“Ş́ÜIŞ́İPSMXEMIDZ - İYİLİK YAP SUYA ATMA”  

04.05.2013

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             

Dün (30.04.2013 Salı) güzel bir piyes izledik Adığe tiyatrosunda. Aktör yönetmenimiz Hakhuıy Aslan’ın uyarlayıp yönettiği bir komedi. Başarılı her komedi gibi güldüren, güldürürken de düşündüren bir yapıt: “Ş́üış́ipsımxemıdz- İyilik yap suya atma”. Güzel piyesi güzel konuklar dost konuklarla izlemek ayrı bir mutluluktu.

Enstitüdeki dört arkadaş paylaştığımız çalışma odamda, enstitümüz çalışanlarından Şak’ue Mire ile sohbet ettiğimiz bir sırada güzel bir konuk baskını yaşadık. Celokhue Kemal, değerli eşi hep sevgili kardeş kalacak Kherden Seven, çok uzun yıllardır görüşemediğim Sevgili ikiziKherdenDeniz Uzun. Celokhaların dünürleri türkiye doğumlu Hollandalı dostlarımız Bahattin-Necla Şahin, sevgili oğulları. Bir de sevimli genç bir çift. Mıyekhape müzik festivalinin kurduğu Belçika’da yaşayan genç bir aile. Festivale Ürdün’den katılan CelokhueBlane ve Avrupa’dan gelen Guğemüzik grubu üyesiSigah Şahin. Yanlarında da değrli dost, araştırma enstitüsünde çalışma arkadaşım Dr. YedıcBatıray.

Biraz karışık mı oldu ne?...

İşte kimilerini  çok uzun yıllardır göremediğim bu dost grubu ile izlediğimiz piyes, toplum yaşamında insanların hemen hiçbir zaman içinden geldiği gibi konuşmadığı, yaşamadığı üzerine kurgulanmıştı. Dahası herbirimiz her zaman her yerde içimizden geldiği gibi konuşur, gönlümüzden geçtiği gibi yaşarsak toplumsal yaşamı korumanın çok güçleşeceği, herkesin birbirinin gırtlağını sıkacağını çok sık yaşadığımız çarpıcı öneklerle vurguluyordu.

Kahramanlarımızdan biri bir attar. Yani doğal ilaç-bitkiler, bitki tozları satan bir attar. Ama bu otlar akla gelebileceği gibi soğuk algınlığına, böbrek taşına, ülsere iyi gelen otlar değilmiş. Kullanıldığında kişinin davranışlarını değiştirebilen otlarmış bunlar. Örneğin otların biri suya atılıp içildiğinde çok cimri birini alabildiğine eli açık-iyiliksever yapabiliyormuş. Kişiyi, yalancı, gammaz, fitneci yapabiliyormuş kimi otlar… Ot tozunun bir de kişiyi her zaman her yerde içinden geleni söyletmek, içinden geçtiği gibi davranmak zorunda bırakıyormuş suyla karıştırılıp içildiğinde.

Eh artistler de çok usta olunca olayları birlikte yaşıyorsunuz sanki. Kişiyi iyiliksever yapan otu kullandığında çok paralı birinin aldatıldığını da bile bile salt iyilik için cüzdanını boşaltabileceğini, ailesi dahil her keslerin önünde gülünç duruma düşmeyi göze alabileceğini görüyor, siz de yaşıyorsunuz bu ruh yüceliğin…

Kıyamet ise,düşündüğünü söylemek zorunda bırakan, içinden geldiği gibi davranmaya zorlayan ot tozunun kent şebeke suyuna karıştırıldığında kopuyor.

Örneğin, birlikte oldukları yıllar boyunca kendisine hep çektirmiş kocası için xabzeye uygun, üzgün, süzgün yas tutan kadının sudan bir yudum alması ile topluluk önünde içini döktüğünü, kocasının kötülüklerini bir bir sıralamaya başladığını düşünün bir… Hiç çekinmeden sevinç gösterilerinde bulunabileceğini de…

Kendisini parlamentoya gönderdiklerinde toplum için neler neler yapacağını heyecanlı, etkileyici, inandırıcı bir dille seçşm konuşması yapan bir adayın, kuruyan boğazını ıslatmak için aldığı bir yudum ile sakladıklarını bir bir saymasını. Aday seçilirse hep kendisine çalışacaktır. Dahası taahhüt ettiği paranın da ancak üçte birini verecektir kendisine oy verenlere. Seçim vaadi yerine bu gerçekleri duyan seçmen topluluğunun neler yapabileceğini de gözünüzün önüne getirin bir.  Hem bunlar ve benzerleri sıkça yaşanabilecek çok düşündürücü hayat kesitleri değil midir?

Ama iyi komediler yukarıda söylediğimiz gibi güldürürken düşündürdüğü için ben de düşünmezlik edemedim bu otları ve toplumumuzun günümüzdeki konumunu. Çok isterdim, kişiye düşündüğünü söyleten ot tozu suyundan21 mayısları, ölüm çukurundan çıkma çabasından çok çukurda yok olmayı pekiştirici bir üslupla anan sürgünümsü, aydınımsılarımıza yudumlatmayı…

Oyundaki adayın attığı nutuk gibi kırk yıldır “dönüş” nutku atan ancak dokuz yıl boyunca oturduğu yerde uzatılan vatandaşlığı elinin tersi ile iten dönüşçülerin(!) yudumlamasını da isterdim…

Neden vatandaşlık almadınız sorusuna bu kadar önemli bir şansıduymadığını söyleyen, dahası kaçırdığına üzülmeyen, buna karşın hala siyaset belirlemeye kalkan öncülerimize(!).

Anavatanın bağımsızlık savaşı şehitlerinin yetim çocuklarından yılda 120 dolar eğitim giderini esirgeyen buna karşın her platformda Anavatanı, uğruna ölümü göze alacak kadar çok sevdiğini haykırmaktan utanmayanlara…

Evet, bu otun suyundan yudumlatıp, seçmeli Adığabze derslerine oğlunu, kızını yeğenini göndermeyeceklerin, ya da gönderemeyeceklerin meydanlarda“ana dili onurum savaşırım korurum” diye haykırırlarken gerçekte neler düşündüklerini de öğrenmek isterdim.

Adığe-Abhaz kardeşliğinin temeline konmuş, etkileri de artık saklanamaz olmuş mayın, “Abhazya vatandaşlık yasası karşısında tek kelime söylemeyen örneğin Sayın Muharrem Saran’ın, Sayın Yusuf Taymaz’ın, Sayın Sezai Babakuş’un …ve diğerlerinin, tam da kürsüde kardeşlikten dem vurdukları sırada bu su ile boğazlarını ıslatmalarına yardımcı olur ve tam da o anda içlerinden neler geçirdiklerini öğrenmek, dinleyicilerin neler yaptıklarını izlemek isterdim… 

Bu sudan bir yudumcuk  verip muhaliflerle konferanslar düzenleyen, “Soçi’yeHayır”ı savunacak yabancı konukları çağırabilen Ankara Çerkes Derneği yönetcilerinin, neden Dönüş konulu bir konferans düzenlemediklerini, dilimizi neden hiç önemsemediklerini de öğrenmek isterdim.

Elimde böyle bir ot olsaydı eğer, dün en önlerde kulaç attıkları kulvarda su kalmadığı için kulvardeğiştiren, diaspora Çerkes tarihini kendileri ile başlatan, her şeyi bilmelerine karşın Çerkeya’nın sınırlarını bilmeyen Çerkesya Yurtseverlerini de susuz bırakmazdım inanın…

Hadi hepsini saymamayım…  Daha kimlere bu sudan ikram etmek isteyeceğimi kendileri de biliyorlar zaten…

Ancak itiraf etmem gerekir ki kıyamet kopmasına, önderlerimizi kişiye kolay ve inandırıcı yalan söyleten ot tozu için attarımızın önünde kuyruk oluşturmalarına neden olacağı kesin bu eylemi göze almak da her babayiğidin göze alabileceği bir şey değil. Sanırım ben de yapamazdım.

Ama şu,kişiyi iyiliksever yapan ot tozunu dünyadaki tüm Çerkeslerin içtiği suya karıştırırdım. Sadece bir kez değil her gün içmelerini sağlardım. İşte o zaman örneğin örgütlerimiz parasal sıkıntı çekmez, hazırlandığı halde yayımlanmamış kitap kalmazdı. Uydu yayın yapan birkaç kanalımız olurdu. Karşılığını buldukları için bestekârlarımız daha iyisi için yarışırdı. Her isteyen anavatanı ziyaret etme olanağı bulurdu. Yerleşmek isteyen her kes kendisini bekleyen bir ev bulurdu. Anavatanda olsun diasporada olsun yöneticilerimiz de daha çok halkı düşünürlerdi. Diaspora insanımız kendi yapamayacağını, yapmadığını anavatan kesimine önermez, yapılması gerektiği beklentisine girmezdi. Çok kazanan anavatan insanı elde ettiklerinde diasporadaki kardeşinin payı da olduğunu hiç unutmazdı…

Özellikle deSuriye’de ateş içinde kalan kardeşlerimizin bir çırpıda anavatana kavuşturduğumuzu görür, başkasorunlarımızın da çözümsüz kalmayacağı güvencesi ile mutlulukların en büyüğünü birlikte yaşardık…

Piyesin sonunda iyiliksever kahramanımız yaşadıklarının gerçek mi yoksa bir düş mü olduğunu sorar kendi kendine ”Yaşadıklarım düş mü gerçek mi?” diye…

Olabilir dedim ben. Neden olması?...

Neden her birimiz kişiyi iyiliksever yapan bu sudan biri yudum almayalım ve tüm sorunlarımızı neden çözmeyelim?..

Evet neden olmasın!..