İkiyi Bir edeceğiz...
Öyle Ol’acağız ki...
Ne süptil ne materyalis...
Ne öteli ne dünyalı...
Suptillik iliklerimizde maddeleşmiş, iliklerimiz ise suptile
evrilmiş Ol’acak…
Materyal alemde o kadar suptil olacağız ki, dert keder acı
öfke ve kızgınlık, suptilleşmiş materyalistliğimizden su gibi
akıp geçecek… Takılmayacak bize.
Eee nihayetinde, sen iyinin kötünün olmadığını ve hepsinin
O’ndan geldiğini bilenlerdensen, ne diye söz sarf edersin, bir
başkasının ölümüne, düşkünlüğüne, sefaletine, acısına, başına
gelenlere (?) için için nefsince “adalet” dersin. Kah
sevinirsin. Kah yerinirsin. Ki “adaleti” de kendine göre
yorumlarsın. Yorumunla ölümü de “ceza” olarak ilan edersin.
Ki böyle “görmekle” de ölümü kendine gerçek kılarsın.
Sormazlar mı sana ki … bilmiyor musun diye, baktığını ve
gördüğünü ve söylediklerini satın almakta olduğunu.
Eee sen senelerdir suptilim geçtim geçiyorum, uçtum kaçıyorum
diyenlerdensen, ne diye hala ikilikte; dedikoduda ve
yargıdasın. Nedenleri -neden- bulandıransın.
Geçtiysen de bilmektesin ki Tek sen varsın.
Yok ki başkası konuşasın ve yargılayasın.
Hepsi sensin.
Eğer ki halen yargılamaktaysan senin dışında bir başkası var.
Bilmelisin ki bir başkası var ise iki tanesin.
Sen ve diğeri.
Sen ve diğer isen, bu nasıl Bir Ol’maktır.
Eee o zamanda bilmelisin “Nasıl’ı.
Dokunmayacak sana başkalarının ihanetleri, çekip gitmeleri,
sınırları, sözleri, eylemleri, malları mülkleri, başarıları,
seçimleri, oralı buralı olması, materyalist veya spiritualist
olması.
Yolcuların Yol’ları sana çıkmayacak.
Senin Yol’un Onların Yol’uyla Bir Ol’acak.
Ki “Bir Yol” her yer ve hiçbir yer Ol’An “Kendine” çıkıyorsa,
Kendin Ol’An Tekbaşına yürüyebiliyorsa,
Tekbaşına Ol’An; Ruhunda durabiliyorsa,
İşte O zaman:
Sen Yol’cu Ol’duğunu bilirsin,
Yol’da, Yol Ol’duğunu bilebilir.
Sen bilirsen her şey bilinecek.
Sen binyıllardan sonra başka Bir şey Ol’maktasın.
Sen bilmez isen sana NE Ol’duğunu, inan hiç kimse sonsuza
kadar hiç bir şeyi bilmeyecek.
Ve Tekerlek; değirmencinin tekerleği gibi SONSUZLUKTA dönüp
duracak.
Sonsuzluğu da saracak Tekerleğine.
Ve SONSUZUN; Sonsuz Dönüşü başlayacak Yok’luğuna.
Ve Sonsuzluk bile sen “”de”” sanacak, Yol Ol’An, Yok Ol’An
ipin ucunu.
Eee o zamanda Alemlerin hesabını senden sormazlar mı?
Dostum bilesin ki; zararın neresinden dönersen kar’dır.
Kar’da isen bilirsin basitçe Nasıl’ı…..
O kadar süptilleşecek ki dilin ve dilinden çıkan sözlerin,
dokunmayacak hiç kimseye, açıtmayacak sözleri kimsenin canını.
Süptillikten akan gönlünün güzellikleri, sular seller gibi her
yeri yıkayacak, tüm ateşleri söndürecek ki gül bahçeleri
peydah olsun, seslendiğin sen Ol’An diğerlerinin gönlünde.
O kadar suptilleşecek ki eylemlerin, görülmeyecek insanlara
verdiklerin. Sanki veriyorken alıyormuş gibi olacaksın.
Dokunmayacak sana verdiklerin…ki hesap defterlerini kapayasın.
Hazineden veresin korkusuzca, tükenmediğini bilerek.
Eee tükenmeyen hazinenin de hesabı, verdiğinin koşulu olur mu
hiç?
Bileceksin!
Kerim Vahhab Zıttavl’ın Hazinesi’nden verdiğini.
O kadar suptilleşeceksin ki, katı olmayacaksın kaya gibi, odun
gibi.
Sıvı olacaksın su gibi her yere kesintisiz akan, uyan ve yaşam
veren.
Akmak ki kılacak seni hayattar. Ve Hayat’da.
HAYATLARI VAR EDEN, ki yaşamın bittiği kiremit çalılarının
hercai duruşunda kendini sevinçten kaybedebilecek kadar
küçülendir. Küçüklüğünden susacak bütün materyalistliğin ve
sonsuz bir huzur kaplayacak içini. O An’da kevgir gibi
olacaksın içinden süptil rüzgarların bilinmeze estiği. Ki
üfürsün seni rüzgarlar Sonsuz Şimdi’nin enginliğinde yeni bir
derinliğe ve genişliğe.
Yeni bir hayat bulacaksın, An’da bir kez daha “O” Ol’acaksın,
HAYATTAR kıldığın BAKIŞIN kıvamında, ki Bakışın titretiyorsa,
Can Üflendiğin Alemleri.
Ne zaman; “Nasıl” ile başlayan Büyük Hikayen “Vasıl’dır, ki O
An. |