Zihin; Ruhun, ayrılık yanılsamasından
dolayı içine düştüğü Alemleri tanıma aletidir.
Benlik ise olmayan sınırlarda ve
kalıplarda biriken bir varolma yanılsamasından başka bir şey
değildir.
Kümelenmiş sanrılar yığınıdır.
Birikmiş varolma yanılsaması (benlik)
zihne doluşan arzularla-düşüncelerle birleştiğinde ego oluşur.
Ego yaratıcıdır, yaratıcılığı kendi yanılsaması ve kırılması
kadardır. Ve egonun yanılsamalı varoluşu arzuların da
çarpılmasına ve ilk kaynağındaki saflığını yitirmesine neden
olur. Çünkü ego, ikilik içinde görebilir ve hep kendisini
görür. Kendisini var etme ve yanılsamasını gerçek kılma
eğilimindedir.
Zihin; sanrıların hizmetinde ise kendi
kaosunu, cehennemini yaratır.
Zihin; gerçeğin (Efendi) hizmetindeyse
-Ben Ben’im- dir, cennetini yaratır.
Yansıma; dünyada görünüşe çıkarken,
prizmadan süzülen ışığın renklere bölünmesi gibi kırılmış ve
çeşitlenmiş-çoklanmış ve dolayısıyla yanılsamaya dönüşmüş olsa
da, yaşadığımız boyut geçişlerinde, devirlerin
kapanma zamanında,
gerçek Benliğin gölge-izdüşümü olarak tezahür eder.
Varlığın, çoklu alemlere inişinde
(düşüş) ego olarak yansır ve
sistemden çıkışında (yükseliş), benlikteki kırılmalar
Bir’leşir, içerde tamlanır, dengelenir ve merkezlenerek gerçek
Tanrısal Benliğe dönüşür.
Değişimi, yükselerek genişlemeyi ve
bir sonraki -yeni insan- yaşamını seçen varlıklar genelde
sistemi kurgulayanlar, inerek-açanlar ve
yükselerek-kapayanlardır.
İniş sürecinde unutulan veya yiten bir
şey vardır. Bütünün, Birliğinden gelen gücü=aşkı=sevgisi.
Varlığın yükseliş sürecinde, bu güç=aşk=sevgi; İlahi Ol’An,
Ben Ben’im Tanrısal Benliğini üretir. Ben Ben’im güçtür.
Aşk’tır. Sevgi’dir. Çünkü kim Ol’duğunu bilmektedir.
Ve varlığında “kalbin” hakimiyeti
sürmektedir.
“Tanrı’nın Krallığı” burasıdır.
“Kevser Şaraplarının aktığı Cennet”
burasıdır.
Her geçişte Rahmet, kim olduğunun
farkındalığına ermeyi, orada erimeyi ve yeniden varolamayı
seçenler içindir.
Çünkü -inişin- özelliği ayrılıktır. Ve
ayrılık; Rahmetin, illüzyon boyutlarındaki zahmetli
görünümüdür.
Zahmet; Ol’duğu boyutlarda, sefalet,
acı, keder, yokluk, yoksulluk, savaş, hastalık, ölüm v.s
olarak görünür.
Varlık her ne kadar ayrılık
yanılsamasında olsa da, için için kim olduğunun bilgisindedir.
Ve kalbin derinliklerinde tezahür eden bu biliş, varlıkta
teslimiyet olarak hissedilir. İniş sürecinde, teslimiyetin
dışında olan her eylemimiz, etki tepki yasasında karmik
bağlarımızı üreten süreci de başlatır. Karmalarımız, grift bir
yapı halinde bu günkü dünyamızı oluşturur. Tam bir kaostur.
Her şey unutulmuştur. Anlamsızlık, derin boşluğun yarattığı
içsel bir acı, değersizlik, yetersizlik, yalnızlık, Ruhun
karanlık gecelerinde eşlik eden ve kökleri inişe uzanan ilk ve
ilkel acılarımızdır.
Kaçıp kurtulmak isteriz, eğer ki
gidecek bir yerimiz olsa idi.
Kurtarılmak isteriz, eğer ki bizi
kurtaracak biri olsa idi.
Fakat; ne gidecek bir yer vardır ne de
kurtaracak birisi.
Ego benlikten Tanrısal Benliğe
geçişimizi belirleyen en büyük sınavımız, kurtulma ve
kurtarılma ile ilgili derin sanrıların hakimiyetindedir.
Tıpkı bir insan varlığının
ergenliğinden, olgunluğa geçiş aşaması gibidir.
Ne Ol’du isen O’dur.
Olgunluk, Tanrısal Benlikte
üstatlıktır.
Kurtuluş ise varlığın illüzyondan
kurtuluş üstatlığıdır.
Gidilecek yer ise, yükselerek
büyüyeceğimiz ve yerleşeceğimiz yeni boyut kap’ımızdır
Bu nedenle; galakside geldiğimiz
momentteki yüksek alemlerin frekansları, fiziksel alemleri
zorlamakta ve baskılamaktadır. İnsanlık olarak; tüm bu kaostan
kurtarılma beklentisindeyiz. Beklentilerde ve beklemede
olduğumuz sürece yaşamı ertelemekte ve ertelenen yaşamla
birlikte kaosumuz da artmaktadır.
Dağın tepesinden yuvarlanan ve her
döngüde biraz daha büyüyen kartopu gibi sorunlarımız üst üste
yığılmakta ve kördüğümler oluşturmaktadır.
Kısacası; dünyalar öyle yada böyle
ayrılmaktadır.
Ego bende mi kalacağız, yoksa Ben
Ben’imi tamamen kabul ederek, sonsuz kabul, sonsuz şükran ve
sonsuz şefkat ile illüzyonları dağıtacak ve uyanacak mıyız?
Gerçekten uyanacak mıyız?
Aydınlık bir sabah günü kalbinizde
Gerçek Benliğinize uyanmanız dileğimle…
(22/03/2010 İstanbul)
(Not:
Yazı Tasavvuf ve Ezoterik Öğreti ve ile ilgilidir.
Tasavvufun ve ezoterizmin sembolik dili ve anlatımı
kullanılmıştır. Tasavvuf "Varlığın ve Varoluşun" sevgi ve
aşkla yorumlanması, varlığın ve yaşam biçiminin
-düşüncede-duyguda-eylemde Bir eylenmesidir. Ezoterik anlatım
semboller ile aktarılabilir. Bu aktaracakların gizli
olmasından değil, aktarılacak bilgilerin veya yorumların katlı
(çok boyutlu) ve anlatılan bilinçlerde serbest çağrışıma
vesile olması içindir. Serbest çağrışım ise; Evrenin ilk
yasası olan; Özgür İrade Yasası’nın gereğidir. Tasavvuf
–Ezoterik Öğreti ile yeni tanışan ve ilk defa okuyacak
arkadaşlar için bilgilendirmedir)
|