Bugünlerde moda Sayın Halit Kakınç ve kitabı “Çerkes
Aşkı”
Kimi
aydınımsılarımıza göre akademisyenleri benim gibi
akademik kariyeri olmayanlar eleştirmemeli, sadece
akademisyenler eleştirmeli. Özellikle ünlü biri yazmış
bizden de söz etmişse eğer ne yazdığı önemli değil
yazarını övgüye boğmalı kitabını da göklere
çıkartmalıyız.
Ama bu
konularda benim değişmez bir ilkem var, Ankara Tıp
Fakültesinde edindiğim. Çocuk Hastalıkları stajındayız.
Mezun olmak üzereyiz. Çok saygıdeğer hocamız Prof. Dr.
Güner Abal’ın çocuk hasta başında söylediklerini hiç
unutmadığım gibi her konuya yaklaşımımda temel ilkem
olarak benimsemişimdir.
“Çocuklar bakın yakında mezun olacak ülkenin dört bir
tarafına dağılacaksınız. Küçücük hastaları getirecekler
size ve çoğunlukla hastayı ilk gören olmayacaksınız.
Anne babanın elinde daha önce gören hekimlerden
aldıkları bir reçete tomarı olabilecektir. Sakın önce
reçetelere bakmayın. Bakın size ders veriyorum,
hocanızım yine de diyorum ki tanıyı koyan, reçeteyi
veren ben olsam bile sakın etki altında kalmayın. Hasta
ilk size geliyormuş gibi muayenenizi yapın kendi
tanınızı düşünün ve son sözden önce de önceki tanıları
sizin elde ettiğiniz bulgula eşliğinde yeniden gözden
geçirin.”
O gün
bugündür böyle yapmaya çalışırım. Sözü söyleyen büyük
yazarmış, akademisyenmiş etkilemez beni pek. Bilgi
dağarcığıma göre bana ters gelen sözlerini de
eleştiririm. Kimileri bunu kendimi çok beğendiğim gibi
algılamak isteyebilir, kimileri eleştirdiklerimi
kıskandığım şeklinde yorumlayabilir.
Daha başka akla geldik gelmedik istenen
sıfatlar da yakıştırılabilir. Ama şükür ki kendimi
biliyor ve kendime güveniyorum.
Dolayısı ile eleştirdiklerimi koruma,
savunma güdüsü ile yanıt verecekler daha önceleri
yaptıkları gibi“sen de kim oluyorsun” mealinde değil
somut eleştiriler üzerinden yanıt vermeye çalışsınlar
lütfen. Hatayı yapanı benim gibi sıradan biri olarak
düşünsünler. Yanılmayacakları düşüncesini kendilerinden
uzaklaştırsınlar. Yani aşağılık kompleksine tutsak
olmasınlar.
Öncelikle söyleyeyim ki “Çerkes Aşkı”nı
henüz okumadım. Güzel bir olabileceği olasılığını da
yüksek buluyorum. Ayrıca roman eleştirisi yapabilecek
kadar konunun uzamanı da değilim. Ancak roman bir sanat
ürünü olduğuna göre her okuyanın beğenme beğenmeme
özgürlüğü de olacaktır sanırım. Herkes güzelden
anlamayabilir değil mi?
Benim karşı çıktığım Sayın Kakınç’ın
romana yüklediği işlev, romanını tanıtımı sırasındaki
yanlışları. Sayın yazar şöyle güzel bir de alıntı yapmış
:
“Ünlü Sloven yazar ve yönetmen Zarko
Petan’ın güzel bir sözü vardır: ‘ Tarihçiler geçmişi,
ideologlar da geleceği çarpıtırlar.’
Ben de daha önce mutlaka defalarca
söylenmiş bir sözü yineleyeyim:
Romanı tarihi gerçek ve gelecek gibi
sunanlar hem geçmişi hem de geleceği çarpıtırlar.
Bakın ne diyor Sayın Kakınç;
“Bu topraklarda üç milyon Çerkes yaşıyor.
Ayrıca iki milyon kadar kişinin de annesi, babası ya da
karısı Çerkes. Bu, Çerkesya’da yaşayanların sayısından
çok daha fazla. Aslında yeni Çerkesya artık burası.”
Gördüğünüz gibi Çerkesya’nın yenisi
Eskisi de varmış. Sanırım Amerika’yı işgal eden,
Kızılderilileri yok eden İngilizlere benzetti
Çerkesleri. Hani
Amerika Birleşik Devletleri'nin kuzeydoğu
köşesine
“Yeni
İngiltere” anlamına “New
England” deniyor ya…
“Yeni Çerkesya”… Sanki Çerkesler
Anadolu’yu işgal etmişler, Anadolu halkını hepten yok
etmişler, Anadolu’yu Çerkesçe konuşur, çerkesçe yazar,
çerkesçe üretir yapmışlar. Bu bey romanın önemini
bilmeden mi roman yazmış acaba ki; tüm Çerkeslerin
benimsediği tarihi Çerkes bayrağını dalgalanıran,
anadildeki hemen her şeyimizi üreten anavatanımız eski
ve kendine özgü renklerini kaybetmek üzere olan
Çerkeslerin yaşadığı Türkiye de Yeni Çerkesya….
Şimdi,
bu yaklaşım geçmişin ve geleceğin çarpıtılması değil de
nedir?
Geçmişi
ve geleceği bu denli çarpıtan birinin -eğer ironi
yapmıyorsa- romanını tarihçilerin yazdığından daha
gerçek bir tarih ve ideologların öngördüğünden daha
sağlıklı bir gelecek iddiası çok cahilce değil midir?
Peki bu
cahilce sözlere karşın tek bizden söz etti diye yazarın
göklere çıkarılması…
Ayrıca
“Çerkes Aşkı” sadece bir roman da değilmiş; “…bu
halkın acılar ve sıkıntılarla dolu 150 yıllık yakın
geçmişlerini, tamamen tarafsız bir şekilde mercek altına
yatıran bir çalışma.” İmiş. Ve bakın daha başka
ne diyor Sayın kakınç. “Bu
romanda yer verdiğim Kafkas tarihiyle ilgili konulara,
kronolojik bir şekilde yer veren başka eser yok.”
Yani şimdi kitabı hiç
okumadan da bu büyük lafın dayanaksız olduğunu
söyleyebilmek mümkün değil midir? Mesnetsiz atıyor demek
için kitabın okunmuş olması zorunluluğu var mı
Sayın Kakınç Çerkes Ethem’e ilişkin ne diyor şunu
söyleyebiliyorsa:
“Örneğin şöyle bir soru ilk defa soruluyor kitapta:
‘Eğer Çerkes Ethem İnönü’yü alt etseydi, şu anki
Türkiye’nin çizgisi farklı olur muydu?’ “
Anlaşılıyor ki Sayın Kakınç ta okumayan yazarlardan, hem
de araştırmacı yazarlardan, hem de gerçek(!) belgelere
dayalı roman yazarlardan. Hadi iyimser olalım Sayın
Kakınç’ın yaklaşımlar birbirinden epeyce farklı olan
Cemal Kutay Zeki Saruhan, Tarık Buğra, Muhittin Ünal’ın
daha başka yazarların kitaplarını, yazlarların
görüşlerini paylaşmadığı için görmezden geldiğini var
sayalım.
Ama
erken kayıp Cemal Şener’in daha 1982’de İstanbul
Üniversitesi İktisat Fakültesi Siyaset Bilimi Bölümü’nde
hazırladığı, “Acaba Çerkes Ethem bu kavgayı
başarsaydı ne olurdu? sorusunu da içeren, kitap
olarak da birkaç baskısı yapılan, yüksek ihtisas tezi
“Çerkes Ethem Olayı”nı nereye saklayalım. Dahası, Sayın
kakınç kitabı okumuş ise eğer, kuşkucu olanlarımız
soruyu bu tezden aldığını ileri süremez mi? Ya da tez
azından sorunun Sayın Kakınç’tan önce de sorulduğunun
kanıtı değil mi?
Evet
kendi romanında önce Çerkeslere ilişkin Türkçede
kronolojik tarih kitabı yayımlanmadığı görüşü üzerine
ayrıntısı ile durulmayacak kadar gülünç.
Buna
karşın kitabın önsözünü yazan ve eleştirilerinde kılı
kırk yarmada olsun, tarihimizi bilme konusunda olsun
eline su dökemeyeceğim Sayın Cevdet Hapi’nin, Çerkes
Sürgününde Osmanlı etkisini görmezden gelen
“Yıl
1860’lı yıllar, Rusya İmparatorluğu’nun, Çar’ın acımasız
orduları, özgür yaşama dileği dışında bir suçu olmayan
küçücük Çerkesya’yı çepeçevre kuşatmış durumda. Çar,
Çerkeslere, ‘Çerkesya’yı terk edeceksiniz, bu bir
emirdir, topraklarınıza Rusları yerleştireceğiz. Hepiniz
Osmanlı topraklarına göç edeceksiniz, isteyenleriniz
olursa, onlara yerleşmeleri için Rusya’da yer
göstereceğiz’, diyor.”
değerlendirmesi ise
görmezden gelinemeyecek kadar vahim.
Peki
asimilasyon gerçeğinin isim değişikliği ile dile
getiriliş biçemine ne demeli? Bakın üstat Hapi ne diyor
bu konuda:
“Elbruz
ile Blena’yı 21. yüzyılda, daha başka bir mekânda,
İstanbul’da yeniden karşı karşıya gelmiş olarak
görüyoruz. Ancak, Çerkesçe Blena adı, Türkçeleşiyor,
Ceylan oluyor. Sanırım işin burasında totaliter
yönetimlere, asimilasyona ince bir dokundurma da var.”
Sıtmanın yok ettiği köyler, Balkan ve
Gönen Sürgünleri, dil yasaklamaları, soyadı kanunları,
köy isimlerinin değiştirilmesi, askeri okula alınmama
sadece bu ince dokundurma ile geçiştirilmiş olamaz. En
kısa sürede kitabı okumak gerek. Eğer bu tarihsel
gerçekler ve daha başkaları anlatılmamışsa kitapta, ince
dokundurmaları tarihsel gerçeklerin nesnel dile
getirilmesi sayacağız bundan böyle.
Ama hak yemeyelim Sayın Kakınç, “Blane”
adını kız ismi olarak kullanan ilk kişi olmalı. Sayın
Kakınç damattır bilmemesi doğal. Ama sayın Hapi’nin onu
uyarmaması pek doğal olmasa gerek. Çünkü Çerkesler güzel
kızlarını değil de yiğitlerini benzetirler “blane”ye
.Takılınca da erkek ismi olarak takılır. Ankara’da
okumuş Ürdünlü dostumuz Kemal Celokhue ile Türkiyeli
kardeşimiz Kherden Seven’inmerkek çocuklarından
büyüğünün adı “Blane1dir örneğin. Yiğitlerini blaneye
benzettiklerinin ise Çerkeslerin dünya görüşü, dünyayı
kavrayışı kimi kavramları algılayışı ile ilgili derince
bir konu. Dolayısı ile izninizle ayrı bir yazı konusu
olsun.
Ama biline ki Çerkesler “Pşeşe blan”
dediğinde çok güzel bir kız değil yiğit bir kızı
anlarlar. Türkçenin ceylan gibisini değil. Yine
Çerkeslerin bu güne kadar çok güzel buldukları bir kız
için “blanem fed” terimini kullanmamışlardır hiç.
Yiğitlerine “L’ıblan” der Çerkesçe.
Bu uyarıyı dili bilmeyen ya da Çerkesçeyi
Türkçe düşünerek konuşanların kızlarına “Blane” adını
koymaya başlamalarından korktuğu için yaptım. Korkmamın
nedeni de anlamı şeytan suyu olan “Jineps” in kız
isimleri arasında sayılmasına tanık olmam.
Sonuç; Kimse yanlış anlamaya kalkmasın.
Eleştirdiğim roman değil. Okuduğumda salt roman olarak
belki de çok seveceğim. Karşı olduğum roman dolayısı ile
gündeme gelen çarpıklıklar… ve de yazarı düşünmemiş olsa
da Yeni Çerkesya’dan Eski Çerkesya’ya dönülmeyeceğine
göre “anavatana dönülmese de olur mesajı”
Ayrıca yanlış da olsa bizden söz eden her
yapıtı, gerçeklerimizi çarpıtsa da her bize ilişkin
yazan her akademisyeni yüceltme kompleksi neden? Oysa
bakın ne demişti yıllar yıllar önce “altın kuşak”ın bir
üyesi Tıme Seyın:
Tx̄amıḉağhuer zeppesıme
Zavallılığı benimsersen eğer
Khıpfaş́eştım wıpesıme
Senin için yapılacağı beklersen
Adığağher meḱuedı
Adığağhe kaybolur
Khıdaferer psekIuedı
Getirisi de günah olur. |