İnsanlığın;
kendisine ve dünyaya Ol’makta olanı görmesi ve bütün bunlardan
sevgiyle özgürleşmesi, kendi içinde kendine yürüyerek
gerçekleştirebileceği bir süreçtir ve her varlığın “kendisinin
sorumluluğudur”.
“Kendisi Ol’mak” bir kavrayıştır. Tefekkür ve hissedişlerin
eşliğinde, derin anlayışlarla ve derinlerde idraklerle çoğalan
“kendini” hatırlayıştır.
Kendinizin, kendiniz olduğunu kavradığınızda ve içinizdeki
kendinize güvenip iman ettiğinizde, basitçe “Kendiniz”
Ol’ursunuz.
“Kavrayış” dışardan verilebilecek ve alınabilecek bir “şey”
değildir. Gerçek anlamda “kendisi” Ol’dugumuzu anlayana kadar
yapılan bütün çalışmalar beyhudedir. Çünkü kendisinin
kavrayışında değilsek yaptığımız çalışmalar etrafımızdaki
illüzyonu ve sanrıyı beslemekten ve büyütmekten başka hiçbir
şeye yaramaz.
Yalın, açık, basit, saf ve yadsınamaz bir şekilde kendisinin
“ne” olduğu görüldükten sonra eğer “Kim=Ben” Ol’mak
isteniyorsa; yapacağımız çalışmalardan bir hayır görebiliriz.
Nereye (kim olacağını) gideceğini bilmeyen gemiye (varlığa)
hiçbir rüzgardan (çalışmadan) hayır gelmez.
“Kim=Ben”; bireyselleşmiş ve manyetize Ol’mus ”ne”nin;
“kendisini gerçekleştirme sorumluluğudur”
Bilmek, “anlamak” değildir. Bilmek, zihnin veya nefsin ‘’ruhun
biliş’’ halini taklit etmesidir.
Anlamak; yürekte zeka ve sevginin birlikte örtüşmesiyle oluşan
bir histir. Kısaca “biliştir” ve biliş, ruhun anlamasıdır.
Kavrayışıdır.
Kavrayış; kendinizin iyiliğine iman etmeyi, güvenmeyi,
kendinizi sevmeyi; basitçe içinizdeki “kendinizin” enerjisini
üretmeyi birlikte getirir.
Kendinin sorumluluğu; sevgi, aşk ve ışık Ol’an kendinizi
(manevi bahçenizi) her ‘’an’’da çoğaltmak, yansımaktır.
Kültürel, dinsel, sosyal beyin yıkamaların çağı çoktan bitti.
Şimdilerde nefsler iyice semirdiğinden ruhların yıkanarak,
arıtılarak bitirilmesi tüketilmesi ve yozlaştırılması başladı.
Son hesaplar ruhları yozlaştırarak tüketmek ve işi bitirmek
üzerine yapılıyor.
En basit ve etkili yapılma şekli ise; bin yıllık bilgelik
öğretilerinin ait olmadığı topraklarda (beyinlerde ve
yüreklerde) pazarlanmaya çalışılarak yozlaştırılması ve
içlerinin (maneviyatın) boşaltılması. Meta haline getirilmesi.
Bu nedenle; dünya fiziksel mekanının hangi bölgesinde
yaşıyorsak; bulunduğumuz fiziksel manyetik koordinatların
maneviyatına sarılmak, kendimizi orada çoğaltarak her şeyi
kucaklamak, kendimizi oranın maneviyatı ile gerçek kılmak
hayrımızadır.
Yaşadığımız momentte; fiziksel varlığımızın; doğduğumuz ve
maneviyatı ile yoğrulduğumuz topraklardan sonsuzluğa çıkış
yapmasının bütünün en yüksek hayrına bir “nedeni” vardır.
Meshum ‘’an’’ların momentinde şiddetli fırtınalarda ve
kaoslarda; koksuz ağaçlar gibi sokuluveririz kendimizi gerçek
kılmaya çalıştığımız bize ait olmayan maneviyat bahçelerinden.
Oysa kendi toprağındaki “çınarlar” ne kadar ulu sağlam ve
köklenmiştir, kendi bin yıllık maneviyatının bahçesinde. Kol
kanat gerer kendisi Ol’An diğerlerine de. Kendinin
sorumluluğundadır bin yıllık meşe ağacı bile.
Kendinin sorumluluğu, bulunduğunuz fiziksel alemi (kulağınıza
ve gözünüze ilişen, gücünüzün yettiği her yeri ve her şeyi);
yüreğinizdeki O’nu ve yüreğin kanunlarını gerçek kılarak,
yeniden düzenlemektir.
Siz yüreğinizdeki sevgiyi ve aşkı, sevgiyle gerçek
kıldığınızda; bulunduğunuz fiziksel alem (çevreniz) sizinle
düzenlenmiş olur.
Düzenlenmek sevginin itibar görmesidir. Sevgiye hizalanmak ve
her şeyin sevgiye hizalanmasına vesile Ol’maktır.
Fiziksel alemler düzenlenmeden, fiziksel mekanları; gerçek
kılma (hakikat) deneyimini bitiremeyiz. Fiziksel mekanlarda
gerçek kılma deneyimi bittiğinde “kendisi” hakikat Ol’ur.
Bu deneyimi “kendimiz” olarak içimize alıp genişlememizdir.
Şimdi-burada fiziksel mekanların düzenlenme merkezi ve üssü
dünyadır.
Düzenleyicisi de alemlerin efendisi Ol’An “kamil insandır”.
Düzenleyicinin “kamil insan’’ Ol’masının bir nedeni yoktur.
Çünkü; kamil insan onlarca zaman sürecindeki nedenlerin
“nedenidir”.
Yaradan’ın sırrının ‘sır’rıdır.
Yaradan’da ‘’kamil insan’’ın sırrının ‘sır’rıdır.
Kendinin sorumluluğu; ‘’kamil insan’’ın, kendinde gerçek
kılmaktır.
‘’Kamil insan’’ı gerçek kılmak; yüreğini gerçek kılmaktır.
Fiziksel alemlerde artık huzur bulabilmek ve Cennet’i
yaratmak; kendimize ve kendimiz Ol’An bütün alemler adına
“kendisinin sorumluluğudur”.
Kendinin sorumluluğu O’nun ‘’Murad’’ıdır.
O’nun; yüreğin kanunlarının fiziksel alemlerde gerçek
Ol’masıdır.
Yaşam aziz tutulmadığı, cana ve varoluşa değer verilmediği;
yaşamı gerçek kılmak için sorumluluk alınmadığı ortamlarda ve
durumlarda ‘’Sorumluluk Yasası’’ devreye girer.
‘’Yaşamın Kutsallığı’’ ve ‘’Canın Azizliği’’ için vakti saati
geldiğinde kendinin sorumluluğunu almayanın sorumluluğu;
titreşimine uygun alemlere çekilerek veya düşerek ‘’Sorumluluk
Yasası’’; yine kişinin kendisi tarafından devreye alınmış
olur.
Kişinin yaydığı titreşim (-,+) ilgili Alemlere, Özgür İrade
Yasasına göre devreye girme ve yayınlanan titreşime cevap
verme (deneyimini yaratma) hakkını doğurur.
Evrende “İhtiyaç” hasıl olduğunda “ yaratım-deneyim” oradadır.
İhtiyacın iyisi kötüsü (-,+) olmaz. İhtiyaç, ihtiyaçtır.
Hepside pekaladır.
Yeter ki titreşimimiz ile neye sebebiyet verdiğimizin, neyle
beslendiğimizin ve beslediğimizin ve bize ne Ol’makta
Olduğunun farkında olalım.
Ve Evrendeki bütün ihtiyaçlar sonsuza kadar karşılanmıştır.
Bu Varlığın-Varoluşun doğasındandır.
Sorumluluk Yasası’nda Yaşamı onurlandırmak ve gerçek kılmak
esastır.
Yaşam; sevgi, aşk, özgürlük, neşe, huzur, bereket, coşku,
keşiftir. Sevgiyle genişlemek sevgiyle büyümek yansımak ve
sevgiyle paylaşmaktır.
Kendisi Ol’An; sorumluluğunu alan ve yaşamı “Yaşam”, sevgiyi
“Gerçek” eyleyendir. Yaşamı her An’da sevgiyle
Onurlandırandır.
Kendinin Sorumluluğu;“Kendini” nefsinden ayıklamak, görüşünü
Tekleştirmek, Tam ve Bütün Ol’maktır.
Yüreğimizde bize ait olmayan toplum tarafından ekilmeye
çalışılmış kimliksiz istek kalıplarını görmek ve bu kalıpları
sonsuza kadar kırmaktır. Ve gerçek bize ait arzularımızı
bulmaktır.
Çünkü insanın yüreğindeki gerçek arzuları doğmakta Ol’An
Efendinin “Kim”lik keyfiyetleridir.
Efendi; O’nun oturduğu Kalbin Kanunlarını ve Arzularını;
sevginin ve aşkın hatırına, aşkla ve sevgiyle Fiziksel Alemde
gerçek kıldıkça; O, “kendisi” gerçek Ol’ur.
Ve “Kendinin Sorumluluğu” sadece An’da mevcuttur.
An’da durabileceğimiz tek yer Ruhumuzda “Kendimiz” ve
kendimizle birlikte herkes için yaratacağımız “Cennet
Alan”dır. Burası Gerçek Alandır.
Ve Ruhun bu Asil Duruşunda zamansızlık boyutları görünüşe
çıkmaya başlar. Zamansızlık boyutları; Sonsuz Sınırsız Ol’An
Kuantum Alanlarıdır.
Kuantum Alanında; Kendinin Sorumluluğu alınmadan ve Ruhun
An’da varolacağı Gerçek Alan yaratılmadan durulamaz.
Gerçek Alan, kendinin Sorumluluğuyla ortaya çıkan ve örtüşen,
çok boyutlu “Kavrayış” hali veya “Varoluş” halidir. Ne enerji
çalışmaları ne uyumlamalar kişiyi bu yere getiremez. Çünkü
burası bir “yer” ve “zaman” değildir. Zaman ve yer olmamasına
rağmen deneyimlerin (zaman+yer) yaratıldığı Sonsuz bir An’dır.
Olduğunuz bütün An’larda dengede merkezde Ol’duğunuzun Bilişi
( Asil Ruh Dururşu) içindeyseniz; “An” Sonsuzlaşır ve Varlığın
“kendisi” gibi tekleşir. Varlık ve An basitçe Tek’leşir. Bütün
Tam Eksiksiz ve kusursuzdur.
Gerçek uyumlama insanın kendine ve yüreğine uyumlanmasıdır.
Basitçe sevgi ve aşka uyumlanmasıdır.
Gerçek şifa; Ol’makta OL’Anı görmek ve “Kendimizin
Sorumluluğunu” almaktır.
“Kendinin Sorumluluğunu” almamış insandan kimseye hayır
gelmez.
“Kendinin Sorumluluğunu” almış insan; basitçe Sevgidir,
Aşktır. Fiziksel Alemlerde “Neden” Ol’duğu her şey aşkın ve
sevginin hatırı içindir.
Fiziksel ve Ruhsal Alemlerde ”Kendi Sorumluluğunu” almış
insanı, “Kendinden”, “Sevgiden” ayırabilecek ve “Görüşünü”
bulandırabilecek hiçbir; mal, mülk, paye, iltifat, mekan,
zenginlik, cefa, eza, korku yoktur.
“Kendisi” basitçe Efendidir.
Efendinin ihtiyaçları yoktur. Efendinin “kendisi”, SEVGİ
OL’duğu için; Varoluştur; Sevginin ve aşkın hatırı, güzelliğin
doğası için; Alemlere rahmet Ol’arak sevgiyle yağan, kollayan,
koruyan, gözetendir.
Efendi; koşulsuzdur. İhtiyaçsızdır. Zararsızdır.
Efendi her şeyden azadedir. Basitçe özgürdür.
(Evrensel
Varoluş III- Koşulsuzluk, Zarasızlık, İhtiyaçsızlık ile devam
edecek) |