“İnsanlar
sabırsız oldukları için cennetten kovuldular, tembel oldukları
için dönemiyorlar.” KafKa
Bilinç; sadece ve sadece sessizlik
olunduğunda oluşabilen hissedilebilendir.
Fiziksel bedenin ihtiyaçlarını, duygusal bedenin arzularını,
zihnin kuruntu ve kibrini aşarak, beklentisiz, hesapsız ve
amaçsız (öğretilmiş amaçlardan ve ideallerden azade olma hali)
olabildiğimizde, tüm kimliklerimizi, istisnasız
bırakabildiğimizde, sessizlikte anlaşılır Ol’AN, Tezahür eden,
O BİLİNÇ’tir.
Sufiler; etrafımızda bizi tıpkı hapishane gibi
çevreleyen ve görülmeyen ağı; fiziksel, duygusal, zihin
üçlüsünün oluşturduğu matrisi aşmak için, bu üç bedenin
isteklerinden infak eylemeyi, vazgeçmeyi seçmişlerdir.
Bu üç bedenin ihtiyaçları aslından bildiğimiz anlamda olmakla
birlikte yine de bu üç bedenin asıl ihtiyaçları üçünü birden
aşmakla mümkün olabilmektedir.
Her ne kadar, fiziksel bedenin, duygusal bedenin ve zihinsel
bedenin ihtiyaçları, binlerce senede oluşmuş matristen
karşılanıyormuş gibi gözükse de, aslında bu matris sanrılar
yumağı ( yaratılmış ve kişilere TV moda ve çevre ve v.s gibi
araçlarla ve çok boyutlu çok çeşitli olarak kodlanmış
ihtiyaçlardır) olduğu açıktır. İhtiyacımız sandığımız her şeyi
şimdiye kadar bize öğretildiği üzere ve benliğimizin mahkum
edildiği “şekillerle” karşıladığımızda, sanal matrisin
devamının üretimine katkı sağlamaktayız.
Sanrılardan oluşmuş, yalan dünyanın yalanları ile dolu
matristen kurtulmanın yolu “infak” eylemektir. Vazgeçmektir.
Kısaca yaşamımızı devam ettirmemize hizmet eden şeylerin
dışında her şeyi bilinçli seçimimizle bırakarak bu yaratılmış
ve sonrada gerekli olduğu belletilmiş sanal ihtiyaçları
-talep- ederek üretmekten vazgeçebildiğimizde, daha üstün
niteliklerle donanmış ve kendini yaşayan, kendinde olanı
ortaya çıkaran ve yaratan; bilinçli insanı ortaya
çıkarabiliriz.
Bilinçli olmak, 21. yüz yılın insanının, gelecek insan
nesillerine bırakabileceği yeğane insanlık hazinesidir.
Mirasıdır.
Gerek dünyanın kaotik hali, bağlantılı olarak yaşamlarımızın
karmaşası ve hızla akan giden zaman bizden, bilinçli seçimler
yapmamızı ve bilinçli bir insan olmamızı gerektirmektedir.
“Bilinç”; Toplumsal matrisin, bize yaşam diye sunduğu
hapishane içinde yaşama kararlılığı veya matrisin bizden
istediği bilinçsizlik edimlerini güçlendiren robotik
bilinçlilik veya matrisin bizden beklediği bir türlü gelmeyen
geleceğe ilerleme bilinçliliği ile ilgili alakalı bir bilinç
değildir.
Kuantum Fiziğinden doğan yeni (anlayışlı) bilim, tasavvufun
batini öğretisine “İlim” noktasında yaklaşırken, bu gün,
taşında, havasında, otun da, hayvanın da kısaca dünyada büyük
küçük ne var ise beğendiğimiz veya beğenemediğimiz, hepsinin
kendilerinin bulundukları halde var olmalarına hizmet eden bir
-bilinci- taşıdıklarını tespit etmiştir.
Öyleyse temel bilinç her yerde ve her şekilde vardır. Şeyleri
olduran, maddeleştiren temel bilinçtir.
İnsan olmak için temel bilinçten, yani bizi insan görünümünde
tutan temel bilinçten daha fazlasına ihtiyacımız vardır.
Hayvanı bilincin, insanda tezahür eden şekline tasavvufta -nefs-
denilmektedir.
Dünya hayatımız, ve insan toplumu içinde ki gerçekliğimiz nefs
ile şekillenmekte, kendimizi tanımadan nefsin arzuları ile
sürüklenmekte ve nihayet nefs ile son bulmaktadır.
Aslında tasavvuftan bakarsanız ölümde yoktur ama nefs Tanrıdan
ve bihaber olduğu için, Tanrısına kavuşamadığından kısa yaşamı
sonlanmaktadır.
Çünkü fiziksel realiteler, entropi yasalarının geçerli olduğu
alemlerdir.
Ve ölümsüz yaşamın entropisi de nefstir.
Kişi nefsini görmeden kendiliğini dengeleyemez. Dengelenme
uzun ve zor bir yoldur.
Zorluğu alacakaranlıkta yürünmesindendir. Belirsizliklerin
içinde, her anda dengeyi yakalamalı, dengelenmeli ve yolunuza
devam etmelisinizdir. Bu nedenle ilk üç bedeniniz olan
fiziksel beden, duygusal beden ve zihinsel bedeninizden daha
fazlasına ihtiyacınız vardır.
Bu bedenimize tasavvuf literatüründe sezgisel beden-bilinçli
beden denmektedir.
Cennetten düşüşümüz, bilinç beden farkındalığımızı kısaca
-bilinçliliği- kaybetmemizle gerçekleşmişti. Bilinçlilik ise,
bütünü gören içsel “biliş” organımız gibi olan yüreğimizin
yeniden “canlanması” ve nasıl cennete yeniden dönebileceğini
hatırlaması ile mümkün olmaktadır.
Fakat insanlar, nefslerini tanıma konusunda tembel oldukları
için, her şey böyle gelmiş böyle gidere alıştıkları ve
bizatihi yaratılmasına her günkü tercihleri ile yardımcı
oldukları için, paylaşmaya, desteklemeye, işbirliğine sevgiye
ve kalp ile ilgili güzelliklere kapalı olduklarından kaos ve
alacakaranlıkta yaşamaktadırlar.
Bırakmak ve vazgeçmek tek yoldur. Yalan dünyanın
yalanlarını bırakmaktan başka -çare- yoktur. Ancak bu şekilde
büyüyebilir ve olgunlaşabiliriz.
İnsan doğasını tanıyan eski bilge medeniyetler, insanın
büyümesine rehberlik etmek için, bir zaman sınırı ile bu
büyümeyi ve olgunlaşmayı kısaca oyunun bitiş zamanını
belirlemişler ve kendi işaretlerini yeryüzüne bırakmışlardı.
Tıpkı maya takviminde belirtilen zaman bitiminin işaret
edildiği gibi.
Maya takviminin son günü olan 28 Ekim 2011, İnsanın cahillik
döneminin, insanlığın ne olduğunu bilmeden uykuda ve
uyutularak geçen zamanın bittiği gündür. Duygusal ve zihinsel
bedenlerinin aşılarak, bilinçli bir varoluşu deneyimleye
başlayacağımız, kendimizin, diğerlerinin ve evrenin ne olup
olmadığının farkında olarak, bilinçli beden ile var
olacağımız; olgun hür bir Ruh olarak dünya gezegeninde
yaşayacağımız, Yen İnsanın Doğum
günüdür.
Nihayet; bilinçli olan insan, dünya yüzeyindeki gelişmeleri
görüp, ileri ufuklara sessizce kalbinde imanla yürüyebilme
gücüne ve sevgisine ulaşmıştır.
Bilinçli insan, yalan dünyanın yalanlarını, savaşlarını
silahlarını, kini öfkeyi, nefret, ve düşmanlığı bırakabilen ve
anlamlı-daha büyük- bir varoluşa kendiliğinde izin
verebilendir.
Dünyada yaşanan kaosa odaklanmadan, yeni kurulmakta olan
toprakta yeni filiz veren yeni yaşama, yeni insanlığa,
anlayışa, işbirliğine, paylaşıma da kendimizi açarak, yaşamı
destekleme zamanıdır.
Yaşam ancak yaşamla desteklenebilir. Yaşam ölümle, nefretle ve
kinle düşmanlıkla desteklenemez.
Aklı başında olmak, bilinçli yaşamakla mümkündür.
Bilinçli yaşamak, aklın berbat ettiği ve sona mahkum ettiği
dünyada artık illaki kalplerimizin rehberliğinde ve gerektikçe
de aklın tecrübelerini de kalben işiterek yaşamaktır.
Bilinç, insanın, yaşamı taşıyan, yaşamın yuvası Ol’an
kalbindedir.
Kalpten yaşandığında
Kalbi olunduğunda
Kalp ile olunduğunda, her şey ve herkes oradadır. Ayrılık
kalmaz. İkilik biter.
Yaşam ve insan, birbirine sentezlenmiş Ol’ur.
Nihayet Ol’uruz
İnsanlık artık, kendini ve yaşamını sentezlemeyi
başarabilmelidir.
İnsan ancak ve ancak kendi yaşamının sentezlediğinde, yaşamı
da yaşanır kılabilir.
Ve yaşatabilir.
“İnsan, yaşamla ilgilendiği kadar, kendindedir.
Yaşam da, kendisiyle olabildiği kadar İnsandadır.”
“kapının yanında dikilen
Pek çok var,
Ama düğün yerine gidecekler münzevilerdir.” Hz İsa |