TÜRKİYELİ ÇERKES ÇEMBERİ’Nİ KIRAMAYANLARIN ÇIKMAZI...

10.04.2011

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             
Son bir ayın sanal ortamını yakından izliyor musunuz bilmiyrum. Ancak hem yakından izliyen ve sadece günümüzü değil yakın geçmişmizi de bilen biriyseniz eğer sık sık yüreğiniz sıkılyor ağlanacak halimize acı ile gülümsemek zorunda kalıyorsunuzdur. Çünkü çelişkiler yumağı...

ÇHİ’nin yürüyüşünü destekledim, niçin desteklediğimi de yazdım. Çok sayıda bayrağımızın dalgalandığı bayram coşkusunu göçrünce de iyiki desteklemişim dedim. Herkeslere sözünü ettim. Katıldığım toplantılarda internette yayımlanmış olan fotoğrafların daha çok kişi tarafından görülmesini sağladım. Coşkumu paylaştım. Ricamı kırmayan Nart Ajans’ın bana ilettiği DVD’yi izinleri ile Adığe TV ye ulaştırdım. Adığe Tv. çalışanları kendilerini de çok heyecanlandıran bu görüntüleri haftanın özeti haber programında bütün izleyiciler ile paylaştı.

Ancak bu insiyatifin bu olayı çok çok önemsemelerini, daha önce Türkiye’de hiç bir şey yapılmadı yaklaşımlarını çok ama çok yadırgıyorum. Bu etkinlik iktidarın yol göstericiliğinde, iktidarın desteği ile değil de iktidara rağmen yapılsaydı bu denli katılım olamayacağını öngöremeyenlere şaşıyorum. Bu tavırları ile İnsiyatif’in yeni etkinliklerinde ilki kadar destek bulamayacağı kuşkusunu duyuyor, yaklaşımlarını deüiştirebilecekleri umudunu taşıyorum.

Bardakçı protestosunu seçim doğru olmadığında katılımın sınırlı kalabileceğinin göstergesi olamaz mı diyorum. Ayrıca Bardakçı’nın protesto ediliş biçemini Çerkeslere hiç ama hiç yakıştıramıyor, Adığağhe dediğimiz moral değerlerimize aykırı buluyorum. Daha yenilerde gelişen olaylar, çok daha protesto edilesi olaylar karşısındaki suskunluğu ise Türkiyeli Çerkesin çıkmazı olarak değerlendiriyorum.

Neden mi?...

Bardakçı protestosu. zayıf olduğu, tek kaldığı, protestosu bedel ödemeyi gerektirmeyeceği için önemseniyor gibi... Bu da Çerkes yiğitliğine hiç yakışmıyor. Neden yakışmadığını köyümüzde geçen ve belirli yaşın üstündeki her köylümüzün bildiği bir olayla açıklayabileceğimi umuyorum:

Köylerimizi hatırlayanlar bilir hemen her köyde köylülerin pek ciddiye almadıkları, deyim yerindeyse adamdan saymadıkları, her fırsatta alay etmeye çalıştıkları bir iki, kişi yaşamıştır her dönem. İlginçtir alay konusu yapılanların davranışlarında sözlerinde bir felsefe gizlidir çoğun. Herkesler onunla alay ettiğini sanırken belki de onlar bizlerle alay etmektedir. Habraçü Ramazan annesinin taktığı lakap ile Haxhuı böyle biri idi köyümüzde, Ḱuaş fuat da köyümüzün yiğitliği ile ünlülerinden biri. İkisini de kaybettik Allah rahmet eylesin.

Günlerden bir gün, bugün kimselerin anımsamadığı bir nedenle Ḱuaş Fuat çok kızar Haxuı’ye... Çok ama çok kızar ve kendi haline çömelmiş oturan Haxhuı’nın üzerine yürür. Haxhuı hiç istfini bozmaz, kendisini korumaya da çalışmaz... Fuad yumruğunu havaya kaldırır indirdi indirecek. Haxhuı aşağıdan yukarıya bakar Fuad’a ve “Yew yew, welehe bew lh́ıdeğhuım wızawerer- Vur vur gerçekten yiğit bir adama vuruyorsun” der. Demesiyle de Ḱuaş Fuad’ın havadaki kolu yana düşer... Kendisinden utanır... Hışımla döner ve hızla uzaklaşır Haxhuı’den. Çünkü Fuad gerçek bir Çerkes yiğididir, Haxhuı’ye vurmanın yiğitliğine yakışmadığını anımsamıştır acıyla...

Çerkes ruh yüceliğini anlatan şu örnek de söylencemizden: Khuınçıkhue Pşısı bir gün ormanda gezinirken, çamura saplanmış bir öküz arabasına rastlar. Yorgun öküzlerin gücü de sürücü delikanlının çabası da arabayı çamurdan kurtarmaya yetmemektedir. Pşı delikanlıya öküzleri salmasını söyler ve tek başına arabayı çamurdan kurtarır. Ama Çerkes için asıl sonrası önemlidir. Pşı delikanlıya döner ve “Delikanlı bu gördüğünü ben yaşadığım sürece birine anlatırsan eğer, kendini ölmüş bil” der atına atlar ve uzaklaşır.

Özetle Çerkes zayıf rakiplerle değil en güşlü olanları ile kendisini sınar. Gücünün reklamını da yapmaz. Hak eden iki kişiden zayıfa saldırıp güçlüyü görmezden gelmek Çerkes davranışı değildir...
Bardakçı’nın prostesto edilme biçemine gelince...

Yazılanlardan sanırsınız ki Osmanlıların Çerkesler atıfette bulunduğunu sadece Bardakçı söylemiştir. Oysa Kuzey Kafkasya halklarının öteden beri yayınlamış olduğu dergilere bakanlar Bardakçının söyleminin ötesinde birçok yazı görebileceklerdir. Bardakçı diye tutturan arkadaşlarımız ya bunları bilmemekte ya da Bardakçıyı daha yenebilir yutulabilir bir lokma olarak görmektedir. Birkaçı bizim gruba taşınan çeşitli sitelerdeki açık küfürleri yapanları görmezden duymazdan gelsek bile İzmir derneğimiz yönetim kurulu üyesinin değerlendirmesi görmezden gelinebilir mi?

Peki Dış İşleri Bakanlığı’nın açıklaması... Bu açıklama sizilerin deyimi ile en az 5 milyon Çerkesşn yok sayılması değil mi? Yok sayılmak, adam yerine konmamak, atıfet gösterildiğinin söylenmesinden ya da küfredilmesinden daha büyük hakaret değil midir gerçekte. Öyleyse Sayın Bagapş için meydanları salonları dolduranların daha önceleri de devlet yetkililerince benzerleri yapılmış bu açıklama karşısındaki susukunluklarına ne demeli?

Evet hep yazdığımız gibi... Gelecek kurgusu olmayan ya da net olmayanlar olaylar karşısında böyle çelişkili tavırlar sergileyip dururlar... Neyin önemli neyin az önemli olduğunu kavrayamazlar?...
Akıl arama toplantılarında Tüm Kuzey Kafkasya halklarının Çerkes olduğu kabulü ile yola çıkanlar, Türkiye’de çerkes kimliği için, bu kabul temel alınarak mücadele edileceğini söyleyenler, tüm Kuzey Kafkasya halklarının bayraklarını değil de sadece Abhaz biraz da Adığe bayrağını bulundurmanın çelişkisini görmezden gelirler. Dahası olaylar lehimize gelişir de yakın bir gelecekte TC Abhazya’yı tanır ve Sayın Başkan da resmen davet edilirse Abhaz bayrağının yanına Adığe bayrağını da koyamayacaklarını ve bunun doğal olacağını da ön göremezler. Resmi bir davetle Türkiye’ye gelecek olursa eğer, Kheberdey-Balkar Başkanının konuşma yaptığı kürsünün arkasına bırakın Abhaz bayrağını, Adığe bayrağını bulunduramayacağını da...
Gerçekçi sağlıklı bir yeniden yapılanma sağlanmadığı sürece de bu çelişkilerinden kurtulmak mümkün olamayacaktır. Toplantılarda akıl değil de ulusal sorunun çözümü için ortak akıl aranıyorsa eğer, önce sorun tanımlanmalıdır. Sorunun çözümünü Türkiye’de görenler ile Dönüş olmadan çözüm de olmaz diyenlerin sorunu çözme konusunda ortak strateji ve taktik geliştirebilecekleri beklentisi içinde olmak saflık değil midir?

Çerkes bütün Kuzey Kafkasya halklarını tanımlar ancak ve ancak Türkiyeliliği seçenler için geçerlidir. Dahası bilinmeli ki; önceliği anavatan olan Adığelerle anavatanı düşlemeyenler, dönüşü gündemine almayan Abazlarla önceliği dönüş olanlar da ayrışacaktır. Bu iki grup ancak asgari müşterekler temelinde ortak hareket edebileceklerdir.
Bu da çözümü olmayan, ya da çözümü çok zor bir denklem değildir. Ancak anlayabilmenin, denklemi çözmenin olmazsa olmazı vardır. Sorunu çözme konusunda samimiyet.

Evet anavatana dönüşü önceleyenler dönüş ile herkesin kendi evine gideceğini bildiği için daha Türkiye’de iken herkesin kendi evi olmasını yadırgamazlar. Anavatandakiler gibi iyi komşuluk ilişkilerini geliştirmeye çalışırlar?...

TC için gayri resmi de olsa Sayın Bagapş’ın bizleri için resmi olan ziyaretinin konunun daha bir aydınlanmasına, özellikle de Dönüşe büyük katkıları olacağına inanıyorum. Onun için öok mutluyum. Ancak “biz ayrılmaz bir bütünüz” diyen Abhaz aydınlarının, birliğin önündeki en büyük engel olan Abhazya Vatandaşlık Yasası’nı Sayın Bagaş ile konuşup konuşmadıklarını ve konuşmuşlar ise eğer Sayın Bagapş’ın yanıtını da merak etmiyor değilim...

Sadece benim değil kimselerin pek gündemine almadığı Ortak Akıl Toplantısnın eleştirisi kısmetse daha sonra...