...................
...................
KENDİNİ İYİ HİSSETME VE RUHSALLIK

26.02.2014

Nilgün Nart
...................
...................

Hay’at; düşleyebileceğimizden de uzun bir yoldur.

Kim bilir gerçek kılabilirsek bir ucu belki de ölümsüzlüğe çıkabilir.

Hayatın kendisi bizatihi çok boyutlu ve çok katmanlı olduğu için anlaşılması idrak edilmesi de çok, çok kapsamlı süreçleri içerecektir.

Hayat ne tektir ne de çoktur. Ne başlar ne de bitebilir.

Ol’duğu gibidir.

Nasıl ki bir insanın nerde başlayıp nerede biteceği tanımlanamayacağı gibi, hayatta tanımlanamaz. Ne bir tv kutusudur ne de bir bilgisayar programıdır.

Hayatı ne kapatabiliriz ne de açabiliriz. Ne de kendimize göre eğip bükebiliriz.

Belki zaman süreçleri içersinde eğilip bükülerek, kendiliğimizin eğitimini ve hayatın içinde canlı ve bilinçli bir varlık Ol’mayı öğrenebiliriz.

21.yy insanının en büyük şansızlığı, hayat tarafından hızlı bir eğitime tabi tutulmuş olmasıdır. Adeta  meyvelerin olgunlaşması için seraya alınmış bir dünya insanlığı vardır ve  bilgi bombardımanı altında gün be gün öğrenerek olgunlaşmaya ve hayat içinde devam etmekte ve daha da çok artacak olan çok boyutlulukla baş etmeye çalışmaktadır.

Haliyle bu sürat içinde bir takım aksaklıklar yanlış anlaşılmalar ve uygunluktan sapmalar da yaşanacaktır. Hepside pekaladır.

Evrenin 40 yamalı bohçası olan insan, kendince ve kendinde saklı olanlarca usul usul açılmaktadır.

Açılımlar her ne kadar bizlerin tekamüllerine uygun bir şekilde gelişecek olsa da insanlığın dünya gezegeni üzerinde hayat sahnesine çıkma süreçlerinde –ego- denen bir sanal kimliğin kontrolü altında kalmış ve açılım zamanları olan Yeni Dünya  yolculuğunda da hala insanı, bağımlısı olduğu alışkanlıklarınca ve  yaşam düzenince kontrol etmeye devam etmektedir.

Dünya, yeni yaşamına hazırlanmaktadır.

İnsan da yeni dünyada yaşamaya hazırlanmaktadır.

Bu nedenle, dünyaya ve insana neler olduğunu hiç kimse anlayamazken, insanın kendisi de kendisine neler olduğunun hiç  farkında değilken, bir takım  -insan uzmanlarının- insana neler olduğunu bildiklerini idia ederek ve çeşitli yöntemlerle çeşitli şekillerde şifaları ve teknikleri insanların kişisel gelişimlerine sunmaları, insana -fayda- sağlamaya çalışmaları, insanın tamamen görünmeyen psişik veya psikolojik süreçleri ile ilgili manyetik alanlar üzerinde -bilirkişilik- iddia etmeleri anlaşılır gibi değildir.

-Fayda- kelime ve içerik olarak tam da egonun ürünü ve beklentisi ile ilgili bir tanımlamadır.

Kişisel gelişim, maalesef insanın olduğunu sandığı bir -kişiliği- ile alakalıdır.

Kişilik, insanın, ailesinden, toplumdan, okulundan, çevresinden ve tv-den (işe yaramaz sanal yaşamların insana yüklendiği, v.s yansıtma kutusundan-)  edindiği, sabitleşmiş davranış kalıplarıyla ifade edilen, çok benlikli arzularının karışımından oluşmuş bir tortu gibidir. (Maslov’un incelemelerini okuyunuz)

Kişisel eğitim sadece, bizde şimdiye kadar birikmiş kişilik denen dünya tortusunun üzerine yapılan makyajlardan başka şey değildir.

Kişilik, toplumla iletişim aracı veya toplum içinde “kabul edilebilme biletimiz” olduğundan, kişiliğin üzerinde yapılacak herhangi bir iyileştirme yeni dünyada bizim varoluşumuza bir katkısı olmayacaktır. Hiçbir temel içermez ve hiçbir bağlamda bizi yeni dünyaya bağlayamaz.

Çünkü toplumlar dualistik ve maddeci anlayışın ürünü olan fayda ve menfaat bağları ile birbirine -bağlanmaya ve bağımlılık- geliştirmeye programlı olduğundan ve bu da açıkça zihin dünyası olduğundan, zihin üzerine geliştirilen her teknik ve zihne vurgu yapan her uygulama yanılsama dünyasını kemikleştirmekten ve derdi dermansızlaştırmaktan öteye gidemeyecektir.

Allah, insan için öyle bir yeni dünya yaratmaktadır ki, kişiliği ile değil, insanın, bireyselliğinde  “Kalbi” ile var olabileceği bir dünya olmaktadır.

Etrafımızdaki kaoslara, yıkılan sistemlere ve daha nice olduğuna bir türlü inanamadığımız olaylara baktığımızda  -yeni dünyanın-  ne şekilde yaşanabilinir kılınacağını ve neyi bizlerden talep edeceğini anlamamak imkansızdır.

Haliyle, kişisel gelişim teknikleriyle, zihnin yeniden yeniden yapılandırılması ve şekil şemalinin değişimi söz konusu olduğundan -egoda- diri kalmakta hatta büyümekte büyümektedir. Çünkü kişisel gelişim zihinle yapılabilecek, teknikle yapılabilecek –şimdi gitmekte olan eski sisteme öykünen- çalışmalar olduğundan ve zihin kendisini de haliyle yeni dünyayı içinde yarattığını (içinde yer aldığını) sanmakta ve bir başka derin yanılsama içine düşmektedir.

Asıl tehlikede buradadır.

Kişisel gelişimin kişiye sunabileceği sadece geçici -kendini iyi hissetmeden- ve yeni dünya bilinci geliştirdiği yanılsamasından daha fazlası olmayacaktır.

İnsan türünde evrimsel bir büyük adımın ve tekamülsel bir sıçramanın olacağı momente, tüm dünyanın dengeleri baş döndürücü bir hızla ilerlerken, insanın makyajdan ziyade, “Ruhuna”, Ruhunu tezahür ettirmeye, bu dünyaya getirmeye ihtiyacı vardır.

-Kendini iyi hissetme peşinde- koşulduğu sürece, Ruha  odaklanacak farkındalık da olmayacak ve gelişemeyecektir.

Kişinin ruh gücünü kuşanmasına fırsat vermeyen, kişiyi sürekli bir dönüşümün eşiğinde oyalayan, kişisel gelişimciye bağımlı kılan, tamamen ticarileşmiş her türlü  kişisel gelişim araçları terk edilmelidir.

Tavşanın suyunun suyu olamaz.

Kişilik denen şey sahtedir. Hiçbir gerçekliği yoktur.

Kabuktur. Maskedir. Yanılsamadır.

Bu bağımlılıkların üzerine nasıl bir gelişim tekniği uygulanabilir ki?

İnsanın daha güçlü bir şeye kendisi olan bir şeye ihtiyacı vardır.

İnsanın, kalbi bir insan olarak yaşamaya ve bu yaşayıştan damıtacağı ruhuna ihtiyacı vardır. Ve ihtiyacı olan her şeyde, aşk sevgi bolluk iyilik güzellik ışık hepsiciği de orada olacaktır. Ruh bunların hepsinin toplamı ve hepsini de aşandır.

İnsanların ruhları ile bütün olduklarının farkındalığına ulaşabilmek için ise hiçbir şeye ihtiyaçları yoktur.

Sadece kendilerine yüklenenleri bırakmaya ve kalbinde yaşamaya ihtiyacı olabilir.

İyi hissetmenin ruhsallık olmadığını anladığımız zaman, ruhsallığımız Hayatımızda doğmak için fırsat bulacaktır.

Çok uzak bir zaman değil, çok yakın bir an gelecek iyi hissetmek hiçbir şey ifade etmeyecektir.

İyi hissetmek gelen günlerin yoğunluğunda hiç kimseyi nefes aldıramaz.

Halbuki insanın sevgi Ol’an Ruhunda, ruhunla Birlikte NEFES almaya ihtiyacı vardır.

Zihni kuvvetlendiren teknikler ve uygulamalar, kişiyi, dışarı bağımlı kılan her çeşit uygulama ve şifalar, dünyaya gerçek anlamda doğmak isteyen insan için dünyada bir fırsata sahip olmuş varlığın Ruhsal gücünü kazanmasına da engel olacaktır.

Yapılması gereken, SESSİZLİK içinde içselleşmekten, KALBİNE adanmaktan, kendi yüksek veçhelerine odaklı bir yaşam sürmekten, diğer kardeşleri için sevgi güzellik iyilikle destek ve paylaşımda bulunmaktan, kalbinde olan DÜŞLERİNİ gerçekleştirmekten, başkaca bir şey değildir.

Eğer  varlık gerçekten kalbi bir yaşam sürer ise düşleri de kalbi yaratımlar olacaktır.

Ruhsallığına doğan ve Ruhu ile hemhal Ol’muş kişinin kendini iyi hissetmek gibi bir derdi olamaz.

Hayatı geldiği gibi yaşayacaktır.

Zaten, mutluluk ve neşe doğasına çoktan kavuşmuş olacaktır.

Şimdiye kadar insanoğlunun kendi başına ördüğü çoraplar, egosunun kendini iyi hissetme peşinde koşmasından gelmiştir. Ego sanki şekerlemelerle kanan ve kandıran çocuk gibidir.

Dünya gezegeninde bizlerin, binyıllarca sürecek manaları yaratacak, boşlukta kendi kendini yeniden, yeniden ekecek ve var edecek ve gezegeni daha yüksek bir varoluş seviyesine taşıyacak Ruhsallığa  ve bu ruhsallıkta köklenecek Yaşama ve suyunu bu köklenişten alacak yaşam gücüne  ihtiyacımız vardır.

Hay’at diridir. Diri Ol’maktır. Bizler hayata ekilmiş tohumlarız.

Hayat, yaşamak ile yeşerebilir.

Yaşamı ancak ve ancak, yaşama hizmet edilerek yeşertilir ve desteklenebilir.

Yaşamak çok doğal bir akıştır.

Yaşamak bir teknik işi ve uygulama işi değildir.

Yaşamak, Aşk işidir.

Yaşamak, aşık Ol’makla, sevgili olmakla, insan insana ve dünyaya, dolayısıyla her şeye  dost olmasıyla alakalıdır.

Gelecek günlerde, gezegenimiz Dünya’da Yaşamı yaşatmak, hayatı hayattar kılmak, ancak Ruhunun Gücünde durabilen ve Yaşama aşık olanların en büyük ve en önemli işi olacak.

Ve Mutlu İnsan, Ruhuna -emek- veren insan olacaktır.

Ve Ruh sessiz sedasız ve kalbimizin derinliklerindedir.

Tıpkı bir çınar gibi, kayın gibi, meşe gibi, salkım söğüt gibi yıkılmaz ve özgür, kökleriyle hiç kimsenin kendisini dünyadan söküp atamayacağı kadar çok çok derinlere odaklanmış, dallarıyla yapraklarıyla gözleri, çok çok  uzak göklerde, Yeni Dünyada evreniyle bütünleşmiş olabilmeliyiz.

Yeni Dünya, Kalbin dünyasıdır.

Kalp, her şeye muktedirdir. (İstanbul, Nisan 2011)