YA ANAVATANDA HİÇ ÇERKES KALMASAYDI

07.04.2014

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             


Bu yıl atalarımızın çok büyük bir çoğunluğunun sürüldükleri yılın 150. yıldönümü.  Türkiyeli Çerkes çemberini kıramayanlar kim bilir ne etkinlikler gerçekleştirecek ve kim bilir anavatan yaklaşımından ne kadar uzak düşeceklerdir.

Çünkü büyük olasılıkla yine kendilerine sevecen davranacak, deplasmana yiğitlik taslayacaklardır.

Sürgünümsülerin yasımsı etkinliklerde nasıl gözyaşı dökeceklerini ve bu gözyaşlarının tanımını kendilerine bırakalım.

Anavatanın tüm etkinliklerindeki  yaklaşımını da büyük kaybımız, usta ozanımız Khuıyekhue Nalbi’nin ölümsüz sözleri ile anlatmaya çalışalım.

Khuşhe Yabğ adlı yapıttan.

Ruhu dilinde olduğu için adığabzesini yazmazlık edemedim:

“Джы тыгъэр Мэзагъуэ ыгу щыкъуэх̄аж̄ы, щыкъуэх̄аж̄ы нибж̄и
Cı tığher Mezağhue yıgu şıkhuex̄ejı, şıkhuex̄ejı nıbji

къыкъуэмыч̄ыж̄ынэў. Йэж̄ джаўщтэў рихъуых̄агъ. Йылъэс шъитỳ
khıkhuemıç̄ıjınew. Yej cawştew rixhuıx̄ağh. Yilhes şitù

къыгъэш̄агъ, ўызы йыэп, йыўэгуи къезэщыгъэп, йычъ̄ыгуи
khığheş̄ağh, wızı yıep, yıwegui khézeşığhep, yıç̄ıgui

къыгъэпшыгъэп.  Âў йытыгъэ йэштэж̄ы, чъыг̆хэри псыхъуэхэри
khığhepşıhep. Aw yıtığhe yeştejı, chığxeri psıxhuexeri

йэштэж̄ых. Ахэмэ ягъуысэў зык̄уэсэж̄ыч̄э, макъэр пкъыгъуэ пстэўми
yeştejıx. Axeme yağhuısew zık̄uesejıç̄e, makher pkhığhue pstewmi

зэрахэк̄уасэў йылэж̄ыгъэмрэ, зыдэлэж̄агъэмрэ зы х̄эпщэгъу мач̄эў
zeraxek̄uasew  yılejığhemre, zıdelejağhemre zı x̄epşeğhu maç̄ew

зызэхэх̄аж̄хэч̄э;
zızexex̄ejxeç̄e;

Л̄эўыж ч̄элъык̄уэмэ;
Lh̄ewıj ç̄elhık̄ueme; 

aбжъэнач̄эм сэпацэр къыдарэхыри ащ гуыбгъуэ харэш̄ыч̄ыж̄,
abjenaç̄em sepatser khıdarexri aş guıbğhe xareş̄ıç̄ıj.

Псыхъуэшхуэ зэ хъуыж̄ыщтым пч̄энт̄эпс гъуатк̄уэр къежапэ́ фарэш̄.
Psıxhueşxue ze xhuıjıştım, pç̄ent̄eps ğhuatk̄uer kğéjap’e fareş̄.

Анэбзыц арагъэт̄ысх̄эри мэзыр къарэгъэч̄.
Anebzıts areğhet̄ısx̄eri mezır khareğheç̄.

Х̄эпщэгъу къинхэр ж̄ы къабзэ ўэхъуыжыфээхэ йэрэжэх.
X̄epşeğhu khinxer jı khabze wexhuıjıfexe yerejex.

Гуыўызымрэ, хъуэпсэ пч̄энчъэмрэ гуыщыэ ахарэш̄ыч̄.
Guıwızımre, xhuepse pç̄ençhemre guışıe axareş̄ıç̄.

Пч̄ых̄ыр нэфапэ́ зэрэмыхъуыщтыр къагуырыıэмэ, янэфапэ́ пч̄ых̄ ш̄агъуэ
Pç̄ıx̄ır nefap’e zeremıxhuıjıştır khagurı’ueme, yanefap’e pç̄ıx̄ ş̄ağhue

къыч̄элъык̄уэн.
Khıç̄elhık̄uen.

Гуы нэшъухэр абгъэгуымэ къащытеўэщтхэшъ, тэрэзэў арэгъэдаıэхэри,
Guı  neşüıxer abğheguıme khaşıtéweştış, terezew areğheda’uexeri,

х̄ант̄аркъуэ къакъэм, х̄эч̄э къуэч̄э гъуэрг̆ым, сабыйым йыгъыб-щыб,
x̄ant̄arkhue khakhem, x̄eç̄e khueç̄e ğhuerğım, sabıyım yığhıb-şıb

пхъэшъх̄эч̄э зэтеўэм, шъуэф пц̄анэм, къамыл дорэщэў, ўэрыжъым
pxheşx̄eçe zetéwem, şüef pts̄anem, khamıl doreşew: werıjım
щыгъуыгъэм ўэрэд къыхарэх. 
Şığhuığem wered khıxarex.

(…)

Анах̄ чъ̄ыпэ́ лъаг̆эў Адыг̆э чъ̄ыгуым йыэм Мэзагъуэ щыт̄ысыгъ
Anax̄ ç̄ıp’e lhağew Adığe ç̄ıguım yıem Mezağhue şıt̄ısığh.

Зиплъых̄эж̄ынэў арэп, тыгъэм йыгуыпаплъэ зиш̄ыгъ. Джы зэжэж̄ырэ
Ziplhıx̄enew arep, tığhem yıguıpaplhe ziş̄ığh. Cı zejejıre

закъуэр – мэфэ ныкъуэ гъуэгуч̄э пэчыж̄эў хыıышъуэм йэк̄уырэ
zakhuer – mefe nıkhue ğhueguç̄e peçıjew xı’uışüem yek̄uıre

ч̄элэхъуыр ары. А ч̄алэр дунайэм къызэрэтехъуагъэр йышэ́щтыгъэ,
ç̄elexhuır arı. A ç̄aler dunayem khızeretéxhuağher yış’eştığhe

лъэпкъ псаўым чылэпхъач̄э фэхъуын зылъэч̄ыщт к̄уачъ̄эрэ гъэретрэ ащ
lhepkh psawım çılapxhe fexhuın zılheç̄ışt k̄uaç̄ere ğhéretre aş  

хэлъ, ар гуы чыж̄эч̄э къыша́гъ, аў зигуи зи акъыли нэшъуы хъуыгъэр
xelh, ar guı çıjeç̄e khış’ağh, aw zigui zi akıli neşüı xhuığher

сыдэўщтэў къыгъэплъэж̄ыщта? Тх̄эшхуэм зыми зэч̄э риıэрэп,
sıdewştew khığheplejışta? Tx̄eşxuem zımi zeç̄e ri’uerep,

къытрык̄уэщтыр йэшэ́ми, мызэгъуэгуым йыıэф къытхилъх̄агъэп.
Khıtrık̄ueştır yeş’emi, mızeğhueguım yı’uef khıtxilhx̄ağhep.

Ч̄элэц̄ык̄уми адыг̆э чъ̄ыгуыр ыбг̄ынэмэ…
Ç̄elets̄ık̄uımi adığe ç̄ıguır yıbğıneme…

Şimdi güneş Mezağhue’nin kalbinde batıyor, batıyor artık doğmamacasına. Kendisi öyle olsun istedi. İki yüz yıl yaşadı. Hasta değil, göğü kendisinden usanmadı henüz, toprağı da yormadı kendisini. Ancak güneşini alıyor, ağaçlarını sularını da alıyor. Ses onlarla birlikte söndüğünde, tüm maddeler sesi soğurduğunda, üretip işledikleri güçsüz bir soluk alış gibi birbirine karıştığında; 

İzleyecek kuşaklar;

Tırnak arası toz zerrelerini alıp ovalar oluştursun.

Bir ter damlacığını günü geldiğinde çok büyüyecek nehre başlangıç yapsın.

Kaş tellerini dikip ormanlar yetiştirsin.

Güçlükle solurken rahat soluk alıp verebilir oluncaya kadar beklesin.

Acılar ve boş imrenmelerden söz üretsin.

Gelecek kuşaklar, rüyalarının hiç gerçekleşmeyeceğini anladıklarında, gerçeklerini güzel rüyaların izlediğini yaşayacaklardır..

Onun için, göğüs boşluklarındaki kör yürekleri ile  kulak kesilsinler ve kurbağa vraklamasını, vahşi hayvan ulumasını, anlamsız bebek sesini, birbirini döven saçakların çatırtısını, kuytu bataklıkta kuruyan kamışların uğultusunu şarkı yapsınlar.

Mezağhue Adığe yurdunun en yüksek tepesinin en yüksek yerine yerleşti. Hayır son kez bakınmak için değil, güneşin tam karşısında olmak için. Şimdi tek beklediği – yarım günlük uzaklıkta kıyıya doğru giden erkek çocuğu idi. O O çocuğun dünyaya geldiğini biliyordu. Tüm halka tohum olabilecek gücü ve gayreti olduğunu da içgüdüsü ile anlamıştı. Yine de kalbi de aklı da köreleni nasıl yeniden görür yapabileceksin?

Yüce Allah her şeyi kimseye anlatmıyor. Sonumuzun ne olacağını bilse de bu kez işimize karışmadı. Ya bu çocuk da Adığe ülkesini terk ederse...”

Evet, ya Anavatanda hiç Çerkes kalmasaydı… Ne denli korkunç olurdu değil mi? Türkiyeli Çerkes Çemberini kıramayanlar 21 Mayıslarda yine deniz kıyısında toplanır, buğulu gözlerle denizin bu kıyısına bakarlar mıydı acaba?...

Dolayısı ile değerli arkadaşlar siz siz olun yolda boş gezenleri, kötü yola düşmüşleri  dahil anavatanda yaşayan her bireye her gün teşekkür edin, dua edin… Anavatanın ne yapması gerektiğini değil sizlerin ne yapmanız gerektiğini konuşun. Anavatanda nelerin yapılmadığını değil sizlerin neler yaptıklarınızı anlatın…

Hem anlatılacak o kadar çok şey var ki…