermez ve hiçbir bağlamda bizi yeni dünyaya bağlayamaz.
Çünkü toplumlar dualistik ve maddeci
anlayışın ürünü olan fayda ve menfaat bağları ile birbirine
-bağlanmaya ve bağımlılık- geliştirmeye programlı olduğundan
ve bu da açıkça zihin dünyası olduğundan, zihin üzerine
geliştirilen her teknik ve zihne vurgu yapan her uygulama
yanılsama dünyasını kemikleştirmekten ve derdi
dermansızlaştırmaktan öteye gidemeyecektir.
Allah, insan için öyle
bir yeni dünya yaratmaktadır ki, kişiliği ile değil, insanın,
bireyselliğinde
“Kalbi” ile var olabileceği bir dünya
olmaktadır.
Etrafımızdaki kaoslara,
yıkılan sistemlere ve daha nice olduğuna bir türlü
inanamadığımız olaylara baktığımızda
-yeni dünyanın-
ne şekilde yaşanabilinir kılınacağını ve
neyi bizlerden talep edeceğini anlamamak imkansızdır.
Haliyle, kişisel gelişim teknikleriyle,
zihnin yeniden yeniden yapılandırılması ve şekil şemalinin
değişimi söz konusu olduğundan -egoda- diri kalmakta hatta
büyümekte büyümektedir. Çünkü kişisel gelişim zihinle
yapılabilecek, teknikle yapılabilecek –şimdi gitmekte olan
eski sisteme öykünen- çalışmalar olduğundan ve zihin kendisini
de haliyle yeni dünyayı içinde yarattığını (içinde yer
aldığını) sanmakta ve bir başka derin yanılsama içine
düşmektedir.
Asıl tehlikede buradadır.
Kişisel gelişimin kişiye sunabileceği
sadece geçici -kendini iyi hissetmeden- ve yeni dünya bilinci
geliştirdiği yanılsamasından daha fazlası olmayacaktır.
İnsan türünde evrimsel bir büyük adımın
ve tekamülsel bir sıçramanın olacağı momente, tüm dünyanın
dengeleri baş döndürücü bir hızla ilerlerken, insanın
makyajdan ziyade, “Ruhuna”, Ruhunu tezahür ettirmeye, bu
dünyaya getirmeye ihtiyacı vardır.
-Kendini iyi hissetme
peşinde- koşulduğu sürece, Ruha
odaklanacak farkındalık da olmayacak ve
gelişemeyecektir.
Kişinin ruh gücünü
kuşanmasına fırsat vermeyen, kişiyi sürekli bir dönüşümün
eşiğinde oyalayan, kişisel gelişimciye bağımlı kılan, tamamen
ticarileşmiş her türlü
kişisel gelişim araçları terk
edilmelidir.
Tavşanın suyunun suyu olamaz.
Kişilik denen şey sahtedir. Hiçbir
gerçekliği yoktur.
Kabuktur. Maskedir. Yanılsamadır.
Bu bağımlılıkların üzerine nasıl bir
gelişim tekniği uygulanabilir ki?
İnsanın daha güçlü bir şeye kendisi
olan bir şeye ihtiyacı vardır.
İnsanın, kalbi bir insan
olarak yaşamaya ve bu yaşayıştan damıtacağı ruhuna ihtiyacı
vardır. Ve ihtiyacı olan her şeyde, aşk sevgi bolluk iyilik
güzellik ışık hepsiciği de orada olacaktır.
Ruh
bunların hepsinin toplamı ve hepsini de aşandır.
İnsanların ruhları ile bütün
olduklarının farkındalığına ulaşabilmek için ise hiçbir şeye
ihtiyaçları yoktur.
Sadece kendilerine yüklenenleri
bırakmaya ve kalbinde yaşamaya ihtiyacı olabilir.
İyi hissetmenin ruhsallık olmadığını
anladığımız zaman, ruhsallığımız Hayatımızda doğmak için
fırsat bulacaktır.
Çok uzak bir zaman değil, çok yakın bir
an gelecek iyi hissetmek hiçbir şey ifade etmeyecektir.
İyi hissetmek gelen günlerin
yoğunluğunda hiç kimseyi nefes aldıramaz.
Halbuki insanın sevgi Ol’an Ruhunda,
ruhunla Birlikte NEFES almaya ihtiyacı vardır.
Zihni kuvvetlendiren teknikler ve
uygulamalar, kişiyi, dışarı bağımlı kılan her çeşit uygulama
ve şifalar, dünyaya gerçek anlamda doğmak isteyen insan için
dünyada bir fırsata sahip olmuş varlığın Ruhsal gücünü
kazanmasına da engel olacaktır.
Yapılması gereken, SESSİZLİK içinde
içselleşmekten, KALBİNE adanmaktan, kendi yüksek veçhelerine
odaklı bir yaşam sürmekten, diğer kardeşleri için sevgi
güzellik iyilikle destek ve paylaşımda bulunmaktan, kalbinde
olan DÜŞLERİNİ gerçekleştirmekten, başkaca bir şey değildir.
Eğer
varlık gerçekten kalbi bir yaşam sürer
ise düşleri de kalbi yaratımlar olacaktır.
Ruhsallığına doğan ve Ruhu ile hemhal
Ol’muş kişinin kendini iyi hissetmek gibi bir derdi olamaz.
Hayatı geldiği gibi yaşayacaktır.
Zaten, mutluluk ve neşe doğasına çoktan
kavuşmuş olacaktır.
Şimdiye kadar insanoğlunun kendi başına
ördüğü çoraplar, egosunun kendini iyi hissetme peşinde
koşmasından gelmiştir. Ego sanki şekerlemelerle kanan ve
kandıran çocuk gibidir.
Dünya gezegeninde
bizlerin, binyıllarca sürecek manaları yaratacak, boşlukta
kendi kendini yeniden, yeniden ekecek ve var edecek ve
gezegeni daha yüksek bir varoluş seviyesine taşıyacak
Ruhsallığa
ve bu ruhsallıkta köklenecek Yaşama ve
suyunu bu köklenişten alacak yaşam gücüne
ihtiyacımız
vardır.
Hay’at diridir. Diri Ol’maktır. Bizler
hayata ekilmiş tohumlarız.
Hayat, yaşamak ile yeşerebilir.
Yaşamı ancak ve ancak, yaşama hizmet
edilerek yeşertilir ve desteklenebilir.
Yaşamak çok doğal bir akıştır.
Yaşamak bir teknik işi ve uygulama işi
değildir.
Yaşamak, Aşk işidir.
Yaşamak, aşık Ol’makla,
sevgili olmakla, insan insana ve dünyaya, dolayısıyla her şeye
dost olmasıyla alakalıdır.
Gelecek günlerde, gezegenimiz Dünya’da
Yaşamı yaşatmak, hayatı hayattar kılmak, ancak Ruhunun Gücünde
durabilen ve Yaşama aşık olanların en büyük ve en önemli işi
olacak.
Ve Mutlu İnsan, Ruhuna -emek- veren
insan olacaktır.
Ve Ruh sessiz sedasız ve kalbimizin
derinliklerindedir.
Tıpkı bir çınar gibi,
kayın gibi, meşe gibi, salkım söğüt gibi yıkılmaz ve özgür,
kökleriyle hiç kimsenin kendisini dünyadan söküp atamayacağı
kadar çok çok derinlere odaklanmış, dallarıyla yapraklarıyla
gözleri, çok çok
uzak göklerde, Yeni Dünyada evreniyle
bütünleşmiş olabilmeliyiz.
Yeni Dünya, Kalbin dünyasıdır.
Kalp, her
şeye muktedirdir. (İstanbul, Nisan 2011)
|