ARABANIN TEKERLEĞİ KIRILMADAN -3

22.01.2012

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             

Gerçekte faaliyet raporu kitapçığını hazırlayan, onaylayan ve itiraz etmeyenlerin hastalıklı yaklaşımlarını  yeterince ortaya konmuş olduğunu düşünüyorum. Ayrıca, Suriye Çerkeslerinin en az zayiatla, en sorunsuz bir şekilde anavatana dönüşlerinin sağlanması bugünlerde gündemimizdeki en önemli konu, yaşamsal konu, tüm zamanımızı üzerine harcadığımız konu. Buna karşın  Suriye Çerkesleri’nin dramının, uzak olmayan bir gelecekte diğer diaspora ülkelerinde yaşamamız olası dramın temelinde Dönüşün öncelememiş olması, dönüş için yapılabileceklerin yapılmamaış olması yatıyorsa mutlaka değiştirilmesi gereken hastalıklı zihniyetin, kendini “en” görme hastalıklı paradigmesının bir iki örneğinin daha altını çizmekte yarar görüyorum.

Şimdi sıkı durun. Beyeler, bayanlar o kadar “en” ki ilkelere “en”liklerinin bir anlamda düşüncesizliklerin kanıtı şu cümleyi yazabiliyorlar:

“KAFFED, Çerkes dilleri ve kültürlerinin Anayurt Kafkasya’da oluşup geliştiğini kabul eder.” Breh breh. Bari “lütfen kabul eder”, “kabul ederek anavatandakilere büyük bir iyilikte bulunur”  gibi birşeyler ekleseydiniz a...

Elbette ki en kötüsü faaliyet raporunun, daha önce yayımlanan ve kitapçık oylumunda eleştirmiş olduğumuz ve eleştirileri susarak kabul etmiş oldukları halde halen dağıtımı süren bize göre bu hastalıklı paradigmanın bir başka yüzkarası “Biz Çerkesler” kitapçığı gibi kendi içinde de tutarsız olması. Şimdi Kaf-Fed’in son zamanlarda akademisyenler(!) aracılığı ile sık dile getirdikleri “Çerkes tüm Kuzey Kafkasyalıların siyasal ve kültürel üst kimliğidir” ön kabulü ile şu paragrafı bir irdeleyelim.  Belirtmekte yarar var paragrafı aldığımız metin öyle ayak üstü yapılmış bir konuşma, uluorta yazılmış olabilecek bir metin değil. En küçün bir yanlışlığı, kendi bakış açısı ile, paradigması ile en küçük bir çelikiyi kabul edemeyecek bir metin. Başlık: Türkiye Cumhuriyeti 60. Hükümeti’nden Talep ve Beklentilerimiz.

“Günümüzde dünyada yaşayan Çerkeslerin en büyük kesimi (yaklaşık % 80’i) Türkiye’de bulunmaktadır. Türkiye dışında Kafkasya’da (Rusya Federasyonu içerisindeki Adigey, Karaçay-Çerkes, Kabardey-Balkar Cumhuriyetlerinde, Abhazya’da, Güney Ostya’da) Ürdün’de, Suriye’de, İsrail’de ve Avrupa ülklerinde çok sayıda Çerkes yaşamaktadır.”

Şimdi Nasrettin Hoca’nın karısının keçi hikayesine benzer bu paragrafın neresini düzeltelim. Ya da deve hikayesini nasıl anımsamayalım. Hani deveye “Deve, deve boynun neden eğri?” diye sormuşlar da o da “Nerem doğru ki?“ diye yanıtlamış ya...   Yine biz görebildiğimiz eğriliklere dikkat çekmeye çalışalım ve önce Çerkeslerin nerlerde yaşamış olduklarına bakalım.  Bu zatların Türkiye’yi sanki anavatanmış gibi vurgulamış olmalarını şimdilik geçelim ve maddi yanlışlıklara bakalım. Türkiye dışında Kafkasya’da denmiş ve parantez içinde üç cumhuriyetimiz,  Abhazya ve Güney Osetya sayılmış. 

Şimdi Kıyı boyu Adığelerini yani Şapsığları, günümüzde illaki ayrı sayılan Wıbıxleri saymadan ya da yok sayarak Soçi Olimpiyatlarının önemsendiğine hangi aptallar inandırılabilir derseniz? Krasnodar kenti ve Rusya Federasyonu’nu diğer bölge ve kentlerindeki dernekler kuran kültürel faaliyetlerde bulunan dil kursları açan Çerkesler neden yok sayılır.  Hadi bunlara akıl ermedi diyelim. Peki Güney Osetya denmişken Kuzey Osetya nasıl unutulur?  Ya da, Çeçen, İnguş ve Dağıstan cumhuriyetlerinden hiç söz edilmemesi, Çerkes’in bütün kuzey Kafkasyalıların kapsadığı yalanına kendilerinin de inanmadığının kanıtı olmaz mı? Şu son on yılı yaşayanların Irak Çerkesleri ile iletişimleri olanların Mısır, Irak, Libya Çerkeslerinden söz etmemeleri neyle açıklanabilir? Bunları bilen biri için %80 Türkiye’de neredeyse 20 milyon Çerkes yaşadığı anlamına gelmez mi? Bunu ileri sürene “Atma Recep... “ demezler mi? %80’nin Türkiye’de olduğu, Çerkes’in Adığe-Abaza ya da sadece Adığe karşılığı kabul edildiğince ancak doğruya yakın olmayacak mıdır? Bu da kendi paradigmalarını en büyük çelişkisi değil midir?

Ancak bu sıralanışta beni daha çok rahatsız eden Abhazya ve Güney Ostya’nın artık bağımsız birer ülke olduklarının vurgulanmaması. RF üyesi diğer cumhuriyetlerle aynı parantezde verilmesi, aynı stadüde oldukları yanlış bir algı oluşturulması. Peki buna her fırsatta vurgu yapılması gerektiğini bilmeyen, vurgulamayanların ortak akıl toplantılarında siyaset oluşturabileceklerine inanamak saflık olmaz mı. Asıl kaybedilen ve aranması gereken aklın kendisi değil mi? Özetle daha sonra sözü edilen bu iki ülke bağımsızlığının önemsenmesi, inandırıcı olabilmesi için bağımsızlığı öncekendimizin içselleştirilmesi, kendimizin bir parçası kılmamız gerekmez mi?

Glelelim “akademisyenler(!)” i neden ünlemli yazdığımıza. Bu ünlemi son yıllarda çok önemsenen akademisyenlerin kendi alanlarındaki uzmanlıkları için değil,  belirbi bir alanda saygın bir akademisyenin, her alanda doğru değerlendirme yapabilir sanan akademisyen severlerimiz için kullandım.  Öyle ya dünyaca sayılı bir fizik profesörünin, özel ilgisi yoksa halkalar sorununu bilebilmesi istenebilir mi? Ya da çok iyi bir sosoyolog da olsa eğer bizim alanmızda çalışmamış ise bizim sorunumuz konusunda sağlıklı değerlendirme yapabilir mi?  Kürt ya da Alevi konusunu şok iyi bilen bir akademisyenin, kendi konusunu çok kapsamlı, çok derin biliyor olması, ya da salt akademisyen olması Çerkes sorununun çözümü konusunda her söylediğini doğru kabul etmemizi gerektirir mi?  Öyle sananlar “dışardan biri” eleştirimizdeki gibi çuvallamazlar mı?

Ciddi bir akademisyende ciddi bir olayları değerlendirme, genelde “neden*sonuç” ilişkilerini daha iyi bilebileceği ve bunları temel alarak özelde de daha sağlıklı değerlendirmeler yapabileceği yadsınabilir mi? Ancak genelde kendisini ne denli iyi yetiştirmiş olursa olsun bir akademisyenin özel bir alanda sağlıklı değerlendirme yapabilmesinin ön koşulu, sağlıklı veriler toplamak değil midir?  Bir akademisyenin söz söylemeyi düşündüğü bir konuda ilk yapması gereken sağlıklı bilgileri elde etmek değil midir ve bir akademisyen bizlerin yadıklarını okumadan karşılaştırmadan neyin ne için söylendiğini anlamadan özelimizde sağlıklı değerlendirme yapabilmesi, Çerkesler için yol haritası çizebilmesi mümkün müdür? Dahası hangü ulusal etnik sprun bir diğerinin kopyasıdır?

Dışarıdan olan birinin “dışardan biri” gibi bakım değerlendirmesi anlaşılabilir de bizlerden olanları “dışardan biri” gibi bakmaları kolay anlaşılır bir şey mi?

Yıllardan beri ortak akıl toplantıları, sempozyumlar, konferanslar düzenleyebilen Kaf-Der ve Kaf-Fed’in  “Anavatana Dönüş” konulu bir kez olsun ses getirici bir etkinlik düzenlememesi sorun çözme konusundaki içtenlikle bağdaşır mı?

Anlattıklarımızın Suriye Çerkesleri konusu da işte bu içtenlikle ilgili. Halkınızı gerçekten sevüyorsanız eğer, halkınızın sorunlarını gerçekten sorun ediniyorsanız eğer halkınız için öncelikli olanın ne olduğunu görmeniz çok zor olmuyor.  Hep dile getiridiğimiz bulunulan ülkede yaşanan ülke vatandaşlığını da kaybetmeden vatandaşlık alma hakkından yararlanılsaydı eğer Sorun şimdi bu kadar belirisiz, bu denli ağır olur muydu?

Hadi diyelimki o dönem önemini kavrayamadık. Peki son on yıl... en kolay en sağlıklı  dönüşün nasıl sağlanabileceği konulu birt oplantı olsun neden yapılmamıştır sizce? Neden, 1999’da kabul edilip, 24 Temmuzda son iyileştirmeler eklenen, RF Soydaşlara ilişkin devlet politikasının nasılını, kimlerin soydaş sayıldığını, soydaş turistin bulunduğu ülkede bile haklarnın savunulacağını, anadilini, kültürünü, gelenek ve göreneklerini koruyup geliştirilmesi için yardım edileceğini, soydaşın Rusya Federasyonu’nu ziyaret etmek, ülkeye dönmek istediğindeki haklarını, eğitim almak istediğinde kendisine sağlanabilecek olanaklarını daha bir çok olumlu yaklaşımı içeren federal yasaya gereken önem neden verilmez? Neden yasada belirtilen hakların sağlanması için projeler geliştirilmez, neden yasanın varlığı herkeslere duyurulmaz, neden anavatanla ilişkiler sıkılaştırılmaz?  

Neneden anadilleri günü önemsenir de 14 Mart Adığe dili günü hiç gündeme gelmez... Neden en Adığelerin cumhuriyetlerimizin kuruluşundan sonra en büyük politik başarı diyebilecepimiz 1 Ağustos Dönüş Bayramı az bilinir. Neden Faaliyet kitapçığında dahi yer almaz?

Evet arabanın tekerleği kırılmadan yapılabilecek daha sayısız uyarıda bulunulabilir? Ancak bunları yeterli kabul edelim. Yeni Yönetimin Suriye konusundaki çabalarının umut verdiğinin altını çizelim, en kısa sürede  ilkeler ve öncelikler, dönüş, olanaklar konularının ele alınacağı etkinlikler beklentisine girelim.

“İlkeler”in KAF-FED’e hiç yakışmadığını, bulunduğu her ülke ve kentte ulusal soruna ilişkin çalışmalarda ses getiren öğrencilir yetiştirmiş okulumun bunu hak etmediğini, mutlaka yeniden ele alınması gerektiğini bir kez daha vurgulayalım ve Suriye konusuna yoğunlaşalım...