”KUZU KUZU”

20.03.2013

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             

“Kuzu Kuzu Mee!”, Sayın Semih Akgün, namı diğer Semih Seyyid Dağıstanlı’nın  bir yazısı. Hep yaptığı gibi birçok facebook sayfasında paylaştı. Ben de bu sayfalardan birindekine kısa bir yorum yapmıştım, yazının yazıldığı çakallı, köpekli üslup ile. Sayın Nurhan Fidan Kube, Semih Bey’in çakallı, köpekli bu yazısını çok beğenmiş, çok da edepli bulmuş olmalı ki bu yorumum için beni gayet sert bir şekilde eleştirdi. Aynı sertlikte yanıtını da aldı. Beni yanlış bulan başka biri daha karıştı olaya. Ben de yazıyı daha ciddi eleştireceğimi belirttim.

Öncelikle denebilir ki Semih Bey’in derdi gerçeği aramak, gerçeği paylaşmak değil. Sayın yazar,  asıl söylemek istediği bilim dışı cümleyi, yazının doğal akışı içinde okura daha kolay yutturabileceğini düşünmüş olmalı. Semih Bey bu ana fikrin doğru sanılması için kimin görüşü olduğu nerede ne zaman söylendiği hiç açıklanmayan, her isteyenin üzerine alınabileceği tespitlerde(!) bulunuyor. Bu görüşlere sahip çıkacak olanları da peşinen “şom ağızlık”, “köpeklik”, “çakallıkla” ödüllendirmeyi ihmal etmiyor. Ancak neyleyim ki sayın yazarın mahkum etmek istediği görüşlerin kimileri, benim de yıllardan beri savunduğum görüşler. Bu da bana yazıyı yanıtlama sorumluluğunu yüklüyor.

İşte yazı ve yazıya ilişkin kendi görüşlerimiz:

“Çerkesya'nın ve halkının düşmanları, daima suskun, pısırık, hakkını savunamayan, kendi kabuğu içine çökkün bir toplum bekledi.”

Görüldüğü gibi anlaşılmazlık ilk cümleden başlıyor.  Arayın okuduğunuz cümlede şu sorulardan birinden birinin açık yanıtını bulamayacaksınız. Yani söylem ne kadar ağdalı da olsa içerik bomboş.

-Çerkesya neresi? Tarihi Çerkesya mı sözünü ettiğimiz, günümüz Çerkesya’sı mı? Tarihi olanı ise eğer, hangi yılların Çerkesya’sı?  Günümüzde bir Çerkesya’dan söz ediliyorsa sınırları çizilmiş mi?

-“Çerkesya Halkı”ndan tarihi Çerkesya halkı mıdır anlamamız gereken yoksa henüz sınırlarını çizilmemiş günümüz Çerkesya’sı halkları mı?

-Peki, Çerkes halkının düşmanları kimler?  “suskunluk”, “pısırıklık”, “hak savunamazlık” kendi kabuğuna çökkünlük konularında halkımızın diaspora kesimi ile anavatan kesimi aynı kefeye mi konuyor yoksa? Diaspora kesimi olarak, düşmanları yanılttığınız, suskun değil konuşan, pısırık değil saldırgan, hakkını savunamayan değil hakkını aslanın ağzından alan, kabuğu içine çökkün değil dünyayı kendi sorunlarının çözümü için yanına alabilen bir toplum olduğunuza inanmamız , isteniyor olabilir mi? Kendimiz buna inansak da dışarıdan bakanlar buna inanır mı?  “Çerkes Aşkı” romanının yazarı, kendi deyimleri ile “manav damat” Sayın Kakınç’ın, Marje TV’de söyledikleri, tam da düşmanların dilediği bir halk olduğumuzun kanıtı değil mi sizce de?

“Bu yüzden, halkın içinden çıkan bazılarına şunları söyleme cesareti verdiler;

İşte bu “bazılarından” biri de benim. Dolayısı ile yanıtlayayım:

-Ülkenin yeniden Çerkesyalaşması bir hayalden ibarettir.”

Önce şu sık karşılaştığımız egosantrik yaklaşım. Sayınların söyledikleri yazdıkları kendi görüşleri. Çünkü kendilerinin düşünme yetileri fikir üretme yetenekleri mükemmel. Kendilerinden farklı düşünenler ise mutlaka birinin borazanı. Sizin yapmanız gereken, anavatanda yaşamak için iyi iş, dolgun maaş, konforlu ev bekleyenlerin, anavatana ziyareti özveri kabul edenlerin ülkeyi nasıl yeniden Çerkesyalaştırabileceklerini anlatmak, bunun maddi temellerini göstermektir. 

“-Çerkes Diasporasının anayurda geri dönüşü sizin bu gizli/ açık istekleriniz tarafından törpülenmektedir.”

Evet, ben aynen böyle düşünüyorum. Sizin “gizli/açık isteklerinizin”  her şeye yeten bu aklınızla anlamayışınıza da çok şaşıyorum. Anladığınız halde anlamıyormuş gibi yapıyorsanız eğer anavatana dönülsün istemeyenlere hizmet ettiğinizin bilincinde olmanızı diliyorum.

Sizin yaklaşımınıza göre  “bizim amacımız ‘barışçıl yollarla’ federatif  Kürt Cumhuriyetini kurmaktır.”  ya da “Türkiye’nin bir bölümü dünya güçlerince amaçlandığı artık giz olmayan Büyük Kürdistan”a katılmalıdır” görüşünde olan ve  vatandaşı da olmayan Kürtlerin Türkiye’ye yerleşmelerini törpülemeyecektir. Güle oynaya kendisini yıkmak isteyenler vatandaşlık verecektir. Ne de olsa Kürtler bu coğrafyanın otokton halklarıdır. Buna bırakın birilerini inandırmayı kendinizin bile inanabileceğinizi sanmıyorum.

Ancak konu Rusya Federasyonu olunca,  “barışçıl(!) yollarla Çerkesya’yı yeniden kurmayı” amaçlamış Çerkeslerin dönüşünü neden törpülemeyeceğine inanırmış gibi yapmanız ilginç. Gerçekte bu yolda yazıp söylediklerinizin dönüşe karşı olanlara gerekçe sağlamaktan öte bir anlamı olmadığının da bilincindesiniz. Kim bilir belki de bile bile bunu yapıyorsunuz.

“-Anayurt toprakları tamamen parçalanmıştır. Bir araya getirilmesi mümkün değildir. Adacıklar şeklinde ayrılmış yurt parçaları arasında yüzlerce km. toprak Çerkessizdir.”

Peki, anayurt toprakları sizce parçalanmamış mıdır? Anavatana turistik ziyarette bile bulunmayanlar, parçaları nasıl birleştirebilecektir? Anavatanda yaşayan Çerkes sayısı savaşı kaybettiğimiz dönemden daha mı çok? Şimdiki gücümüz mü daha büyük? Geçmişte bizi kırdıran dünya güçleri mi kuracak Çerkesyayı. Bizi kırdıranlar bizim adımıza mı savaşacaklar? Ya da özendirerek bizi anavatanımızdan eden dünya güçleri arkadan kovalayarak mı sizlerin Çerkesya’yı doldurmanızı sağlayacak.

Adacıklar şeklinde ayrılmış yurt parçaları arasında yüzlerce km. toprak Çerkessiz” değil mi yoksa? Her birkaç kilometrede bir Çerkes köyüne kentine mi rastlıyorsunuz?

“-Sizin orada yazdıklarınız, çizdikleriniz, söyledikleriniz, haykırdıklarınız, bize baskı, tehdit, sindirme olarak geri dönüyor.”

Bakın bunun hiç dillendirildiğini duymadım.  Böyle söyleyenler gerçekten var ise ve siz de bunları biliyorsanız eğer, bu korkularının yersiz olduğunu anlatalım.  

“-Çerkesler bir araya gelemezler. Beraberce iş üretemezler.”

Bu da dönüşçülerin, anavatan kesimini önemseyenlerin görüşü olamaz. Çünkü biz sayıları on binlerle ifade edilen savaş artığı Çerkeslerin bir araya gelerek, birlikte çalışarak kazandıkları günümüz statülerini görüyor yaşıyoruz.  Anavatan Çerkesi bir araya gelemeseydi, iş üretemeseydi bugünkü kazanımları olabilir miydi? Peki, sayıları yüz binlerle ifade edilen anavatan kesiminin ürettikleri ile sayıları milyonlarla ifade edilen diaspora Çerkeslerinin ürettiklerini karşılaştırmaya ne dersiniz. Üretimleri sıfıra yakın dahası kimliklerini bile kabul ettirememiş, adı önündeki “hain” sıfatını henüz sildirememiş milyonların anavatan bekçilerinden daha akıllı, kendilerini anavatan bekçilerinden daha özverili, daha yiğit saymaları gülünç olmaz mı?

“-Tek bir ulus olmayı başaramazlar.”

Ben kendi payıma ayrı coğrafyalarda olunsa da teknolojik gelişmelerden yeterince yararlanabildiğimizde uluslaşabileceğimizi yıllardan beri yazan biriyim. Yok aynı coğrafyada olunmazsa ulus olunmaz diyorsanız eğer ulusun bir bireyi olabilme şansını yakalayacak olan yine benim siz değil. Çünkü anavatanda yaşayan benim.

“-Çerkesçe; Türkiye'de önümüzdeki bilmem kaç yıl sonra yitik diller kapsamına girecektir.”

Bakın bu öngörü, içimizden birilerinden çok önce UNESCO tarafından dillendirilmiş olmasına karşın biz, anavatan öz suyu ile beslenmeyen diasporadaki Çerkesin, sadece dili değil kendisinin de yok olacağının bilincindeyiz ve yıllardır haykırıp duruyoruz. Dolayısı ile dili ile kültürü ile Çerkesler yaşasın isteyenler samimi iseler eğer ilk yapmaları gereken şey anavatana dönmek, kendisi dönemiyor ise dönüşleri desteklemektir. Bu da artık herkesçe bal gibi bilinen bir gerçektir.

“-Çerkesler, tarihin tozlu sayfalarında yok olmak üzere olan bir halktır.”

Bu söz de bizden çok uzaktır. Bizim tarafta dillendiren de yoktur. Biz gelecek umudumuz, inancımız olduğu için buradayız. ***

“Bunları söyleyenler o umutsuz, şom ağızlarını açtıkları gibi, aslında bazı gizli gerçekleri de farkında olmadan söylediler.

Örneğin ‘Eski düşmandan, dost edinilemediğini!’ ”

Ve baklayı nihayet ağzınızdan çıkarttınız . Size göre biz farkında olmadan “Eski düşmandan, dost edinilemediğini!” söylemiş olduk. Yani size göre “eski düşmandan dost edinilemez” A kardeşim A Seyyid Bey bunu söylemek için bu kadar uzun girişe ne vardı. Bizim bilinçli olarak söylediklerimiz ortada dururken neden farkında olmadıklarımızla uğraşırsınız. Bilinçli olarak söylediklerimizi çürütseniz a…

Örneğin biz “Politika ezeli ve ebedi düşmanlık ya da ezeli ve ebedi dostluklar üzerine kurulamaz.” diyenlerdeniz. Politikada ilk adımını atanların bile bildiği bu gerçeği sizin bilmiyor olabileceğinize de inanmıyoruz. Ayrıca biz sizin,  bu cümle öncesi yazdıklarınızın bu cümleye hazırlık olduğunun da bilincindeyiz.  Bizce tek amacınız da “Rus’tan dost olmaz, onlar ebedi düşmanımızdır” yaklaşımını Çerkeslerin bilinçaltına yerleştirmek. Eh, Ruslarla asla ve asla dost olamayacağı bilinçaltına yerleşmiş bir Çerkes nasıl olur da Çerkesya’ya döner. Yani yine asıl amaç dönüşü engelleme çabası.

Peki, siz ve sizin gibi “eski düşmandan, dost edinilemeyeceğine” inanır görünenler şu konularda ne düşünüyorlar acaba? Türklerle Araplar ezeli dost mu yoksa ezeli düşman mı? Türkiye’de konuşulan barış süreci desteklenmeli mi yoksa Türklerle Kürtlerin asla dost olamayacakları mı konuşulup yazılmalı. Türkler Kürtlerden sonra olduğuna göre Kürt yurdu kabul edilen coğrafyadaki Türklerle Çerkeslerin geleceği ne olmalı?  Libya ile dost muyduk düşman mı? Çarlık Rusya’sı-Kafkasya savaşları sırasında dönemin dünya güçleri arasında kaç kez farklı ittifaklar kurulmuş kaç kez önce el sıkışıp sonra karşı kamplarda yer almışlardır?

***

“Fakat topluma umutsuzluk aşılarken, Çerkes halkı için derli toplu, nasıl makul bir öneride bulunduklarını hiç bir zaman söylemediler.

Hiç bir çözüm yolu önermediler.”

Bunu da dönüşçüler için söylemek iftiraların en büyüğü olur. Çünkü biz hep söyleyip yazdığımız gibi Dönüş konusunda “Altın Kuşak” gibi düşünüyoruz.

Wızışışım ḱui xehaj́/Dön kendinden olana karış

Wilhepkhıme afelaj́/Halkların için çalış

Wımılaj́eme sıd bğhuetın/Çalışmazsan ne bulursun

Çıle pçhe’uım wı’uıtın/El kapısında durursun.

Bu yaklaşımda bizce, Çerkes halkı için en derli toplu,  en makul öneridir. Bırakın hiçbir zaman söylememeyi karşı olanları çileden çıkartacak derecede yineleyip duruyoruz. Evet, anavatana dönüp halkının kaderini paylaşmayı yarım ağız dile getirilen “Türkiye’de demokratik haklarımızı alır varlığımızı koruruz”, “Birleşik Bağımsız Kafkasya’yı kurarız”, “Rusları Kafkasya’dan kovarız”, “Dönüp yerleşmeden Çerkessiz bir Çerkesya kurarız” söylemlerinden çok daha akılcıdır.

“Aksine, yolun çözümsüzlük, bitkinlik, kayıp ve ölüm olduğunu anlattılar.

Hangi insan, hangi halk, sonunun ölüm ve yok oluş olduğunu bilmez.

Öleceğim diye bütün yaşamını yeisle ve hüzünle geçiren adama ne derler?

Doğrusu kimlerin böyle dediğini bilmek isterdim.

***

"Ya yavaş yavaş öl! Ya hızlıca intihar et!"

Her şekilde benden bekleme kendin öl diyor, Çerkesya'nın, Çerkes halkının düşmanları.

Güdük ol, sessiz kal, yavaşla, yavaş yavaş kendini donmaya hazırla! diyorlar.

Çok ayıp ediyorlar. Gerçekten hem bunları tanımak hem de sizin ne söylediğinizi de bilmek isteriz. Neyi nasıl gerçekleştireceksiniz. Hep yazdım ispatlasanız bile birilerinin yanlış olduğunu kanıtlamanız sizin doğru yaptığınızı doğrulamaz.

***

“Bilin ki içimizdeki güdüklerin bakışları, kendi köy çitlerinin bittiği yer ile sınırlıdır.

Çünkü onlar, tarihi biraz bilseler dahi, belli bir tarih anlayışı geliştirmeyi becerememişlerdir.

Her toplumun tarihinde, inişler kadar çıkışlar, acılar kadar mutluluklar olur.

Trendler, modalar, çağlar, toplumlar değişir. Fakat bazılarının bu değişimden haberi olmaz.

Çünkü onlar, resmin bir köşesine odaklanıp, tablonun bütününü görmeyi başaramazlar.

Zamanın ve mekanın tutsaklarıdırlar.

Sanırım siz bu söylediklerinizle “Eski düşmandan dost edilemeyeceğine” inanları tanımlamış oluyorsunuz.

“Onlar, kendilerini rehin almış, tehdit sahiplerinin köleleri olduklarının dahi farkında değillerdir.”

Bizim durumumuzu kölelik olarak tanımlıyorsanız eğer bu söylediğiniz yeni bir şey değil. Siz bilirsiniz ne demişti şair: “Aşk derdi ile hoşem/ El çek ilacımdan tabip” yani biz köleliğimizden hoşnutuz siz de özgürlüğünüzle mutlu olun.

“Tabii özgürlük böylesine yakışmaz.

Zira özgür olabilmek için önce beyninde ki, yüreğinde ki zincirleri kırman gerekir.”

Sizlerin özgür olabilmeniz için ilk yapmanız gereken şeyin kafalarınızdaki  “Türkiyeli Çerkes Çemberini” kırmanız,  olduğunu yıllardır yazıp duruyorum.

“Bazı zorlukları, engelleri, acıları, izolasyonları, mahrumiyetleri göze alman gerekir.

Bir şeyleri başarabilmenin yegane koşulu, ilk önce ona derin bir inanç duyman, onu gerçekten istemen ve ne gerekiyorsa yapmandır.

Bir şeyleri başarabilmenin yolu, hayal etmen, başaracağına ve kendine güvenmendir.

Bir şeyleri başarabilmek için, birlik olmak, çok çalışmak, çok düşünmek ve hedeflerini makul ölçülerle yakından uzağa planlamandır.

Her şeyden önemlisi başarı için bazı başarısızlıkları göze almandır. Risksiz başarı yoktur.”

Bu genel doğrulara kim ne diyebilir?

***

“Çerkes Ulusu, kendi üzerine yapışmış umutsuzluk heyülasını, hareketsizlik halini, bu ölü toprağını reddetmektedir.

Tam da  bazı düşmanlarının düşündüğü gibi, canlı, enerjik, sinerjik bir halktır.

150 yıllık bir travmaya, ardı ardına gelen darbe ve depresyonlara rağmen hala diri ve ayaktadır.

Çerkes Ulusu, kendini savunabilecek barışçıl ve akılcıl silahlara sahiptir.

Çerkesler kuzulaşmayacak, çakallaşmayacak, köpekleşmeyecek, çobanlaşmayacaktır.

Atalar sözünde denildiği gibi "Adığelik İnsanlıktır!"

Öyleyse Çerkesler önünde tek yol Adığe/ Çerkesleşmektir!”

Bu “Çerkesleşme”  de sanırım Çerkes olmadıklarının bilincinde olanların ya da Çerkes olduklarını yakınlarda fark edenlerin takıntısı olmalı. Çerkes olarak doğanların, Çerkes olduğunun bilincinde olanların sözlüklerinde böyle bir kavram olabileceğini düşünemiyorum.

Yazıyı bitirmeye yakın Sayın Semih Seyyid Dağıstanlı’nın bir şiirini okudum internette. http://www.sairsiir.com/semih%20seyyid/.

Gerçeküstülerle

Gerçeği severim, /Gerçeği severim, /Siz de gerçeksiniz zatı, /Oysa ben gerçeklerle, /Gönül eğler, /Eğleşirim, /Gerçeküstülerleyse evlenir, /Evlerim, /Evlenirim! ...

semih seyyid

Şiiri okuduktan sonra da “gerçeklerle gönül eğleyip eğleşen ve de gerçeküstülerle evlenen bir şairin yazdıklarını bu denli ciddiye almakla yanlış mı yaptım acaba?” diye düşünmezlik edemedim.

'Kuzu kuzu mee! '

Kuzu kuzu mee! Derler adama

Güdülecek koyun buldular mı? Çoban olurlar

Kuzu kuzu mee! Derler adama

Ona anladığı dilde yaklaşırlar

Yetiyorsa çoban Yetmiyorsa köpekleşirler!

Kuzu kuzu mee! Derler adama

Anlayana yumuşak ses tonuyla

Burnunun dikine gidene Bastonla dürterek

Anlamamak mı? Anlamamak ne demek? Her şey sırayla gider

Kuzuysan kuzuluğunu bilicen! Ve ne rol verildiyse O rolü üstlenecen!

Kuzu kuzu mee! Derler adama

Korkunun yetmediğine zor Çobanın yetmediğine köpek

Köpeğin yetmediğine de kurt gerekir!