AMİP

02.07.2012

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             

Amipler, siz de anımsayacaksınız, en ilkel canlılar diye öğretilmişti bize…

İnternet sayfalarından kolay elde edilebilecek bilgiler de şöyle:

“Amipler tatlı su birikintilerinde çamurlarda denizlerde bağımsız, insan ve hayvanlarda parazit olarak yaşarlar.

Vücut yüzeyini saran ince bir hücre zarı, iç kısmını dolduran stoplazma (sıvı madde) ve ortada bir çekirdeği vardır. Çok çekirdekli olan amiplere de rastlanır.

Psodopod denilen yalancı ayak uzantıları ile akar gibi hareket ederler. Hareket edeceği zaman vücudunun bir kısmı uzamaya başlar. Biraz sonra stoplazması bu kök gibi uzayan kısmın içine akar. Böylece amip ileriye doğru yol almış olur.

Amip, hayati faaliyeti için gerekli enerjiyi, yalancı ayaklarla sararak vücuduna aktardığı besinlerden sağlar. Amipler, besin olan nebati ve hayvani zerrelerle, yiyecek olmayanları ayırır. Genellikle iki akışkan kol, yiyecek maddesini sararak birleşir ve böylece yiyecek, vücudun içine aktarılmış olur. Besin, vücutta “besin kofulu” (havuzcuğu) içinde sindirildikten sonra “boşaltım kofulu” ile artık madde ve fazla sular vücut dışına pompalanarak atılır.”

Ne kadar ilginç değil mi? Tek hücreli canlılar en ilkel bilinen canlılar bile amaçsız hareket etmiyormuş. Hareket nedenleri de hayati faaliyet için gerekli enerjiyi sağlayacakları besin olabilecek parçacıkları, yalancı ayakları ile sarıp sarmalayarak vücutlarının içine almak imiş. Dahası bu tek hücreli mikroskopik canlılar, zerreciklerin besin değeri olan ile olmayanı da ayırabiliyormuş.

Gerçekte böylesine bir canlı kalma güdüsünün tüm canlılar ve tüm bireylerde de olduğu biliniyor. Peki bireylerin hayatta kalma amaçlı böyle bir güdüleri varken, bireylerden oluşmuş halkların da hayatta kalmak, halk olarak varlıklarını sürdürmek gibi bir güdülerinin olmaması, bunun için çeşitli eylemlerde bulunmamaları, etkinlikler düzenlememeleri, bu amaca yönelik çalışmalarda bulunmamaları, birlikler karşıtlıklar oluşturmamaları mümkün mü?

Elbetteki değil. Ayrıca bir  halkın hayatta kalması demek varlığını, dili ile kültürü ile sürdürebilmesi onları geliştirebilmesi demek değil midir?

Dolayısı ile diyebilirz ki halkının sorunlarını sorun edinmiş olanların en büyük sorumlulukları, halkın dilini kültürünü yaşatıp geliştirebileceği ortamı oluşturmak, bulmaktır. Bunun için yapılması gerekli şeyler de her halkın yapısına, dünya görüşüne, dünyanın ve kendi halkının tarihsel gelişimine, halkın durumana, örneğin bütün ya da parçalı olup olmadığına, bulunduğu coğrafyaya, bu coğrafyada varlığını sürdüren devletlerin devlet anlayışına ve daha birçok faktöre göre değişiklikler gösterecektir.

Amiplerin çok ilginç, ilginç olduğu kadar da halkımız için örnek alınabileceğini düşündüğüm bir özellikleri daha var:

“Kötü iklim ve yaşama şartlarında amip, hayati faaliyetini minimum seviyede yavaşlatır, vücudunu salgıladığı bir örtü ile sarıp yuvarlak küre haline dönüşür. Buna “kist” denir. Amibin yaşadığı su birikintisi kuruyunca “kist” şekline dönüşmüş olan amip ölmez. Rüzgar bu kistleri sürükleyerek çevreye dağıtır. Kist, aylarca yağmur mevsimini bekler. Uygun, sulu bir muhite düşünce çevresindeki zar erir, amip yeniden faaliyete geçer.”  

Buradan hareketle, Çerkeslerin kendi yararımızı bilme, zor koşullarda kendimizi korumaya alma, uygun ortamı bulduğumuzda yeniden doğal hayata dönme konularında bir amibin başardıklarını bile başaramadığımız ileri sürülemez mi?

Örneğin dönüşçüler olarak yıllardır diasporada halkımızın dili ve kültürünü yaşatamayacağını söyler, yazar dururuz. Buna karşın dilin, kültürün diasporada nasıl yaşatılabileceği konusunda bir tek  somut öneri ortaya konmamıştır bugüne kadar.  Peki bu durum, “bir amip yaşamını sürdüremeyeceği kötü iklim ve yaşam koşullarının farkında olabilirken, kimilerimizin diaspora ülkelerinin dilimiz ve kültürümüzü yaşatıp geliştirme olanağı tanımadığının bilincinde olmadıkları” anlamına gelmez mi?

Örneğin, 21 Mayıslarda Karadeniz kıyılarında toplanıp buğulu gözlerle ufka bakan onbinler, denizin karşı kıyısına geçmeyi düşünmediklerine göre bu eylemlere katılanların ulusal bir amaçları olmadığını düşündürmez mi? 

Örneğin, soykırım ve sürgünün kendi halkımızın her bireyi, ilgili ülkeler yöneticileri ve halkları, dahası tüm dünyaya anlatılabilmiş olması halkımızın yaşamını sürdürebilmesi için gerekli ortamın sağlanmış olduğu anlamına gelebilir mi? Sorunumuzu tüm dünyaya anlatabilmiş olmak sağlıklı ortam anlamına gelemeyeceğine göre, 21 Mayıs etkinliklerinin, geleceğimizi kurma yönünde sadece birer adım olduğunun bilincinde olunması gerekmez mi? 

Örneğin, anadilin öğretilmesi, dahası eğitim dili olması bile diasporada dilimizi kültürümüzü yaşatıp geliştirme ortamı oluşturamayacağına göre bu eylemlerin de geleceğimzi kurma yönünde yararlı ve gerekli birer adım olmaktan öte bir anlamları olmadığının farkında olunması gerekmez mi?

Amiplerin besin zerreciklerini besin havuzcuğuna almalarının nedeni, sindirip yaşam enerjisi elde etmek değil midir? Amip, besini sindirmez ve yaşam enerjisine çevirmez ise eğer, amacına ulaşmış olur mu?  Her canlının amacı ilk elde hayatta kalmak ve her halkın da amacı dili ile kültürü ile varlığını sürdürmek değil midir?

Peki amiplerin, ortamın yaşam için uygun olmadığının farkına varıp kist oluşturmalarına ne demeli? İstemleri dışında olsa da uygun koşulların olduğu bir ortama sürüklendiklerinde amip kistleri olumlu ortamın farkına varabildiklerine ve zarlarını eritip yeniden doğal yaşama dönebildiklerine göre, düşünen insanlarımızın halkımızın hangi koşullarda, hangi coğrafyada , hangi ülkede yaşamını sürdürebileceğini, gelişip serpileceğini öngörmesi ve bu ortamı sağlamayı bilinçli olarak bu ülkeye yönelmeyi amaç edinmeleri gerekmez mi?

Ve bizce yapılması gerekenler:

İlk elde Türkiyeli Çerkes Çemberi kırılmalıdır.

Türkiyeli Çerkesler bir bütün değil, bütünün iri ve önemli bir parçası olduklarını içselleştirebilmelidir.

Etkinliklerin dilimizle kültürümüzle var olma amacının birer aracı oldukları unutulmamalıdır.

Bilinmeli ki, kendisini halkımızın düşüneni sayanların, halkımızın sorunlarını sorun edindiklerine, samimi olduklarına bilinçli olduklarına inanılması için, kendi somut önerilerini açıklamaları zorunludur.

Ancak, halkımızın anavatan dışında da dili ile kültürü ile gelişerek yaşayabileceği şartlar oluşturulabilecek olsa bile, halkının sorumluluğunu duyan her Çerkesin Dönüşü amaçlaması gerektiği hep göz önünde bulundurulmalıdır.