BENİM CC’M…

09.03.2013

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             

Aylarca öncesinden CC'nin onuncu yılı için yazı yazacağınızı bildiğiniz ve de çok istediğiniz halde yazıyı son güne kadar yazamamak…  Nedeni acaba başlıktaki giz mi?...  Evet CC’yi kurup 2003 yılı 9 Mart'ında görücüye çıkan üç yiğitten biri değilim. Biliyorsunuz onlar Kuban Seauhmann, Erol Yıldır ve Murat Duman’dır. Yani başlıktaki “benim” böyle bir sahiplenme değil… Ancak, her gün yüzlerce kişinin yemek yediğini biliyor olmamız çok sık yemek yediğimiz lokantaya “benim” dememizi engellemiyor değil mi? Lokantanın gerçek sahipleri, “benim lokantam” demenizi yadırgamadıkları gibi bu sahiplenmeye sevinmiyorlar mı? Her yayın organının amaçlarından biri değil midir “benim” diye sahipleneceklerin sayısını arttırmak…

Evet, artık eminim, yazının gecikmesinin nedeni de başlıktaki bu giz. CC'nin kurucularından biri değilim. Ancak CC’yi o denli sevdim, CC de beni o denli benimsedi ve katılımcıları da beni CC ile o denli bütünleştirdi ki CC benim. Bu durumda yazı sadece içerden birinin yazabileceği gibi olabilir mi? Ya da sadece dışarıdan birinin yazısı olabilir mi?  Olamazdı, olmadı…

Ben yaşta olanların bilgisayar, internet ve sanal dünya ile ilişkilerimizin, gençlerimizinki kadar yoğun olmadığını kim bilmez… Onların bilgi ve becerileri sanki doğmazdan önce kazanılmış. Bizimkileri sonradan ve el yordamı ile kazanıldığı kesin. Dolayısı ile sanal ortama, göreceli de olsa gecikmeli olarak düşenlerdenim. Uzunca bir süre genç arkadaşların ilgilendiğim konulardaki çıktılarını okumakla yetindim. Sonra arkadaşların ısrarı ile “Marje” platformu ile tanıştım ve ilk yazım da epeyce uzun oldu. Alışkanlık mı oldu nedir yazılarım genelde sevenlerin bile yakınacakları kadar uzun oluyor.

Daha sonra yine arkadaşların uyarısı ile CC’yi gördüm ve görür görmez de içine düştüm. Yönetimin ehil ellerde olduğu belli oluyordu. Önce okuruydum severek okudum yazıları… Sevgili Kuban’ın yazıları kısa ve özdü. Özdü diyorum çok uzun süredir, gerekçesi haklı olabilecek de olsa bizleri yazılarına hasret bıraktığı için. Özellikle yazılarının sonuna eklediği, çok uzun yazılarla ancak anlatılabilecek derecede yoğun son sözleri. İşte onlardan biri:

“Son söz: Çerkes, önce kendini sorgulayandır. (Kuban)”

CC’yi hazırlayanların ehil oldukları hemen belli oluyor demiştim. Meğer Sevgili Kuban Türkiye’de tam dört ulusal TV kurmuş bir kardeşimizmiş. Artık biliyorsunuz benim sadece geceleri değil gündüzleri de gördüğüm rüya anavatan merkezli uydu yayın. Davet ediyorum, kabul ediyor. Heyecan dorukta. İlginç rastlantı 2005 yılının tam bugünleri. Anadili ve Yazını Haftası.

Yazışarak dost olduğumuz Sevgili Kuban ile yüz yüze görüşüyoruz. Canlı yayın gibi. Gördükleri karşısında büyüleniyor. Kanadalarda bulunmuş bir kardeşimizin anavatanda büyülenmesi de doğrusu beni sevindiriyor. Çok kısa süreli gezi boyunca çok yer görüyor. Çok güzel fotoğraflar çekiyor. Giderken de foto röportaj yaparım umudu ile kamerasını bana bırakıyor. Maalesef bir röportaja bile imza atamadan kamera düşük model kalıyor. Ama konuşurken, yürürken, etkinliklerde yer alırken tek bir şeydi düşlerimi süsleyen. Dünyanın her yerinden izlenebilecek bir televizyon ve dünyanın her köşesinden dinlenebilecek güçlü bir radyo. Gerçekte umut da hiç yok değildi. O yıllarda cumhuriyetimizin başkanı Hazret Şewmen Rusya Federasyonu’nun sayılı zenginlerinden idi. Neden denemeyelim, neden olmasın. Radyo-Televizyon Kurumu başkanı ile görüşüyor anlatıyoruz. Şewmen başkana öneriyi mutlak hazır bir proje ile götürme kararı alıyoruz. Sevgili Kuban birkaç yüz bin dolara ancak hazırlatabileceğimiz projeyi hem de üç ay gibi kısa bir sürede hazırlayıp gönderiyor. Ancak çabalarımız sonuç vermiyor. Ama düşlerim kesintisiz sürüyor.

İşte bu Mıyekhuape günlerinde perçinledik Kuban ve CC ile dostluğumuzu, birlikteliğimizi. Geçen sürede de daha bir pekişti dostluğumuz. Çoğu daha önce konmuş ve şu adreste http://www.circassiancenter.com/cc-turkiye/info/Duyurular/002.htm bulacağınız ilkeleri, azıcık katkı ile ben de benimsemiştim çünkü.  

CC’nin verdiğimiz linkte göremeyeceğiniz, yani yazılı olmayan en değişmez ilkelerinden biri asla salt okuyucu sayısını arttırmaya yönelik yayın yapmayacak oluşuydu.  Bu Dönüş de olsa CC tek bir görüşün sesi olmayacaktı.

Hamasete hiç prim verilmeyecek, zor olan yapılacaktı. Güncel önemsenecek, nasıl bir saldırı gelirse gelsin gerçek bildiğimizi yazmaktan çekinmeyecektik.

CC katkıda bulunan her değere teşekkür edecek, birliktelikten duyduğu mutluluğu dillendirmekten yüksünmeyecek, ancak her ne nedenle olursa olsun ayrılanların arkasından da ağlamayacaktı.

Öyle de yaptı ve kimileri benden önce, kimileri benimle aynı günlerde kimileri de benden sonra büyük katkıda bulunan katılımcılarla birlikte CC büyüdü, büyüdü. Yüzlerle başlayan günlük tıklanma sayısı birkaç binleri buldu. Gün geldi açık e-mail adresi ile üye olanların sayısı on bine yaklaştı. Ayrılmalar oldu ama CC küçülmedi.

Kendisi CC’nin bu direncini salt ilkelere bağlılıkla açıklama eğiliminde olsa da ben, gelişmeyi de bizden ayrılan ve halen çoğu başka sitelerde kalem oynatan çok sayıdaki usta kaleme karşın en büyük kalabilmesinin nedeni kesinlikle Sevgili Kuban’ın büyük özverisi. Bu ilkelerin, katılımcıların yazılarının düzeyli olmasının önemi olmadığı gibi algılanmaz sanırım. Ancak malzeme ne denli iyi olursa olsun aşçı çok önemli değil mi. Aynı malzemeyi kullanan her aşçı aynı lezzette yemek yapabiliyor mu? Peki yemeğin lezzeti yanında saatinde yetişmesinin, sunuluş şeklinin önemi azımsanabilir mi? Bunlar iyi olmazsa etin en iyisi kullanılsa bile müşteri toplanabilir mi? Kısa bir süreliğine toplansa bile çabuk kaybedilmez mi?

Mıyekhuape ziyareti sonrası Kuban Bey beni köşe yazısı yazmaya da ikna etti. Ve ilk yazım,  dağarcık adını verdiğimiz köşede 26 11 2005’te yayımlandı. Sonrasını bilenleriniz var artık “Türkiyeli Çerkes Çemberi” ve “Anılara Dolanık Yürümek” adları ile yayımlanmış iki kitabım, en az oylumlu iki kitaba yetecek birikmiş yazım var. Yaradan’ın bildiğini kuldan niye saklayayım. Bunlar hep CC ve elbette ki Sevgili Kuban’a borçluyum.

CC yayına başladığında çok sözü edilen sitelerin adları pek anılmıyor artık. Yükselişini engellemek isteyenler de hep oldu. CC yayımlanmış her yazısını kaynak gösterme zorunluluğu olmaksınız alabilirsiniz derken, kaynak göstererek bile bizden yazı yayımlayamazsınız diye uyarıldığı oldu. Kuban Bey’e ve bana yakıştırılan güzel sıfatlar işin cabası. 

Azıcık server kirasını yatırmakta zorlandığı, değerine inananlardan bu kira karşılığı azıcık yardım aldığı oldu. Buna karşın CC reklam almayı hiç düşünmedi. Parayı verenin düdüğü de elimize tutuşturmasından hep çekindik, çekiniyoruz.

CC projeleri hep ses getirdi. CC güzel dostlukların oluşmasına da vesile oldu. CC’den ayrılan ancak birbirlerine bağlananlar oldu. Bizden ayrılıklara üzüldük ama birlikteliklere de sevinmezlik etmedik. Üretenlere hep saygı duyduk.  

Anavatan hep önceliğimiz oldu. Daha çok üreten daha büyük saygıyı hak ettiği için, var olma yolunda direnen anavatan insanına saygımız, yok oluşun kıyısında olduğunun bilincinde olmayan diaspora insanına olan saygımızdan hep daha büyük oldu.

Anavatan bekçisi kardeşlerimizin anlamadıkları dilde, izlemedikleri sitelerde eleştirmenin eleştiri değil, dedikodu olduğunu hep vurguladık. Böyle yapanlara geçit vermedik.

Rahmeti İsmail Berkuk’un “Her Adığe Çerkestir. Her Çerkes Adığe değildir” sözünün bilinen anlamının “galat-ı meşhur” olduğunu yani yanlış olduğunu anlatabildik ve bu sözün tedavülden yani kullanımdan kalkmasını sağladık.

Der demez yazının okunamayacak kadar uzun olacağı korkusuna kapıldım. Oysa ben, CC’nin marka oluşunu sağlayan değerli katılımcılarımızdan, çok önemli projelerimizden de söz edecektim. Ama sanırım bunları gelecek yazılara bırakmak daha iyi olacak.

Ancak dileğimiz her zaman olduğu gibi bizleri yalnız bırakmamanız. CC ile nasıl tanıştığınızı, sizin için anlamını, eksiğini, beğendiğiniz yönlerini bizlerle paylaşmanız… İnanın bu sadece CC’ye değil, onan da öte halkımızın gelişimine katkı olacaktır.

Gelişip geliştiren, çoğalıp çoğaltan, saygı duyup saygı derleyen, öğrenip öğreten, sevip sevdiren, Anavatan merkezli çabaları önceleyen çizgimizle ve sizlerle nice on yıllara…