KAF-FED'İN BİR 'KÖŞE BUCAK' YAZISI...

30.05.2012

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             
21 Mayıs anma etkinlikleri nedeni ile ben de çok yoğundum. Dolayısı
ile Türkiye'deki etkinlikleri gönlümce izleyemedim. Şimdilerde sanal
ortamda geriye dönük izlemeye çalışıyorum. İzlediğim kimi fotoğraflar,
video klipleri, 'zleyebildiğim kimi Tv. programları -örneğin KAF-FED
Genel Başkanımızın Tv 8'de Erkan Tan ile söyleşisi- dönüşten hiç söz
etmeyişini görmezden gelirsek alkışlanmayacak gibi değil. Ancak ne
yaparsınız ki, Sayın Candemir'in yerinde tespiti ile satır aralarını
okumak gibi 'kötü' bir huyum var. 'Can çıkar huy çıkmaz' da denmiş bir
kez. Denmemiş olsaydı da değişen pek birşey olmazdı sanırım. Çünkü ben bu huyumla hoşem vesselam.

Federasyonumuzun sayfası en sık ziyaret ettiğim sayfalardan biri doğal olarak. Sayfada Murat Canlı kardeşimizin yazısı. Başlık dikkat çekici:

'ŞİMDİ NE YAPACAĞIZ? ÇALIŞMAYA DEVAM EDECEĞİZ, ÇOK İŞİMİZ VAR... '

Başlık dikkat çekmese de Genel Sekreter'imizin yazılarını mutlaka
okur, üzerinde düşünür ve gerekli gördüğümde de eleştiririm. Çünkü
Türkiye'deki en büyük kurumumuzun Genel Sekreteri'nin yaklaşımlarının, öngörülerinin sadece benim için değil tüm Çerkesler için çok önemli olduğunu düşünürüm. Ancak bu kez, ilerde yeniden ele almak üzere Sayın Canlı'nın yazısını sadece çok saçma bulduğumu söylemekle yetineyim ve dikkatimi çeken ikinci yazı üzerinde durayım.

Öncesinde de kurumumuz sorumlularını, bu konularda daha önce yapıldığı gibi keyfi olmamaları konusunda bir kez daha uyarayım. Evet
yetkililerimizin, hep yineledikleri gibi en büyük kurumumuzun
sayfasında yayımlanan bir yazıyı, olayımızı iyi bilmeyen birçok
kişinin kaynak olarak kullanabilecekleri ve yanlışın yayılmasına aracı
olacakları korkusunu duymaları ve daha titiz davranmaları dileğimi bir
kez daha dile getiriyorum.

Gelelim Sayın Mansur Balcı'nın yazısına.

Tanıyanlar Sayın Balcı'nın yıllarca dönüşün bir siyaset olmadığını dile
getirenlerin en önde gelenlerinden, dönüşün karşısında olanlardan
olduğunu bilir. Dolayısı ile Sayın Balcı'nın bugün anavatana dönmüş
olmasını, anavatandan diasporaya sesleniyor olmasını 'dönüş
başarısızdır' diyenleri yadsıyan kanıtlarından biri olarak değerlendiriyor ve alkışlıyorum. Diasporadan anavatana dönen her bir bireyin
-etkinliklerde hiç yer almasa bile- ulusal mücadele için çok
önemli olduğunun bilincinde olanlarıımız, Sayın Balcı gibi aktif
olabileceklerin, yetenekli olanların dönüşüne, inanın ayrıca çok
seviniyoruz. Ancak sevincimizin bu arkadaşların yanlışlarını görmezden gelemeyi gerektirmediğini düşünürüm.

Bu bağlamda uzun yıllar başka kulvarlarda yüzmüş Sayın Balcı gibi
arkadaşlarımıza önerimiz, yeni yüzmeye başladıkları kulvarımızda çok
keskin şeyler söylememeleri, kat edilen dönüş yolunu biraz daha
yakından ve önemseyerek incelemeleridir. Bilinmeli ki, bu rahle-i
tedrisattan geçmediklerinde bu yazıda olduğu gibi namlarına yakışmayan büyük maddi yanlışlıklar yapacaklarıdır.

Örneğin savaş öncesi Çerkes Nüfusu.

Bu konuda Sayın Balcı şöyle diyor:

'Çerkes halkının yüzde doksanı yok olmuştu. Dünyanın gözü önünde bir soykırım yaşanmıştır. Yetmemiş, kalan Çerkeslerin de yüzde
seksen-doksanı yurtlarından sürülmüştür. İşte Çerkesler, 21 Mayıs
eylem ve etkinlikleriyle bu trajik tarihleriyle tekrar tekrar
yüzleşmekteler; başka milletlere ve vicdanlara da seslenmekteler...
Rus, Osmanlı İngiliz ve arşivlerine ve tarih araştırmacılarının ortak
görüşüne göre, iki milyon Çerkes sürgün edildi.'

Bilgi -1
Çerkeslerin savaş sırasında %90'ı yok olmuştur.

Bilgi-2
Kalan Çerkeslerin de % 80-90'ı yurtlarından sürülmüştür.

Bilgi-3
Rus, Osmanlı, İngiliz arşivlerine ve tarih araitırmacılarının ortak
görüşüne göre sürülen Çerkes sayısı 2 milyondur.

Şimdi bu bilgilere göre savaş öncesi Çerkes sayısını hesaplayalım:
Sürülen 2 milyon savaş sonrası sağ kalanların %80'i olduğuna göre
bunun yüzde yüzünün yani savaştan sonra sağ kalanların. basit bir
denklemle 2,5 milyon olduğu görülecektir.

Çerkeslerin % 90'ı savaşta yok olduğuna göre bu 2,5 milyon savaş
sonrası sağ kalan % 10'dur. Bu hesaba göre de Çerkeslerin savaş öncesi nüfusları 25 milyon olmalıdır.

İnanmaya ne dersiniz?

'Bunların beş yüz bini yollarda öldüler. Sağ kalanlar da büyük sefalet
yaşadılar. Salgın hastalıklar, yol, açlık, dil bilmemek, para ve
işlerinin olmaması yıllarca sefalet içinde yaşamalarına neden
olmuştur. Bugün, kırk civarında ülkede var olmaya, varlıklarını,
dillerini korumaya ve konuşmaya çalışıyorlar.'

İlginç değil mi? Demek ki Sayın Balcı'ya göre sürgünlerin aralarında
anavatana dönmeyi düşünenler, dönüş için başvuru yapanlar, az sayıda da olsa yaya olarak yurduna dönenler hiç olmamamış. Çerkes İttihad ve Teavün Cemiyeti 'Ghuaze' gazetesinde, hala devam eden vatandan ayrılışlara hiç karşı çıkmamış, anavatana dönüşü savunmamış.

Altın Kuşak'tan Tıme Seyın, 'Dön kendinden olana karış/ Halkların için
çalış/ Çalışmazsan ne bulursun/ El kapısında durursun/ dememiş.
Dahası Sayın Balcı dahil dahil anavatana kimseler dönmemiş.
Peki bu durumda 'Sayın Balcı anavatana dönmüş olmasına karşın dönüşe karşı olma siyasetinden hala kendisini kurtaramamış' denemez mi?

'Ağırlıklı olarak Osmanlı topraklarına sürülen Çerkesler, İmparatorluğun dağılmasıyla ortaya çıkan her devlette varlar. En çok da Türkiye'de... İyimser bir tahminle, üç ile dört milyon civarında.

Türkiye'de ikinci büyük azınlık olmasına rağmen, sosyal hayatta,
ekonomide, özellikle de politikada etkileri yok denecek kadar azdır.
Ürdün, Suriye ve İsrail'de sayıları küçümsenmeyecek azınlık
durumundalar. Bütün dünyadaki Çerkesler, kapitalizmin gelişme hızına bağlı olarak toplu yaşamları parçalanmış, kentlere taşınmış ve hızlı bir asimilasyona uğramışlardır. Bugün en ciddi sorunları, dillerini
korumaya çalışmaktır. Çünkü dillerini kaybederlerse, kültürlerinin de
kaybolacağını biliyorlar. Bütün çabalara rağmen önlenemeyen
asimilasyona karşı, yaşadıkları devletlerden demokratik hak ve
talepleri için örgütlenmektedirler. Yirmi Bir Mayıs eylem ve etkinlikleri bunun da bir parçası denebilir...

Görüldüğü gibi Sayın Balcı, anavatan olgusu ve dönüşü yine yok saymış, sanki kendileri yok sayarsa dönüş gündemden düşecek güç kaybedecekmiş gibi...

1917 Sovyet devriminden sonra Kafkasya'da Abhazya, Adigey,
Karaçay-Çerkesk, Kabartay-Balkar, Osetya, Çeçen-İnguş ve Dağıstan
özerk cumhuriyetleri kuruldu.

Bu cumhuriyetlerin her birinin kuruluş aşamaları farklılık göstermektedir. Sayın Cevdet Hapi ve sayın Murat Papşu yazılarında, dahası Nart'ta yayımlanmış bir çok yazıda bunlar bulunabilir. Buna karşın Perestroika sonrasına kadar Adığey'in statüsünün cumhuriyet değil özerk bölge olduğunun bilinmemesi şaşırtıcı, Şapsığ Rayonu'undan hiç söz edilmemesi de üzücüdür.

'Stalin dönemindeki baskı ve kıyımlardan Çerkesler de paylarına düşeni almışlar; sindirilmişlerdir. Birçok aydın ve ileri gelenleri
öldürülmüş, sürülmüş; zaman zaman halkın bir kısmı topluca sürgüne
yollanmıştır. Sovyetler Birliği'nin yıkılışını takiben Kafkasya
coğrafyası da yeniden hareketlenmiş ve çeşitli çatışmalara sahne
olmuştur. Günümüzde Abhazya bağımsız bir devlettir. Adigey,
Kaberdey-Balkar, Karaçay-Çerkesk, İnguşetta, Çeçenistan ve Dağıstan, Rusya Federasyonu'nu oluşturan cumhuriyetlerden olup, Osetya ikiye bölünmüş haliyle İnguşlara ve Gürcistan'a bağlı özerk bölge durumundadır.'

İşte size 'Bu kadarı da olur mu birader' dedirtecek bir bilgi yanlışı.
Aralarındaki toprak muhalefeti nedeni ile daha dün birbirlerine
kıyabilen iki cumhuriyetten Kuzey Osetya'yı İnguşetya'ya bağlamak.
Rusya Federasyonunca da tanınan Güney Osetya bağımsızlığını da
görmezden gelmek.

'Çerkeslerin diasporada örgütlenmeleri sivil örgütler şeklinde olmuş
ve tamamı legaldir. Örgütlenme faaliyetleri, 1908'de Meşrutiyet'in
ilanıyla kurulan ilk sivil örgüt, Çerkes Teayyun Cemiyeti'yle (Çerkes
İttihat ve Teavün Cemiyeti olmasın) başlar. Cumhuriyet döneminin
örgütlenme türü ise Kafkas Kültür Dernekleri şeklinde olmuştur.'

Oysa Derneklerimizin llki 1946'da Dosteli Yardımlaşma Derneği adı ile, Ankara ve birçok yerleşkedeki derneklerimiz de Kuzey Kafkasya adı ile kurulmuştur.

1990'larda yoğunlaşan dernekleşme çalışmaları sonucu, dernekleri bir
çatı altında merkezileştirmek amacıyla Kafkas Dernekleri Koordinasyon Kurulu (KAF-KUR) kurulmuştur.

Derneklerin merkezileşme çalışmaları çok daha öncelere yetmişli
yıllara kadar gitmektedir.

1993'de dernek delegelerinin ortak kararıyla Kafkas Dernekleri
Federasyonu (KAF-DER) kuruldu.

Oysa Kaf-Der bir federasyon değildi. Türkiye Cumhuriyeti yasaları o
yıllarda Federasyonlaşmaya izin vermediği için merkez-şube ilişkisi
şeklinde kurulmuştu.

'Derneklerin tamamına yakını (66 dernek-kuruluş) bu federasyona bağlı olup, merkezi Ankara'dadır. KAF-KUR, Türkiye'deki dernekleri
merkezileştirme çalışmalarının yanında, dünya Çerkeslerini de bir
araya getirme çalışmaları yürütmüş ve daha sonra KAFFED olarak merkezi Kabartay Cumhuriyeti'nin başkenti Nalçik'de olan, Dünya Çerkesleri Birliği adıyla kurulacak örgütün oluşumunda aktif görev almış, kurucu üyesi olmuştur.'

Dünya Çerkeslerini bir araya getiren kurumsal yapı Ankara'daki Kuzey
Kafkasya Kültür Derneği, siyaset de dönüş siyasetidir. 1987 de kararı
alınan İlk devletlerarası ulusal toplantı, 'Sürgünün 125. yılı kültür
Haftası' adı ile düzenlenmiştir. Dolayısı ile de DÇB'nin en önde gelen
amaçlarından biri Sayın Balcı'nın hiç sözünü etmediği dönüştür.
Dönüşçülerin başarılarından söz edip de Dönüşü hiç ağıza almamak da kolay anlaşılır bir konu olmasa gerek.

'Bunun dışında dünyanın birçok ülkesinde, Almanya, Fransa, Hollanda, Danimarka, Ürdün, Suriye, İsrail gibi ülkeler başta olmak üzere, Kafkas Kültür dernekleri vardır. Çerkeslerin Türkiye'de yayın yapan, derneklerden bağımsız, özel girişim olarak kurulan ve ciddi
fedakarlıklarla yayınını sürdüren, günlük gazete boyutunda aylık
Jineps (Rüzgarın Gözyaşı) gazetesi, KAFFED'in kesintisiz olarak
yayımlayarak seksen beşinci sayısını çıkardığı iki aylık Nart dergisi,
Yine bağımsız, Psına (Pınar) dergileri yayınlanmaktadır.

Doğrusu Psına'nın, eğer Kheberdey'de yayınlanan 'Psıne' değilse
nerede ve kim tarafından yayımlandığını merak ettim.

21 Mayıs Çerkeslerin sadece yas ve anma günü değil, antlarını
tekrarlama ve canlı tutma günüdür de. Her yıl İstanbul- Beşiktaş
Barbaros Meydanı'nda toplanarak anma ve yaslarını yaşadıktan sonra
antlarını da tekrarlarlar.

Doğru söze ne denir. Andı yinelemeye devam.

21 Mayıs Andı

Biz, insanlık tarihinin en acımasız sürgün ve soykırımını yaşamış
Çerkesler olarak...
Nerede yaşıyor olursak olalım
Yaşadığımız soykırımı unutmayacağımıza,
Gelecek nesillere de unutturmayacağımıza...
Her türlü baskıya, asimilasyona karşı koyarak var olacağımıza...
21 Mayıs'ı ulusal-kültürel dirilişimizin günü yapacağımıza...
Yaşadığımız tüm ülkelerde
Anavatanımız Kafkasya'da ve tüm dünyada
Barışı savunacağımıza...
Atalarımızın manevi huzurunda and içeriz...

Ant tam da Türkiyeli Çerkes Çemberini kıramamış Çerkeslerin içlerinin
dışavurumudur. Peki Sürgünden söz edip de sürgünün karşıtı dönüşten hiç söz etmemek çelişkilerin en büyüğü değil de nedir?

'Geçen yıl on beş bin civarında katılımla yapılan anma ve yas günü
için bu yıl daha kalabalık bir katılım beklenmektedir. İlk anma,
Çerkes sürgünü ile Osmanlı topraklarına gelen ilk kafilenin karaya
çıktığı yer olan Kefken köyünde yapıldı.'

Oysa Kefken, Çerkes sürgünlerin Osmanlı topraklarında karaya ilk
çıktıkları yer değildir. Kefken, 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşında
Osmanlı'nın sonuna kadar destekleyeceği umudu ve güveni ile
bağımsızlık için ayaklanan ve galip gelme umudu da olmasına karşın
çekilen Osmanlı ordusu ile birlikte ülkelerini terk eden Abhazların
karaya çıktığı yerdir. Çerkes toplumsal hafızasında yer etmiş limanlar
ise Trabzon'dur, Samsun'dur, İstanbul'dur, Varna'dır. Tarih de
1864'tür. Sayın Sefer Ersin Berzeg'in CC'de de yayımladığımız
araştırmalarına bakma zahmetine katlananlar bu konuda çok ilginç
bilgilere ulaşacaklardır.

'...tarihin en büyük soykırım ve göç olayının' sözcüklerini okuyunca
'kızılderililerin soykırımından da mı?' diye düşünmezlik edemedim.
artık ciddi şekilde incelenmesi ve gündemde tutulması ve
düzeltilebilecek haksızlıkların zaman geçirilmeden düzeltilmesi
demokrasiye inananların bir borcu durumundadır...

İyi de kardeşim 'sürgünün karşıtı sürgünü olduğun anavatanına dönüş'
değil midir. Dönüş olmadan 'soykırım ve göç olayı'nın haksızlığı
düzeltilebilir mi? Karşı bile olsa Dönüşten hiç söz etmeyen birinin
Çerkesler için bir gelecek kurgusu olduğuna inanılabilir mi? Böyle bir
yazı KAFFED web sayfasına yakışır mı?

Not: 'Çerkesler, Kafkasya coğrafyasının otonom halkları olup,...'
cümlesindek otokton anlamına geçen otonom sözcüğünün bir klavye
sürçmesi sonucu olduğu düşünülmüştür.