AÇIK YANIT...

14.09.2011

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             

Merhaba Ergün’cüğüm.

 

Sağlık sorununu duymuş olsaydım önce de arardım. Tüm içtenliğimle “geçmiş olsun” dileklerimi  iletiyorum. .

 

Ancak yeniden bu ilk yazınızın beni çok şaşırttığnı söylemek durumundayım. Doğrusu “Çerkes”in tanımı ve sorunun çözüm önerileri konusunda bu denli farklı düşünebileceğimiz hiç aklıma gelmemişti.

Belki siz de benim bu karşı yazıma şaşacaksınız. Ama sizin için de temel olanın halkımızın yararı olduğunu bilmem, benim de aynı düşüncede olmam, yazınızın kimi bölümlerini eleştirmemi gerekli kıldı.

İtalik olanlar sizin...

 

“Sözü hiç dolaştırmadan soruyu soralım. Çerkes kimdir?

El cevap: Kafkasya için soruyorsanız Adığeler, diaspora için soruyorsanız Kuzey Kafkasya halklarıdır.”

 

Biz ise diasporada da Çerkes Adığe demektir ve Kuzey Kafkasya Halkları karşılığı değildir diyor ve daha önce birçok kez yazılanları, yazınızınızla bağıntılı olarak bir kez daha özetliyorum:

 

Evet, Çerkes, Kafkasya’da olduğu gibi Amerika, Suriye, Ürdün, İsrail diasporalarının tamamı, Türkiye ve Avrupa diasporasının büyük bölümü için de    Adığe demektir.  Öyle ki İngilizce adında Circassian sözcüğü bulunan Amerika’daki Çerkes derneğine, sadece Adığeler üye kabul edilmektedir.

 

 “Aslında bu cevapta bir çelişki var meseleye yüzeysel olarak baktığımız zaman.

 

Ve eğer istismar etmek isterseniz gani gani malzeme çıkar bu çelişkiden.

 

Zaten bunca zamandır sorunun “eskimeyen gündem” olarak orta yerde durması da bu nedenledir”.

 

Evet bana göre de konu gereksiz yere gündemde tutuluyor, gündemde kalınsın isteniyor, istismar ediliyor. Yine bana göre de konuyu istismar edenler meseleye yüzeysel bakanlar, gelecek krugularında  anavatanımıza  yer vermeyenler,  belki de hiç gelecek kurguları olmayanlar, diasporada ulusal dil ve kültürün korunup-geliştirilebileceğine inanırmış gibi yapanlar, yani olmayacak duaya amin diyenlerdir...

 

“Çerkes kimdir ? sorusuna yukarıdaki “çelişkili” cevabı verdik.

Çünkü : “Çerkes” Kafkasya için bir ulusal kimliğin adıdır ve Adığe isminin karşılığıdır.

 

Yani Kafkasya’da kendisine “Adığe” diyen halklara, çevrelerindeki başka halkların verdiği isimdir Çerkes ve buna bölgedeki hiç bir halk itiraz etmez zaten”.

 

Buraya kadarı çok doğru. Ama bundan sonrasına katılamayacağım

“Fakat öte yandan diasporada süreç farklı geliştiği için, Kafkasya’da ulusal bir kimliğin adı olan “Çerkes”, diaspora’da bölgesel/coğrafi bir kimliğin adı haline gelmiştir.

 

Yani Kafkasya’nın kuzeyinden , (hatta zaman zaman güneyinden de) Osmanlı topraklarına gelmiş halkların bütünü Çerkestir diasporadaki diğer halkların gözünde.

 

Onlar bizleri böyle isimlendirirler ve bu tanımlama biçimi nedeniyle, “Çerkes” ismi diasporada bir kaç halkı altında toplayan bir şemsiye haline gelmiştir.”

 

Ergün kardşim, Osmanlı’ da böyle bir yaklaşım olmadığının kanıtı Osmanlı belgeleri, yazışmaları birçok kez yayımlandı.  Dahası sürgün yıllarında Osmanlı toprağı olan günümüz bağımsız ülkeleri Suriye, Ürdün, İsrail ve bu ülkelerden Amerika ve Avrupaya göçen Çerkesler, Çerkesi Adığe olalarak tanımlamaktadırlar. Bizce sadece bu örnek bile Osmanlı’da olduğu varsayılan Çerkes tanımının, aslında olmadığının kanıtıdır.  Buna karşın Türkiye diasporasının bir bölümünün düşüncesinin bütün diasporaların düşüncesi imiş gibi kabul ettirme eğiliminiz de şaşırtıcı.

 

Ancak daha da önemlisi gelecek kurgusu olan kişilerin halklarını, başkalarının tanımladığı gibi değil de bilimi yadsımayan, kendi siyasetleri ile de uyumlu şekilde tanımlamaları değil midir?

 

“Kavga nereden çıkıyor?

 

Burada kavga; ulusal/kimliksel manada bu ismin sahibi olan Adığelerden azınlık bir kesimin, diasporada ortaya çıkan reel durumu göz ardı ederek, bu tanımı anayurttaki şekli ile diasporaya empoze etmek istemelerinden doğmaktadır.

 

Bu ısrar, aslında mevcut çelişkinin bilerek istismar edilmesinden başka bir şey olmadığı gibi, şu an görünen biçimi ile iyi niyetli de değildir.”

 

“Kendinizden farklı düşünenleri “kötü niyetli” saymak,  çok sağlıklı bir değerlendirme olmasa gerek. Daha sağlıklı olanı,  düşüncelerine katılmadığınız kişilerin yanılıyor olabileceğimizi,  öngörüde bulunamadığımızı, ileriyi göremediğimizi, çağımız gelişmelerine koşut bir gelecek kurgumuzun olmadığını söylemek, kendi yaklaşımınızı savunmak ve hangi yaklaşımın daha gerçekçi olduğunu zamana bırakmak değil midir?

 

Hem Çerkes, Adığedir diyenlerin azınlıkta olduğunu hangi bilimsel verilere dayandıryorsunuz. Ayrıca bu azınlık sizce, genel sayının azınlığı mı, yoksa sorunu sorun edinip üzerinde sadece düşünenlerin ya da sadece düşünmekle de kalmayıp sorunun çözümü konusunda çaba gösterenlerin azınlığı mı?

 

“Nerede hata yapıyoruz?

 

Bizler her konuyu tartışırken zamanı, zemini ve koşullarımız arasındaki farklılığı gözardı ediyoruz. Çerkeslerin şu an Türkiye’de yürütmeleri gereken mücadele ile anayurtta yürütmeleri gereken mücadele, yöntemleri ve hedefleri açısından aynı değildir.

Bize göre de anavatandaki Çerkes ile muhacerettekinin mücadele yöntemleri, bu iki kesimin koşulları farklı olduğu için farklı olmalı, ancak uğruna mücadele edilecek hedefleri mutlaka ve mutlaka aynı olmalıdır.

 

İşte tüm anlaşmazlıkların temelinde de bu hedef farklılığı ya da sorun ile ilgileniyor görüntüsü veren kimilerinin hedefsizliği yatmaktadır.

“Yukarıda söylediğimiz gibi her ikisinin de koşulları, amaçları, araçları ve yöntemleri farklıdır. Dolayısıyla mücadelede oluşturacakları cepheler, kuracakları ittifaklar, olaylara getirecekleri çözümler ve yaklaşımlar birbirinden farklı olacaktır.”

 

Değerli kardeşim mücadelede oluşturulacak cephelerin, kurulacak ittifakların, sorunlara getirilecek çözümler ve yaklaşımların belirleyicisi içinde yaşanılan koşullar değil amaçtır. Aynı ülkede, aynı koşullarda yaşasalar da insanların birbiri ile mücadele eden cepheler oluşturmalarının, ittifaklar kurmalarının nedeni de amaç farklılığıdır. İçinde bulunulan koşullar ise, ancak, nasıl mücadele edileceğinin, mücadele yönteminin belirleyicisi olabilir, uğruna mücadele edilecek amacın değil.

 

Anayurtta kendi topraklarımızın üzerindesiniz.

 

Kendi kimliğiniz ile gelişmek, kendi ulusal yapılarınızı oluşturmak/güçlendirmek ve nihai aşamada uluslaşmayı amaçlamak durumundasınız.

 

Peki diasporadakiler anavatanda uluslaşmayı amaçlamasın mı? Amaçlayanların anavatan yaklaşımını benimsemeleri yanlış mı? Gerçekte sürgünden bu yana diasporadaki asıl anlaşmazlık, anavatanda uluslaşmayı amaçlayanlarla, anavatansız çözüm arayanlar ya da arar gibi yapanlar arasında sürüp gelmiyor mu?

Hal böyle olunca, kimliğinizin tarifi noktasında ne kadar net olursanız o kadar sağlıklı bir yapı vücuda getirirsiniz. Çünkü ulusal kimlik kendisini bu topraklarda yeniden yaratacak ve biçimlendirecektir.

Oldu mu şimdi Ergüncüğüm?  Anavatanda ulusal kimliğin net olduğunu, Çerkes’in Adığe karşılığı olduğu gerçeğini yukarıda vurgulayan da siz değil misiniz? Peki anavatanda ulusal kimlik net iken bu topraklarda yeniden ne gibi bir kimlik “yaratıp biçimlendirmeyi” öneriyorsunuz? Ya da sağlıklı yapı oluşturmanın önkoşulu , neden diasporada da kimliğimizin tanımı konusunda netlik olmasın?

 

Bugünkü karmaşanın, yapılarımızın yeterince sağlıklı olmayışının bir nedeni de tanımların net olmaması, kendilerini diasporaya mahkum edenlerin, bilimsel tanımları değil de kendi özel konumlarına uyan tanımı doğru kabul etmeleri değil midir?

 

Bu koşullarda, anayurttaki bir hareketin Çerkes ismi konusundaki hassasiyeti makul görülebilir. Fakat bunu ısrarla diasporaya dayatmak, hatta bir bölünme tehlikesine rağmen bunda ısrar etmek iyiniyetli ve akıllıca bir tercih değildir

 

Ergüncüğüm bir kez yukarıda belirttiklerimizden dolayı daisporanın da Çerkes tanımı konusundaki hassasiyeti sadece makul değil aynı zamanda gerekli de sayılmalıdır.  Ayrıca “dayatma” sözcüğünü burada hiç  yerinde kullanmadığınızı belirtmeliyim. Bizce dayatanlar, “Ben Çerkes değilim” diyenlere, “Hayır cancağızım, farkında değilsin ama sen Çerkessin” diyenlerdir. Bu da ayrımcılıktan da öte Adığe olmayan kardeş halkları yok saymak gibidir.

 

Hiç  te akıllıca olmayan, bilinçli yapılıyor ise eğer iyi niyetle de bağdaşmayacak olan,  anavatan ve diasporanın, bu arada koşulları benzeşmeyen her diaspora ülkesi Çerkeslerinin temel hedeflerinin farklı oduğunu, olabileceğini, olması gerektiğini savunmaktır. Ulusal mücadelemizle hiç bağdaşmayacak olan da  diasporada uluslaşmayı amaçlayanları, diasporalarda anavatan oluşturulabileceğini düşleyenleri hoş görmektir.

 

“Çünkü diaspora için şu aşamada koşullar farklıdır.”

 

Peki koşulların farklılığını halkımızın kendisini adlandırmasına temel almak, diaspora’da ve her diaspora ülkesinde koşullar bugün olduğu gibi gelecekte de hep farklı olacağına göre her diaspra ülkesinin göbek bağını kendisinin kesmesi gerektiği anlamına gelmez mi? Yoksa bu mudur önerilen?

 

“Diasporada mücadeleniz, kimliğin muhafazasına kültürel haklarınızın korunması ve kullandırılmasına, yani varlığınızı devam ettirebilme amacına yöneliktir.”

 

İşte tam da çözülmesi gereken düğüm bu değil midir? Asıl yanıtlanması gereken de “diasporada varlığımızın devam ettirip ettiremeyeceğimiz” sorusu değil midir? Siyasetimizin belirleyeni, bu soruya verdiğimiz yanıt değil midir?  Ulusal kültürel değerlerimizin ancak anavatanda korunup geliştirilebileceğine inanlar, en kısa sürede anavatana sağlıklı dönüşü, anavatanda uluslaşmayı önceleyenler ile, varlığın diasporada da korunabileceğini, geliştirilebileceğini düşleyenlerin diasporada aynı koşullarda yaşıyor da olsalar aynı siyaseti benimseyebilecekleri beklentisi yanlış değil midir? Amaçları, gelecek kurguları aynı olanların mı yoksa kan akrabalığı olanların mı politik birliktelikleri daha sağlıklıdır?

 

“Buradaki temel hedefiniz; demokratik mücadele ile talep edilebilecek hakların kazanılmasıdır. Öyleyse bu iki farklı zemin için farklı siyasetler geliştirmek zorundasınız.

 

Dolayısıyla en geniş katılımla bir demokratik güç birliği sağlamak, taleplerinizi demokrasi ve insan hakları temelinde gündeme getirmek, pratikte ulusal ve milliyetçi söylemlerden ziyade özgürlük eşitlik barış ve adalet kavramlarına dayanmak diaspora için doğru yol ve yöntemdir.

 

Şimdi, en geniş güç birliğinin sağlanmasını gerektiren bu koşullarda, birlikte hareket edebileceğiniz doğal müttefiklerinizi ötekileştirmek, kültür tarih ve coğrafya nedeni ile aynı kaderi paylaştığınız kardeşlerinizi küstürmek, onları dışlamak akıllıca bir seçim midir?

Bizler tek başına Adığeler veya Abazalar veya Asetinler olarak bir hiçiz diasporada. Ne sayısal, ne örgütsel, ne ekonomik, ne de lobi gücümüz var. Ancak bir arada olduğumuz ve birbirimize dayandığımız zaman bir şey ifade ediyoruz karşımızdaki güçler için.”

 

Amaç, “en geniş katılımla bir demokratik güç birliği sağlamak” ise eğer sadece Kuzey Kafkasya Halklarının birliği ile yetinilmesi yanlış değil midir? Tüm Kuzey Kafkasya Halkları karşılığı da  olsa karşımızda olan güçleri yenmek için Çerkes birliği yeterli midir? Demokratik güç birliği çağrısı yapan diğer halklar neden ötelenmektedir. Aynı amacı paylaşan diğer halkları ötelemek akıllıca mıdır? Bu kendini yalnızlaştırma, başarıyı getirir mi? Geleceği diasporada gören Türkiyeli Çerkeslerin “demokratik özerklik” tartışmaları karşısındaki konumu, tutumu  ne olmalıdır?

 

“Acaba tam da bu nedenle mi aramız açılmaya çalışılıyor?”

 

Evet tam da bu nedenle her birinin kendi kimliği yok edilmeye, biçimsiz bir yapı oluşturulmaya çalışılıyor.

 

Açık konuşmak gerekirse bugün ne Abhazlar ne de Asetinler “Çerkes” olmak için yanıp tutuşmuyorlar. Fakat bu halklar “Çerkes” şemsiyesi altında oluşan birliğin muhafaza edilmesini akıllıca ve kendileri açısından faydalı buluyorlar. Bu koşullarda birlik, tıpkı onlar gibi bizim de yararımızadır, o halde ısrarla bunu parçalamaya çalışmanın bir anlamı yok.

 

Peki, Abhazlar ve Asetinler “Çerkes” olmak için yanıp tutuşmazken Çeçenler, İnguşlar ve Dağıstan’daki otuza yakın halklar mı “Çerkes” olmak için yanıp tutuşuyorlar? Ayrıca Çerkes olmadıklarının bilincinde oldukları ve Çerkes olmak için de yanıp tutuşmadıkları halde bu halkların, “Çerkes” şemsiyesi altında oluştuğu var sayılan birliğin muhafaza edilmesini akıllıca bulanlarını, kendileri açısından faydalı görenlerini haklı bulup, amacı aynı olan halkların ad ve kimliklerini koruyarak oluşturacakları birliğin daha sağlıklı olacağını savunanları “kötü niyetli, istismarcı” olarak nitelemek yanlış değil mi?

 

Hem aynı halktan olmak, siyasal birlik oluşturabilmenin, ittifaklar kurmanın yeterli önkoşulu olabilir mi?  Dünya siyasi mücadeleler tarihi, amaçları farklı olan, gelecek kurguları farklı olan aynı halktan insanların ittifak oluşturabilmek bir yana birbirleri ile mücadele ettiklerinin örnekleri ile dolu değil mi?

 

Abhazın, Asetinin faşist Gürcü oyunlarına karşı, bölgesel güçlerin bu yeni cumhuriyetler ve halkları aleyhine geliştirebilecekleri politikalara karşı güç birliğine ihtiyacı var.

 

Bizim de benzer nedenlerle, yeni anayasa sürecinde Türkiye’den, Soçi olimpiyatları sürecinde Rusya’dan taleplerimizi gündeme getirebilmek, çifte vatandaşlık ve dönüş konuları da dahil olmak üzere sistemin efendileri nazarında ciddiye alınıp baskı kurabilmek için bir güç birliğine ihtiyacımız var.

 

Ergünciğim, başından beri anlatmaya çalıştığımız ve ısrarla anlamazdan gelinen tam da bu işte. Bakın ne güzel söylediniz. Abhaz ve Asetinlerin önceliği faşist Gürcü oyunlarına karşı güç birliği ise eğer, bu güç birliği arayışında diasporik Adığeleri değil de Rusya Federasyonu’nu tercih etmeleri daha akıllıca değil mi? Bugün bağımsız devlet olarak varlıklarını sürdürebilmeleri bu tercihlerinin sonucu değil mi? Yoksa siz de Abhazya bağımsızlığının, diasporadan gelen çok ama çok miktardaki paralar ve çok ama çok sayıdaki gönüllüler sayesinde kazanıldığına inananlardan mısınız?

 

Yine çok yerinde dile getirdiğiniz gibi bizim Rusya Federasyonundan öncelikli isteklerimiz dönüş ve çifte vatandaşlık... Bunları da Soçi Kış Olimpiyatları sürecinde dile getirmek.

 

Peki, bağımsız ülkelerince, bulunduğu ülkeye bakılmaksızın zaten vatandaş sayılan Abhazlar  ile “dönüş, çifte vatandaşlık” derdi hiç olmayan Asetinlere, (nedense Çerkes şemsiyesi altına aldığınız diğer halklardan hiç söz etmiyorsunuz) kendilerini hiç ilgilendirmeyen  önceliklerimiz için Rusya Federasyonu’na baskı kurma konusunda  Adığelerle birlikte olmak ne kazandıracaktır?  Bu halkların bizlerin öncelikleri için Rusya Federasyonu ile ilişkilerini riske edebileceklerini düşlemek saflık olmaz mı? 

 

Çok mu zor bunu anlamak ve buna uygun davranmak?

 

Evet ben de bütün içtenliğimle soruyorum: Çok mu zor bunları anlamak ve bunlara uygun davranmak?

 

“Bölünme kimin işine yarıyor?”

 

Eğer her halkın kendi adı ve kimliği ile kendi örgütünü kurmasını –ki Abhazlar kendi örgütlerini daha 1967 de kurmuş ve kuruluş aşamasında dönüşçüler olarak bizler de desteklemiştik- “bölünme” sayıyorsanız, böylesi bir bölünme bizce ayrı ayrı tüm halklarımızın işine yarar.

 

“Yukarıda sıraladığımız nedenlerle kardeş halklar arasında en fazla güç birliğine ihtiyaç olduğu bir zamanda, içimizden birileri aynı kaderi paylaştığımız diğer halkları dışlayan mikromilliyetçi ve saldırgan bir üslup kullanmaya başladılar.

 

Onları küstürüp uzaklaştırmak, Adığeleri tek başına bırakmak için ne gerekiyorsa yaptılar.”

 

Bu çok ilginç yaklaşımınıza şaşmamak elde değil. Konu Abhazya vatandaşlığı olduğunda “siz bizden değilsiniz” yaklaşımını Adığeleri öteleme, küstürme saymazken  “ ‘Sizinki ikimizin, bizimki sadece bizim’ anlayışı sürmesin, herkes kendisi olsun, ortak çıkarlarımzı birlikte savunalım” yaklaşımını diğerlerini küstürme gerekçesi olarak algılayışınızı gerçekten anlayamıyorum.

 

“Acaba neden?

Gürcistan karşısında, Abhazya ve Osetya’nın geniş anlamda Çerkes diasporası desteğinden mahrum kalması, RF dışında hiç bir yerden destek alamaz ve Moskova’ya mahkum duruma düşmesi, bilin bakalım en çok kimlerin işine yarıyor?”

 

Abhazya ve Osetya’nın Adığe diasporasınca yalnız bırakıldığı ya da bırakılabileceğini ima etmek dahi bizlere çok haksızlık olmaz mı?

“Yeni anayasa ve demokratikleşme aşamasında TC karşısında, olimpiyatlar ve Kafkasya’nın yeniden şekillendirilmesi aşamasında RF karşısında, Adığelerin diasporadaki kardeş halklarla kavgalı ve tek başına kalması bilin bakalım en çok kimlerin işine yarıyor, kimler bir taşla bir kaç kuş vuruyor?”

 

Yalnız kalmak hiçbir halkın işine yaramaz. Yalnızlıktan kim medet umabilir? Ancak birlikteliğin kalıcı olması için  sağlam temellere oturtulması gerekmez mi? Çıkarların ortak olması gerekmez mi? Abhazya vatandaşlık yasası anlayışı birlikteliğe sağlam temel olabilir mi?

 

“Sonuç olarak:

 

Farklı coğrafyalarda farklı parçalara bölünmüş, farklı koşulları olan bir halkın sorunları üzerine kafa yorarken sağdan soldan aşırdığınız teorik formüller geçerli olmaz.

 

Her bölgede ve her sorun karşısında özgün bakış açıları, çözümler ve yaklaşımlar gerekebilir. Bunu kavrayıp koşullar gerektirdiğinde ezberini bozabilecek olgunluğa erişmeyen hiç bir hareket hedefine varamaz.

 

Bir davaya inanmak ve güzel şeyler hayal etmek, hakikati görmezden gelecek ve insani erdemleri yok sayacak kadar gözlerinizi kör etmemelidir.

 

 Çünkü her düş eninde sonunda gerçeğe çarparak parçalanır.”

Ergüncüğüm, “gözlerinizi kör etmemelidir” i,  “gözlerimizi kör etmemelidir” olarak değiştirip bu bölümde sıraladığınız genel doğrulara bütünü ile katıldığımızın altını çizip bu konuyu kapatalım derim.

 

Çünkü gerçekten “... her düş eninde sonunda gerçeğe çarparak parçalanır.” 

 

Dahası, eğer anavatana dönüşü önceliyorsak ve anavatana dönen her birimizin kendi kimliğine kavuşacağını biliyorsak, anavatandaki “Çerkes” algılamasını değiştirmeye gücümüzün yetmeyeceğinin, gerek te olmadığının bilincinde isek  “Çerkes diasporada bütün Kuzey Kafkasya Halklarıdır” dayatması inanın parçalanması gerekli bir düş bile değildir.