ŞEHİTLERİMİZİN RUHLARI HUZUR BULSUN!...

01.10.2011

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             

Belki bilmeyenleriniz vardır “Ayayra” Abazaca Zafer Demek. Ama zaferlerin bedel ödenmeden kazanılamadığını sanırm herkesler biliyordur, özellikle de  bağımsızlık zaferlerini...  Ve işte bir Ayayra yıldönümü daha... Abhazya bağımsızlığı kutlayacak Adığeler de Rusya Federasyonu üyesi üçüncü cumhuriyetleri Adığey Cumhuriyeti’nin Yirminci kuruluş yıldönümünü...

Karmaşıktır insanın duygusal yapısı. Tepkilerin anlamı ne gibi duyguların görüntüsü olduğu ilk bakışta anlaşılamayabilir. Az tanık olmamışsınızdır çok sevinilecek bir olay karşısında hüngür hüngür ağlayanlara... Kendiniz de mutlaka yaşamışsınızdır...

Zafer mutluluktur. Sözünü ettiğim her iki olgu da mutluluktur elbette ki... Ama eğer halkınızın sorunlarını sorun edinmiş, çüzümü için bedeller ödemeye hazır biriyseniz eğer, zafer mutluluğuna dolanık hüznü yaşamamanız, “sevinç” gözyaşları dökmemeniz mümkün değildir.

Gerçekte “Sevinç” gözyaşları da hüzünden kaynaklanır gibi gelir bana... Çünkü hiçbir zafer kendiliğinden oluşmamıştır, hüzün tuğlaları ile örülmüştür. Yapıda kullanılan tuğlaların harcı uzak ya da yakın geçmişte dökülmüşolabilir. Kesin olanı bu harcın, ağıt, gözyaşı, kan,  yoğunlukla da umutla karılmış olduğudur.

Evet gerçek yurtsever ve gerçek uluseverler, zafer mutlulklarına dolanık hüznü mutlaka yaşarlar. Ve tüm zaferler kutlamalarında mutlaka şehitler anılır. Saygı duruşunda bulunulur... Zafer yapılarına tuğla olmuş şehitlerimize bir kez daha teşekkür edilir.Hüzün yeniden yaşanır.  Sizi içine çeken, kuşatan, tutsak eden, soluk almanızı bile zorlaştıran bir hüzündür bu...

Sonra da boşalma, sevinç boşalması... Ve yüreğinizin derinliklerinden gelen sorular:

Ne yapıabilir, nasıl ödeyebiliriz şehitlerimizin hakkını?.. Ya da ödenebilir mi?... Bir yolu yöntemi yok mudur ödemenin?... Yok mudur bizi içine çeken, kuşatan, tutsak eden, soluk almamızı zorlaştıran, zafer mutluluklarında da bizi sarıp sarmalayan bu hüznü hafifletmenin yolu yok mudur?...  Vatanı için, halkının güzel geleceği için seve seve canını verenlerin ruhlarını rahatlatmanın bir yolu yok mudur?.. Şehit ruhlarına “boşuna ölmemişiz” detirtebilmenin, zafer mutluklarında bizlerle birlikte olmalarını sağlamanın, daha doğrusu onlara da mutluluğu doya doya yaşatmanın...  Onları gençlikleri, bilgelikleri ile yaşatmanın... Bakın ne güzel anlatmış Sevgili Sezai vatan sevgisinin çocuğu olgunlaştırabilip, yaşlıyı gençleştirebileceğini:

“Hepsi yiğit insanlardı; 7’sindeymiş kadar heyecanlı ve tez canlı, 70’indeymiş kadar bilge ve ağırbaşlı olduklarına bakıp bakıp gururlandım. Düşündüm, demek savaş böyle birşeydi. Ay yıl gibiydi, yıl onyıl gibi. Çocuklar bir ayda genç olurdu, gençler bir yılda yaşlı. Tersi de olurdu lakin, (Mirod gibi) 70’indeyken cepheye gidip 20’lerine geri dönebilenler de vardı… Hepsi hem çok gençti, hem çok yaşlı. Çünkü en kararlımız, en tez canlımız onlardı. En ağırbaşlımız, en bilgemiz onlar…”

Bizce şehitlerimizi hep genç hep bilge yaşatmanın tek yolu, uğruna seve seve canlarını vedikleri değerler için yaşamaktır. Ama bu değerler için yaşamak, dönüşü, “dönüşçülük oyunu” sanmak,  izin verildiği ölçüde Türkiye mozayiğinin bir parçası olmaya çabalamak, yok olma pahasına Türkiye’ye temel olmayı amaçlamak, gerekli görülen zaman diliminde göreve sürülen güdümlü demokrat olmayı kabullenmek, yol gösterildiğinde yürüyüp dur dendiğinde zınk diye durmak değildir.

21 Mayıslarda buğulu gözlerle Karadenizin çırpınışına bakmak, Birleşik Bağımsız Kafkasya, Çerkessiz Çerkesya düşleri kurmak hiç değildir.

Adığe ve Abazalar için günümüzde bu değerleri yaşatmanın tek yolu da anavatana dönüşü öncelemek, gelişmesine, güzelleşmesine karınca kararınca da olsa katkıda bulunmaktır. Olanakları ölçüsünde anavatanı görmektir, anavatanda okuyan bir öğrencinin eğitimini üstlenebilmektir, anavatan santçılarımızı ve yapıtlarını diasporaya tanıtabilmektir, diasporadaki güzelliklerimizi anavatana taşıyabilmektir. Kültürel değerlerimizi yaşatanların ürünlerinin gün yüzü görmesini sağlamaktır. Bir okulu bilgisayarlarla donatmak bir camiyi, kışın sıcak yazın serin tutmayı üstlenmektir. Anavatanda küçücük de olsa bir ev, bir avuç da olsa toprak edinmektir... Gerektiğinde bizlere örnek olan şehitlerimiz gibi anavatan için canımızı vermeye hazır olmaktır.

Günümüzde anavatan için canını verebilecek olmanın göstergesi anavatanın gelecek kurgusuna katkıda bulunmak, barış zamanında anvatanda ölmenin, anavatanın ağacına çiçeğine gübre olamilmenin, anavatanda güzellikler üretmenin, bu güzellikleri sonsuza kadar yaşatabilmenin düşlerini kurmak, gerçekleştirme çavası içinde olmaktır.

Bilinmeli ki şehitlerimizin ruhu, bu düşlerri görenlerin sayısınca huzurlu olacak zafer mutluluklarımızı bizlerle paylaşacaklardır.

Ne mutlu şehitlerimizin ruh mutluluğuna bir nebze de olsa katkıda bulunanlara...