AHMET CEVAT BENK

01.01.2013

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             

Yazılarımı izleyenlerin beklentisinin, ADDER alfabesinin eksik ve yanlışlarını saymayı sürdürmek olduğunu bilmiyor değilim ancak teknik konuya ara verip önemine binaen Sayın Ahmet Cevat Benk’ten söz edelim bu kez.

Ahmet Bey, ADDER  Kurultay’ının Sekreteri, Dolayısı ile “kurultay” öncesi ve sonrası yazdıkları söylediklerini önemsiyoruz. Çünkü Latin alfabe’de ısrar konusunda gizlenen gerçek nedeni Sayın Benk’in yazısının satır aralarında buluyoruz.

Önceki yazıda da belirtmiştim Ahmet Cevat Bey, Divan Başkanı Sayın Mustafa Saadet, sadece dernek üyelerinin oylayacağını belirtmiş ve oylama sonucunun sadece ADDER’i bağlayacağını “kurultay” salonunda duyurmuş olmasına karşın, sosyal paylaşım ağına, katılımcıların “kahir ekseriyetinin” öneriyi desteklediği mesajını geçmişti.

Ben de paylaşım sitesinde mesajın nesnel olmadığı yanıtını verdim, “kurultay”ın ikinci günü de bu itirazımı toplantı salonunda sürdürdüm. Ahmet Bey gerçekleri yansıttığını ve haklı olduğunu savundu önce ancak Sayın Saadet ve birkaç sağduyulu katılımcının uyarıları sonucu yanlışlığı kabullenebildi. Mesajın düzeltilmesi gereği konuşuldu. Ancak daha sonra “kurultay” delegesi olmadığım halde ve çok konuşmama izin verilmişken toplantının demokratik olmadığını ileri sürmüş olmama da çok şaştığı mesajını paylaştı Ahmet Bey. Özetle değerlendirmelerimiz çok farklı Sayın Sekreter ile. Nedeni de paradigmalarımızın birbirinden çok farklı olması. Ancak paradigma farklılığı olayı faklı yorumlamayı haklı gösterse de olmayanı olmuş gibi göstermeye haklı gerekçe olamazdı.

Ben “kurultay”da dağıtılan ADDER komisyon raporları yanında bireysel raporları da içeren çalışmaya Sayın Benk’in yazdığı “önsöz” ile “kurultay” gerçekleri karşılaştırıldığında,  “kurultay”ın Latin Alfabe Birliği Sağlama Kurultay”ı değil, ADDER alfabesinin kabul ettirileceği bir oldu-bitti oyunu olarak değerlendirilebileceğini düşünüyorum. Evet, yanlış okumadınız OYUN.

Gerekçelerimiz mi işte:

Önsözde “Kitapçıkta toplanan birey ve komisyon raporları kesin hüküm olmayıp kurultayda tartışılacak konulara ışık tutacaktır.” denmesine karşın, bırakın başka önerilerin sunulmasına izin vermeyi kendi önerileri bile tartışmaya açılmamıştır. Tartışmaya açılmadan oylanmış ve kabul edilmiştir. Alfabeyi kabul edenlerin yüzde yetmişe yakını alfabenin üzerinde konuşulacağı söylenen ikinci güne kalmamışlardır.

Yine de bu “kurultay”ın demokratik olduğu ve bir oyun olamadığı konusunda ısrar ediliyorsa eğer, toplantının tüm görüntüleri yayımlansın ve konuşulanlar, davranışlar önsözün yukarıya aldığım tümcesi ile karşılaştırılsın. Böylece hangimizin olayları farklı yansıttığı da ortaya çıkmış olur. Haksızlık yaptığım görüşünde olanlar da bu görüntülerin yayımlanmasında ısrar ederek bizlere yardımcı olsunlar lütfen.

Tüm bunların nedeni, Sayın Sekreterin aynı kitapçıktaki konuya ilişkin bireysel görüşleri göz önünde tutulduğunda ancak anlaşılacaktır. Ahmet Bey’in paradigması Türkiyelilik paradigmasıdır. Kafasında Türkiyeli Çerkes Çemberi vardır. Ayrıca Ahmet Beyin kafasındaki bu çemberin başka birçokların kafalarındaki çemberlere göre daha çok sıkı olduğunu söylemek de yanlış olmayacaktır. Bu arada Paradigmanın ne olduğunu anımsamak da, umuyorum ki konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.

Sayın Doğan Cüceloğlu’ndan alıntı:

“Paradigma, bireyin iç ve dış dünyasını algılayıp yorumlamasında etkili olan tüm faktörleri kapsar. Algılama, yorumlama, ve bilme süreçleriyle ilgili tüm etkenlerin yarattığı örgütlü ve dinamik düşünsel sisteme, algı düzeneği yada paradigma adı verilir. Paradigma farkına varmadan taktığımız bir psikolojik gözlüktür; iç dünyamızı olduğu kadar dış dünyamızı da bu gözlük aracılığıyla görürüz.”

Paradigma dinamiktir ve  çoğu kez kişi kullandığı paradigmanın farkında değildir.”

 Bursa şehrinin haritasıyla İzmir’de adres bulmaya çalışan biri gibi, insanların büyük çoğunluğu kendi algılama ve yorumlamalarından her zaman emindirler”.

 ”Bütün bu gözlemlerden çıkaracağımız bir sonuç var; o da dünyayı olduğu gibi değil, olduğumuz gibi gördüğümüzdür. Gördüğümüzü anlatırken, esasında kendimizi, kendi paradigmamızı anlatırız.”

İşte, Çerkes Ulusal Sorununu, Türkiyeli Çerkes paradigması yani psikolojik gözlüğü ile değerlendirenler için öncelikli olan Tüm Çerkeslerin sorunları ve çözüm yolları değildir. Türkiye’deki Çerkeslerin diğer diaspora ülkeleri ve özellikle de anavatandan bağımsız olması gerektiğini savunmak Türkiye diasporasını diğer Adığe diasporaları ve özellikle de Anavatandan kopartmaktır. Kesin çözüm olmayacağını bildikleri çözüm önerileri de Türkiye ile sınırlıdır. Anlaşıldığında halkın gözünde hepten kaybedeceklerini iliklerine kadar duyumsadıkları için de bu yaklaşımlarını hiçbir zaman açık kalplikle söylemeyecek, yazmayacaklardır. Ancak bu paradigmanın doğal sonucu öznel görüşlerin, bilimsel gerçeklermiş ve hiç değişmez, değiştirilemezlermiş gibi satırlarına yansımasını da engelleyemeyeceklerdir. Gizli amaç yazılarının satır aralarında tüm çıplaklığı ile görülebilecektir.

Örneğin;

“Dünyada yaşayan Adig’elerin (neden Adığe değil nh.) büyük bir bölümünün Türkiye’de yaşadığı, olağanüstü koşullar oluşmadığı (savaş vb) sürece de yaşamaya devam edecekleri aşikardır. Dünyanın hiçbir yerinde savaş koşulları ya da ekonomik zorluklar oluşmaksızın kitlesel göçlerin olmadığı da bilindik bir durumdur” demiş Sayın Benk.

Yani, Sayın Benk’e göre;

Savaş ve ekonomik zorluklar olmaksınız kitlesel nüfus hareketi olmayacağı bilinen bir gerçektir.

Türkiye’de hiçbir zaman savaş ve kıtlık olmayacaktır.

Dolayısı ile de Türkiyeli Çerkesler hep Türkiye’de yaşayacaklardır. 

Anavatana dönüşü zorlayacak olsa bile Türkiye’de kıtlık ve savaş olmasını dilemek aklımın köşesinden bile geçmez. Çünkü bizler sağlıklı dönüşün -Sayın Benk gibileri katılmasa da- Rusya Federasyonu ve diaspora ülkelerimizin refahı ve mutluluğu ve iyi ilişkileri temelinde gelişeceğine inanıyoruz. Ancak bu yaklaşımımız şu soruları sormamıza engel değildir sanırım:

Sayın Benk;

Türkiye’de kıtlık olmadığı halde milyonlarca insan Avrupa’da yaşamayı seçmemiş midir?

Türkiye Cumhuriyeti bu vatandaşlarının bulunduğu Avrupa ülkelerinin vatandaşı olmalarını teşvik etmiyor mu? Bir başka ülke vatandaşlığı kazanmak için TC vatandaşlığından çıkmak zorunda kalanlar hak kaybına uğramasınlar diye özel yasa çıkartmadı mı? Bu vatandaşlarına pembe kimlik kartı vermiyor mu?

Şimdilerde RF’ndaki ortalama yaşam düzeyi Türkiyeli Çerkeslerin en az yarısından daha iyi değil mi?

Günümüzde RF’nda çalışmayı, yaşamayı seçen ve Çerkes olmayan TC vatandaşı sayısı Anavatana dönüş yapan Çerkes sayısından kat be kat fazla değil mi?

Tüm bunlar savaş ve kıtlık olmadan da insanların ülke değiştirebileceğinin kanıtları değil mi?

Dahası imparatorluklar çağının çoktan bittiğini, ulusal devletler döneminin bitmekte olduğunu ve çağımızın halkların önemsendiği, bireylerin, aidiyetlerini önemsediği, daha düne kadar yok sayılan halkların dil ve kültürel haklarının konuşulduğu, tanındığı bir çağ olduğunu bilmiyor olabilir misiniz?

Türkiye’de yaşayan çoğunluk Adığe dili ile kültürü ile ne kadar Çerkestir ve ne kadar süre Çerkes kalabilecektir?

Bunları bilmiyorsanız, bilmeden ahkam kesmeniz, biliyorsanız gerçekleri çarpıtmanız ayıp değil mi?

Bizce Anavatana Dönüşün en temel iki argümanından ilki Çerkeslerin diaspora ülkelerinde ulusal kültürel değerlerini yaşatamayacakları ikincisi de azınlık olan anavatan kesiminin daha ulusal bir yaşam için diaspora Adığe nüfusuna ihtiyacı olduğudur.

Ancak asıl Türkiyeliliği pekiştirmek olan Sayın Benk, yukarıya aldığımız görüşlerle yetinmiyor, bakın daha ne cevherler yumurtluyor:

“Bu tespitten yola çıkarak değerlendirildiğinde diasporik bir halkın anavatanla bütünlük içinde davranması önemli bir tutum olmakla birlikte anavatanın bağımsız olmaması da bilgiye ulaşma, tutum belirleyebilme performansı açısından bir eşit davranış ve kendi kaderini tayin hakkı doğurmaktadır.

Neymiş diasporik bir halkın Anavatanla bir bütünlük içinde davranması önemli bir tutummuş ama…

 “ama”dan sonra ağızdaki bakla da çıkıveriyor. Ahmet Bey’e göre;

Anavatan bağımsız olmadığı için Anavatanda yaşayan Çerkesler bilgiye ulaşamıyor. Yani bilgiye ulaşmak için bağımsız bir ülkede yaşamak zorunlu demek istiyor.

Yine ülke bağımsız olmadığı için Anavatan kesiminin “tutum belirleyebilme performansları   -her ne demekse- da düşükmüş.

Bunlar da Türkiyeli çerkeslere “bir eşit davranış ve kendi kaderini tayin hakkı” veriyormuş.

Peki, anavatanın Türkiyeli çerkesler üzerinde bir yaptırımı olmadığına ve olamayacağına Ahmet Bey ve onun gibi düşünenler, bilgiye ulaşmak için Türkiye’nin bir yöresinde bağımsız bir Çerkes devleti kurmayı amaçlamış olabilirler mi dersiniz?

Ahmet Bey ne demek istediğini daha iyi anlayalım diye yazısının özetlemiş de….

“Özetle bu konuda anavatanla birlikte davranabilme beklentisi ütopik bir beklenti olmasının yanı sıra Türkiye’de yaşayan Adıg’elerin sürekli olarak Latin harflerine maruz kaldıkları durumu da göz ardı edilmemesi gereken bir gerçekliktir.”

Neymiş bu konuda anavatanla birlikte Kiril alfabesi ile dili öğrenmeye ve öğretmeye çalışmak “Türkiyeli Çerkeslerin kendi kaderini tayin hakkını kullanarak, Türkiye’nin bir yöresinde bağımsız devlet kurmaktan” daha ütopik imiş.

Ve de Rusya Federasyonu üyesi Cumhuriyetlerimizi kuran, dilimizi koruyup geliştiren, diasporadakiler dahil folklorumuzu derleyen, anadilde sayısız roman şiir öykü, masal üreten, giysimiz, müziğimiz, dansımız ve dünya-olimpiyat şampiyonlukları almış sporcularımızla bizi dünya halkları nezdinde temsil eden anavatan çerkeslerinin Kiril harflerine sürekli olarak maruz kalmaları göz ardı edilebilecek bir gerçeklik amma velakin, saydıklarımızın hiçbirini yapamamış Türkiyeli çerkeslerin “sürekli olarak Latin harflerine maruz kaldıkları durumu” göz ardı edilemeyecek her adımın belirleyicisi çok önemli bir gerçeklikmiş.

Sonuç:

Sayın Ahmet Cevat Benk’in yazdıkları bilimsel olarak Türkiye’den kopmak ve bağımsız bir ülke kurmak anlamına geliyorsa da biz ADDER yöneticilerinin böyle bir şeyi asla düşünmeyeceklerini en az onlar kadar biliyoruz.

Ahmet Bey gibilerin bağımsızlıktan anladıkları, zaten kopuntusu oldukları anavatandan daha da uzaklaşmak, başarabilirlerse halkımızı da uzaklaştırıp yok olmasına katkıda bulunmaktır.

Ancak halkımızın sağduyusu anavatanla birlikteliğin ütopik olmadığının bilincindedir. Attığı her adımı anavatanla birlikte atmaktadır. Bu birliktelik süreç içerisinde daha da yoğunlaşacaktır. Çünkü halkımızın dilini kültürünü yaşamak isteyen kesimi, anavatana dönemezse de anavatandan koparak bunu sağlayamayacağının bilincindedir. Sayın sekreterin çabası boşuna bir çabadır boşa kürek çekmektir.

Bilinmeli ki bir başka ülkenin resmi dilinin eğitimini bir başka alfabe ile vermek devletlerarası düşmanlık ok ise teamüllere aykırıdır. Türkiye Cumhuriyeti de Rusya Federasyonu üyesi cumhuriyetlerimizde resmi dil olan Adığe dilinin farklı bir alfabe ile öğretilmesi skandalına izin vermeyecektir.