21 MAYIS’IN 150. YILI YAKLAŞIRKEN…

11.04.2014

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             


21 Mayıs’ın 150. Yılı yaklaşırken çok bilen kimilerimizce,  kalıplaşmış bir çok şey söylenecek ve yazılacaktır  yine… “Tarihin en acımasız soykırım ve sürgünü”  belki de en sık duyacağımız, en çok okuyacağımız kalp- tanım olacak. Çoğunlukça da bu tanım olduğu gibi kabullenilecek. Tarihteki diğer trajedilerle karşılaştırma gereği duyulmayacaktır. Oysa durumun bu olmadığını açıklığa kavuşturmak için küçük bir araştırı yeterli olacaktır.

Bu gerçekçi olma çağrımızı farklı yorumlayacakların olduğunu bilmiyor değilim. Yine de ulusal mücadeleye daha büyük katkıda bulunacağı inancı ile doğruların yazılmasının, gerçeklerin bilinmesinin daha doğru olacağını düşünüyorum.

Hayır bu kez alışılmış olan Kızılderili örneğini değil Afrikalı zenci örneğini vermek istiyorum:

Afrika zencilerinin Amerika kıtasına esir olarak götürüldüklerini kim bilmez. Afrikalı zencileri konu edinen çok sayıda roman, az olmayan sayıda film ve dizi… Özellikle de izleyen hemen her Çerkesin beynine çakılı kalan “Kuata-Kinte”…

Anavatanları Afrika’dan kopartılan bu talihsiz insanların sayısı 12 - 40 milyon olarak veriliyor değişik kaynaklarca. Sürülen Çerkesler’in sayısının, en düşük sayıyı ile bile karşılaştırılamayacağı açık değil mi?

Taşınma koşullarının daha ağır olduğunu sanıyorsanız eğer ekteki alıntıya bir göz atın lütfen:

“Kölelerin Taşınması Nasıl Gerçekleştirildi?

Köle taşıyan gemilere, “Tumberio”,  yani,  “ ölü taşıyıcıları”  adi takılmıştır. Bu gemilerden biri ile denizi asan bir İtalyan Fransiskeni söyle yazmıştır. ?Erkekler güverte altına üst üste yığılmış, ayaklanıp gemideki tüm beyazları öldürürler korkusuyla da zincirlerle bağlanmışlardı. Kadınlar için, ikinci güverte arası ayrılmıştı. Hamile olanlar arka kamarada toplanmıştı. Çocuklar birinci güverte arasında, balık istifi gibi sıkıştırılmıştı. Uyumak istediklerinde, birbirlerinin üstüne düşüyorlardı. Doğal gereksinmelerini gidermek için sintineler vardı, ama çoğu yerini kaybetmek korkusuyla bulunduğu yerde rahatlıyordu. Özellikle erkekler acımasızca üst üste yığılmış oldukları için, bulundukları yerde koku ve sıcak dayanılmazdı. Atlantik Okyanusu 35-40 gün arasında aşılmaktadır. Ölüm oranı, havasızlıktan boğulma ve salgın hastalıklar yüzünden çok yüksektir. Bu oran %50'ye ulaşabilir. Çoğu zaman salgınlarla baş edebilmek için hastalar öldürülür. (Amerika Kıtasına) varışta sağ kalanlar, açık arttırmalar sırasında iyi para etmeleri için, yeniden özenli bir bakımdan geçirilirler. Doğal olarak fiyatlar boya, yaşa, güce, cinsiyete vs. göre değişir. Tehlikelere ve kayıplara karşın, kazançlı olan bu ticaret, kaçakçılığa ve korsanlığa yol açar. İngiliz gemileri, sık sık zenci taşıyan gemilere saldırıp, yüke el koyar ve köleleri Virginia ya da Antillerde satarlar.? * Türk ve Dünya Tarihi Ansiklopedisi; Cilt 4, s.1176 ( Gelişim Hachette, Istanbul?1985)

Gine körfezinde bulunan bu tip çok sayıdaki krallıklardan birine misafir olan bir tüccarın izlenimleri şöyledir:

?Kral Peel... iç bölgelerden yollanacak binlerce zenci arasında bana iyi bir ?yük? hazırlamakla uğraştığını söylüyor... Birkaç gün sonra boyunlarından uzun sırıklarla bağlı birkaç dizi zencinin geldiğini görüyorum. İşte benim yüküm! 300 yolcumu karşılamaya hazırlanıyorum. Kadınlar kıç tarafta, erkekler ise kıç direğinden teknenin başına kadar dizilmiş ve hepsi de zincire vurulmuş. Yiyecek olarak hint patatesi, pirinç ve bolca su. Tabanca ve hançerlerimiz kemerlerimizde, kimi zamanda ellerimizde, doktor muayenesinden geçiyorlar... Muayene bitince hepsi kızgın demirle işaretleniyor. Bunu yaparken daha zayıf yaradılışlı olan kadınların etlerini fazla dağlamamaya özen gösteriyoruz.? (Aynı eser 1319-1312)”

Zencilerin Amerika’da hangi koşullarda çalıştırıldıkları, onlara nasıl davranıldığı artık her kesin  çok iyi bildiği, çok acımasız, insanlık adına utanç verici gerçekler değil mi?

Bir de şu isabetli tespite baalım:

Saint-Pierre'li Bernardin, Voyagea L'lle-de-France'da (ile-de-France'a Yolculuk), şu değerlendirmeyi yapıyordu: ?Avrupalıların mutluluğu için şekerin ve kahvenin gerekli olup olmadığını bilmiyorum. Fakat bu iki ürünün dünyanın iki kıtasında mutsuzluğa yol açtıgını biliyorum. Amerika, ekin yetiştirecek topraklar elde etmek için boşaltıldı; şimdi de bu topraklarla uğrasacak insanları sağlamak için Afrika boşaltılıyor?. Maurice Lengelle: Kölelik, s.82 (Iletisim, Istanbul?1993)

Köle ticareti nasıl mı bitti?

“Atlantik Köle Ticareti'ne karşı zaman içinde ahlaki, ekonomik ve politik mulahefet başladı. Atlantik Köle Ticareti ilk olarak Hawai Devrim'inde (1791-1804) resmen yasaklanmıştır. Köle ticaretinde hayli aktif rol alan Danimarka köle ticaretini kanuni olarak ilk yasaklayan ülkedir (1792). İngiltere ise köle ticaretini Hawai kararlarından üç sene sonra yasaklamıştır. 1808 yılında da Amerika İngiltere'yi takiben köle ticaretini kanunen yasaklamıştır.”

Köle ticaretinin yasaklanması ile çilenin bitmediği de herkesçe biliniyor mu?

Bakın Ku Klux Klan (KKK) örgütü için Wikipedi ansiklopedisindeki bilgilere:

Ku Klux Klan (KKK), 24 Aralık 1865 ABD'de Tennessee'de kurulan siyahi karşıtı ırkçı gizli örgüt. Kurucuları Büyük Büyücü olarak bilinen Nathan Bedford Forrest, Yüzbaşı John C. Lester, Binbaşı James R. Crowe, John D. Kennedy, Calvin Jones, Richard R. Reed, Frank O. McCord'dır. "Birth of a Nation" filmi ile kendilerini bildirmişlerdir.

Örgüte katılanlar arasında da, iç savaş öncesi kurulmuş olan "Knights of the Golden Circle" (Altın Çember Şövalyeleri) adlı gizli cemiyetin üyelerinin çokluğu dikkat çeker.”

Örgütün amacını merak ediyorsanız şöyle:

“Ku Klux Klan örgütü Amerikan İç Savaşı sonrasında zencilerin kazanmaya başladığı haklara, özgürlüklere ve zenci-beyaz eşitliğine karşı çıkmıştır. Amaçlarına ulaşmak için şiddet ve teröre başvurmuşlardır. Örgüt iki defa dağılmasına rağmen 1950 ve 1960'larda tekrar canlanmıştır. Günümüzde bazı bölgelerde sadece yerel bazda faaliyet göstermektedir.[2

Evet şimdi de iki trajediyi karşılaştıralım dilerseniz:

Anavatanından kopartılan zenci sayısı mı Çerkeslerin sayısı mı daha çok?

Esarete götürülen zencilerin mi,  kendileri için özel iskan kanunları çıkartılan Çerkeslerin mi yol koşulları daha ağır?

Sürgün zenciler gibi zincire vurulan sürgün Çerkes olmuş mu hiç?

Peki, Osmanlı illerine varır varmaz Çerkeslere toprak dağıtıldığı gibi Afrika zencilerine de toprak dağıtılmış mıdır?  Dağıtılan toprağın değer kazanması ile zengin olan çerkesler gibi zencilerden de bu yolla zengin olabilenler var mıdır?

Peki, zencilerin zenci oldukları için öldürüldükleri gibi, salt Çerkes oldukları için öldürülen Çerkesler olmuş mudur?  Çerkesleri öldürmek için kurulan ve halen varlığını sürdüren örgüt biliyor musunuz?

Tüm bunlara karşın gülünç duruma düşmeyi göze almadan: Çerkes Sürgünü için “tarihteki en büyük sürgün ve soykırımdır”  denebilir mi?

 
Klu-Klu Klaks üyeleri 1922’de

Kaynak: 
http://forum.memurlar.net/konu/917909/