...................
...................
ÖZGÜR MÜYÜZ?

21.09.2012

Nilgün Nart
...................
...................

Özgürlük, sevginin sorumluluğudur,

Sevgi, ise özgürlüğün eylemdeki halidir

Sorumluluk, “var” olmak için gerçeğimize özgürce yürüyebildiğimiz sevgi yol’udur, Hakikatimizi bilebildiğimiz…

Özgürleşmek için, öncelikle tutsaklığımızın içimize bakılarak görülmesi gereklidir. Kişinin tutsak olduğunu görmeden sözüm ona özgürlük peşinde koşmasının bir anlamı yoktur. Ve aslında bu kedinin kuyruğunu tutmaya çalışması gibi döngüyü de yaratacak ve kişiyi daha da tutsaklığında derinleştirecektir. 20.yüzyılda sorular ve cevaplar insanlara paket olarak verilmekte ve paket yaşamlar yaşayan insanlar üretilmektedir.

Oysa kişi özgürleşmek için kendi sorusunu sormalı ve cevabını yüreğinden dinlemelidir.

Son çeyrek yüzyılda derinleşen “kendini keşfet” akımları “ an’da yaşa” söylemleri zaten toplumsal içerikle bir kukla gibi doldurulmuş kişiyi karmaşa içinde bırakmıştır. Oysa ki, kişilerin varlıklarında derinleşme ve hayatı anlamlı kılacak başka bir gerçekliği tanıma yolunda yürümeleri varlıklarının bütünselliği için daha önemlidir. Derinliği olmaksızın büyüyen yeni makyajlı eski kişiliğimiz, kökleri olmaksızın ne kadar büyüyebilir ki, ayaklarının altındaki dünya toprağı 2012 yılının Aralık ayında büyük “Geçişine” hazırlanırken…?

Kişi kendi sorusunu sorarak kendini bilebilir ve bildiği kendinde derinleşebilir.

Sonsuzlukta her ne kadar zamanın ve tarihlerin bildiğimiz anlamda bir önemi olmasa da, Birlikte sözleşilen ve Birlikte başka bir gerçekliğin devinimine geçeceğimiz tarih hep birlikte karar verdiğimiz İlahi Randevumuzdan kaynaklanmaktadır.

Fiziksel dünyamızda gördüğümüz her şeyin, daha büyük daha derin gerçekliklere ve Hakikatlere uzanan görünüşleri vardır.

Tıpkı, ilkokula giderken çarpım tablosunun çok işlevli boyutlarını göremediğimiz gibi ama yine de okulda öğretmenlerimizin ısrarla bize öğretmeye ve matematiğin temelinin çarpım tablosu olduğunu anlatmaya çalıştığı gibi, dünyada bizlerin gerçek ve hakiki yaşamlarımız için ruhsal gelişimize uygun dersleri öğrendiğimiz bir düzlemdir. Veya düzlemler bütünselliğidir.

Ruh, kendinde tam ve bütün olsa da, ruhun dünya yaşamı ile etkileşimi ve madde ile iletişimi yönünden büyümesini ruhsal tekamül, ruhsal büyüme olarak ifade edebiliriz.

Ruhun dünya üstatlığı, yaşam becerisi, yaşamından kendine bir başyapıt yapması ve bu başyapıtı yaratma yeteneği ile ilgili bir süreçtir.

Bireyselleşen varlığın Evrensel Yaşamının inşası için ve Evrende inşa edilen Hakiki Yaşam Sisteminin içinde “var” olmayı gerçek kılabilmek için, dinler insanın ruhsal süreçlerini organize etmek ve insana belirli düzenleri aktarmakla ilgili aktarımları yapmışlardır. Tabiî ki aynı zamanda insanın ruhsal tekamülünde bilinç sıçraması yapması, fiziksel olarak evriminde büyük bir adımı atmasını da gerektirdiğinden evrensel sistemler ara geçiş döneleri ile insanlığın durumuna topluca bir göz atmaktadır.

İnsan gerçekten evrensel sistemle muhatap olacak seviyeye gelmiş midir? İnsan Evrensel sistemi anlayacak ve içinde hakki ile var olacak bütünsel anlayışa ulaş mıdır? İnsan kendinin ne kadar hakimiyetindedir ve farkındadır.

Tüm bunların hepsi, insanın içinde büyüdüğü illuzyon sisteminden ne kadar özgür olup olmadığı ile ilgilidir.
Kendini bilmek, insanın ne kadar özgür olduğunu veya özgür olup olmadığını farkındalığında mümkündür.

Varlığın özgür olduğunun farkındalığı ise başlıca bir şifa kaynağı olduğundan, kişiyi tüm tutsaklıklarından kurtaracak gücü de açığa çıkaracaktır.

Mesele, kişinin kendisine basitçe “özgür müyüm” sorusunu önceleri cesaretle ve sonraları da azimle sormasına bağlıdır. Evrensel sistemde sorular ve cevaplar birliktedir. Önemli olan doğru soruyu cesaretle sorabilmektir. Arkası gelecektir.

Kişi kendisine samimi ise ruhsal gelişiminde bilgelik ve hayatla ilişkisinde zeka üzre bir varlıksa sorduğu sorunun cevabını duymaması için bir neden yoktur.

Cevap, varlığın içinde sorduğu sorunun cevabının deneyimine götürecek farkındalık kapılarını da açacaktır. Çünkü deneyin bilgeliğin gelişmesi ve ruhun hayatla ilgili üstatlığının derinleşmesi için gerekli olan birebir idrak kapısıdır. Deneyimsiz her şey sözcüklerde kalan, bilgi de kalan bir illüzyondur. Ancak deneyim ile varlık, kendisini sanrı realitesinin ardına götüren yolu keşfedebilir.

Varlığı kendisi olma yoluna götüren soruları yoksa varlıkta da yoktur. Toplumsal bilincin baskıcı ve kaotik korku dolu yapısı soru sormayı değil susmayı ve düzen uyum sağlama üzerine şekillendirilmiş ve yapılandırılmıştır. Okullar, aile yapısı, gelenekler, sistem, kişinin soru sormasını istemez. Oysa varlık sorularını sormalıdır. Sorularını sormalı ve içine yönelmelidir. Soru sormadan içerden cevap alınamaz. Ve soru sorulmazsa sistem nasıl işliyorsa aynı şekilde işlemeye ve uyutmaya devam eder. Burada soru kişinin kendi içine kalbine sorulur. Kendisine sorulur. Ve soruyu kişi kendisine sorarak aslında 7 bedenden oluşan bütünselliğine artık “kendisini” muhatap aldığını ve bir şeyleri değiştirmeye de kararlı olduğunu da ifadelemektedir.

Kendimize sorduğumuz, özgür müyüm, sorusu başlangıçtır. İllüzyon sisteminde, ilahi doğalı varlığımızın uğradığı dejenerasyonun durdurulması ve değişimin başlaması için elzemdir. Özgür müyüm sorusunu kendimize sordukça illüzyonun perdeleri ve karmik bağlarımız ve borçlarımız üzerimizden bir bir kuru yapraklar gibi değişim rüzgarlarının önünde savrulup gidecektir.

Özgür müyüm sorusu, varlığın farkındalığını da O An’a odaklayacaktır. Farkındalık şifadır. Ve eylem başlayacaktır. İçinde eylem olan farkındalık keşfetmek ile ilgilidir. Kişi özgür olup olmadığını farkındadır ve kendini özgürleştiren ne ise onu eylemektedir.

Eylerken farkında olduğu için kendisidir.
Kendisi olduğu için ne geçmişte ne gelecektedir. Şimdi buradadır.
Zaten Kendisi olduğu için eyleyebilmektedir. Akıştadır.
Çaba ve mücadeleden arıdır.
Çaba ve mücadele ile ulaşılamayan yere yinede eyleyerek keşfederek ulaşacaktır.
Çünkü 5.Boyut varlığın kendini keşif alanlarıdır. Varlık “kendiliğini” kendisi Ol’anı keşfetmektedir.
Zaman daireseldir, anlayış ise akaşiktir.
Geçmiş ve geleceğin aslında bildiğimiz anlamda olmadığı görüldüğünden zaman daireseldir.

Anlayış bütünselleştiğinden ve yerini Bilişe bıraktığından dolayı olgular tüm yönleri ve zamanları ile kavranabilir olmasından dolayı akaşiktir.
Bu bütünsel anlayıştan ve kendini keşfederek eyleyişten varlık her boyutta şifalanır.

Ve bilinci yükselir.
Özgürleşir.
Özgürleşen varlıklar uçabilir.Yükselir.
Yüksek bilincine geçiş yapar. Şimdi burada yaşar.
Yoksa yükselmek, kanat takmak melek olmak, ufo ile dünyayı terk etmek kurtarılmak değildir.

Özgürlük, O’nun İnsana lütfettiği en güzel armağandır.
Özgürlük, kainatta insana yakışan yegane kıyafettir.
Özgürlük, O’nun kokusudur, Aşktır.
Özgürlük, hayattır yaşamdır.

Ki özgürlük aynı zamanda insanın kendine olan sorumluluğunun da başladığı yerdir. Uydurma ve uykuda olduğu sisteme göre değil de, herhangi bir kadere veya yazılmış çizilmiş bir yaşama göre değil, kendinde keşfettiği “hakiki yaşamına” ve “ilahi doğasına” uygun olarak yaşadığıdır.

Özgürlüğün verdiği hafifliğe dayanabilir miyiz?
Özgürlüğün getirdiği sorumluluğu kaldırabilir miyiz?

Yoksa karmik yasalar ile ve karmik borçlar ile bizlere biçilmiş paket yaşamlar yaşamalı ve asla asla canlanmamalı mıyız..?

Özgürlük canlanmaktır,
Özgürlük var olmaktır.

Biz var olmak istiyor muyuz ?

Biz, var mıyız yok muyuz..?

Özgür müyüz?