“KÖTÜLEYEREK GEÇMİŞLE HESAPLAŞAMAZSINIZ”

03.03.2013

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             

Sayın Gülay Altan’ın 01 Mart 2013 günlü Aksam’da yayımlana Selim İleri ile konuşmasının başlığa konmuş cümlesi, yıllardır anlatmaya çalıştığım anacak özellikle anlamak istemeyenlere anlatamadıklarımın özeti sanki:

“Kötüleyerek geçmişle hesaplaşamazsınız”

Daha başlığı okurken alıntı yapabileceğim belki de alıntı yapmak zorunda kalacağım bir söyleşi olduğu duygusuna kapıldım. Yanılmamışım.

Daha önce de sözünü etmiştimünlü ozan-yazarımız Meşbeş́e İshak’ın. yetmişinci yaşını kutladığımız günlerde şiirlerinin, özellikle “Xıway” poeminin beni sürüklediği duygu fırtınasını anlatmaya çalıştığım uzunca yazımdan. Yazı çok sevilmiş Zekhueşnığh, Adiğe Makh, Adiğe Psalh ve çevirisi de cumhuriyetlerimizde çıkan Rusça gazetelerde yayımlanmıştı. Daha sonra da Adiğēy Tv. şimdilerde arada bir Nart Tv'de yayımlanan ve Dönüş Tv’de sürekli izlenebilen bir program çıkarmıştı yazıdan...  Ve yazının çok sevdiğim paragrafı:

“Sıdiğhua bcıre txılhım, wısem nah wıziğhatxherer, wızız’eḉilhherer? Khızeresş́üeş́ıremḉe txaḱuem khıtxıharem yeplhıḉew fıriemre, we wiyeplhıḉere zetēfe zıxhuıḉ... Wıguı khē′uemi wıbze kıımıhırer, nah zeğefağew, nah daxew, nah wıriğeguıpşısew khı′uağe zıxhuıḉ... Wızığheguımeḉıre wızēzıdzere uefığhuexer zeş́uexığhen zerilheḉışt ğhueguıpexer zıwiğhelheğhuıḉ... Yeplhıḉew wiemḉe nah tēwbıtağhe wiğheş́ew wıziğheguışxueḉ...” 

Okuduğunuz bir kitap ne zaman daha bir mutluluk verir size, ne zaman tutsak eder sizi? Öyle sanıyorum ki yazarın olayları tanımlarkenki bakış açısı ile sizin bakış açınız çakıştığında,  düşündüğünüz halde dile getiremediğiniz konuları daha güzel daha düzenli daha düşündürücü olarak dile getirdiğinde… Sizi sağa sola savuran sorunların, çözüm yollarını gösterdiğinde... Ayırdında olamadığınız bir konun ayırdına varmanızı sağladığında... Görüşlerinizin doğruluğuna sizi daha bir inandırdığında, coşku duymanızı sağladığında..”

İşte genelde bu söyleşi ve özelinde bu cümleyi görüşlerimin doğruluğuna beni inandırdığı ve coşku duymamı sağladığı için sevdim.

“- Cumhuriyet’in ilk yıllarında Osmanlı ile bağın kesilmesi bir travma mıydı sizce?
Bağ kurulmak isteniyorsa kurulabilir. Bunlar hep konuşulan ve bitmeyen meseleleri Türkiye’nin; halbuki asıl meseleler hiç konuşulmuyor. O dönemin böyle bir anlayışı olmuş; belki olmak da zorundaydı çünkü ciddi bir rejim değişikliğiyle karşı karşıyasınız, insanların kafasında yeni bir dünya düzeni kurmak zorunlu kılınmış ama bugün hâlâ aynı yerlerde dönüp dolaşmak boşuna zaman kaybı. Evet, hatalar olmuştur ama artık bunların üzerine bir sünger çekip sil baştan, sevgi ve anlayışla yaklaşmak mümkün.

CUMHURİYET’İN NESİ TRAVMA?
- Siz sünger çekmeyi öneriyorsunuz ama “Bu travmayla yüzleşelim” diyenler var; bunun için ne düşünüyorsunuz?

Yüzleşmekten kast edilen ne? Cumhuriyetin bir travma olduğunu asla düşünmüyorum. Niye travma olsun? Vahdettin vatan haini miydi; Abdülhamit, Kızıl Sultan mıydı? Bunlar tartışılabilir ama Milli Mücadele’nin nesini tartışabileceğiz? Ve nesi travma? Ayrıca, Cumhuriyet’in kazanımlarının da çok anlamlı değerler olduğu düşüncesindeyim. Hep ifratla tefrit arasında gidip geliyoruz. Halkın değil ama okur-yazar insanların böyle tuhaf bir yaklaşımı var. Şimdi de ‘Cumhuriyet travması’ moda. Oysa her birinin içindeki incelikleri bize ve insanlığa ait olarak düşünmek ve onlardan daha iyi bir hayat nasıl kurulabilir düşüncesine varmak daha doğru.

İnsan, geçmişle, geçmişi kötüleyerek hesaplaşamaz.”

Bence de öyle. Ancak bakarsınız söyleşiyi beğenmemi, geçmişin unutulmasını, geçmişe sünger çekilmesini önerdiğim gibi algılayabilecek, geçmişte halkımıza yaşatılan trajedimize sevindiğimi sanabilecek aklı evveller çıkabilir. Onun için cümleye “sadece” sözcüğünü eklemenin uygun olacağını düşünüyorum:

“İnsan geçmişle sadece geçmişi kötüleyerek hesaplaşamaz.”

Evet ne denli trajik olursa olsun geçmişte kalınmamalı, tüm çaba geçmişin yaralarını sarmaya harcanmalı. Geçmişi kötülemek günümüzdeki eksiği, yanlışı görmekten kaçmanın yöntemi olmamalı… Özellikle de geleceğin de karanlık olduğunu benimsetme aracına dönüşmemeli.

Bir 21 Mayıs bağlamında yazdığım, birkaç kez okuduğum, TV’de de  seslendirdiğim savaşın soykırımın sürgünün tüm acımasızlığını anlatmaya çalıştığım şiirim “Zawe-Savaş”ın son mısraları şöyledir:

Arış;                           Dolayısı ile

Nēpe tızıfeşığhuexerem tafeşıpkheme, 
Bugün yasını tuttuklarımıza değer veriyorsak

Apsexer dğhetınçınew tıfayeme                           
Ruhları huzur bulsun istiyorsak            

Wase fetjhüğheş́ tıbze                                                
Önemseyelim dilimizi

Zētejhüğheet ti kulturi                                               
Geliştirelim kültürümüzü

Xexesır khetejhüğheşej́                                             
Getirelim yad ellerdeki kardeşlerimizi

Tıjhüğhebeğhuej́                                                           
Çoğalalım

Tızereyıtekhuıx̄ağhem yıtx̄amıḉağhue                               Dağılmışlığımızın perişanlığını

Lhepkh ḱuaḉew khetejhüğheştej́                          
Ulusal güce çevirelim.

Tırıjhüğheguışxu tilhepkh                                        
Onur duyalım halkımızla

Tēxhıḉığher tēxhıḉığhew                                          
Tüm çektiklerine karşın

Cıri zere psepıte lhepıtem feş́                                 
Hala diri ve hala ayakta olduğu için

Tıfejhüğhepsew tilhepkh                                         
Yaşayalım halkımız için

Şetıfe dunayır psepıte lhepıtew                             
Dünya durdukça diri ve ayakta

Tetınım feş́.                                                                     
Kalması için.

Adığey Tv de 21 Mayıs anma etkinlikleri çerçevesinde yayımlanış ekteki video, geçmişi nasıl değerlendirdiğim ve günümüzle nasıl bağıntı kurduğumu merak edenler için: Zawer