ÇERKES AYDINLARINA ÇAĞRI

06.11.2010

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             

“Aydınımsı”lardan söz eden daha önceki yazılarımı okumuş olanların “aydınımsılara mı?” diye sorduklarını duyar, bıyık altından gülümsediklerini görür gibiyim. Hayır bu  kez ayrım yapmıyor, kendini Çerkes Aydını sanan her birinize sesleniyorum ya da bu defalık halkımızın sorunlarının sorun edindiğiniz ve sorunlara çözüm aradığınız  konusunda samimi olduğunuzu kabul ediyorum.
 

Değerli arkadaşlar Çerkes sorununu sağlıklı irdelemek, sağlıklı çıkarımlar yapmak istiyorsanız eğer önce mutlaka kendinizden uzaklaşmalısınız. Kendinizi bir başka halkın aydınının yerine koyup olayı onun gözü ile görebilmeli, sorunumuza bize yabancı bir aydının duyguları ile yaklaşmalısınız.
 

Çünkü kendinizden uzaklaşamadığınız, olayı dışarıdan biri gibi değerlendirmediğiniz sürece sağlıklı çıkarım yapamayacaksınız. Doğru olanı büyük olasılıkla görebilecek, duyumsayabilecek ancak bilinçaltı bir dürtü ile ondan hemen uzaklaşacaksınız.  Dahası doğruları size anımsatan haberleri duymayacak, kişilerle yüz yüze gelmek istemeyeceksiniz.
 

Yine bilinçaltı bir dürtü ile çıkacak sonuçtan doğrudan etkilenmeyecek yabancı bir aydın halkımızın somut koşullarına uygun çıkarımda bulunurken siz özel konumunuzla uyumlu çıkarımlarda bulunacaksınız.
 

Sadece olaydan kaçamayacağınız koşullarda doğruyu yarım ağız söylemek durumunda kalacak ancak içselleştiremediğiniz için söylemleriniz ile uyumlu olamayan eylemlerde bulunacaksınız.

Dolayısı ile sağlıklı değerlendirme ve  halkımızın somut koşulları ile uyumlu çıkarım yapabilmenizin ilk koşulu empati yapmanızdır. Ancak empatimi de alışılmışın dışında olmalı, özel ve bize bize özgü olmalıdır.
 

Türkçe Sözlük “empati”yi duygudaşlık olarak tanımlamış. Kendinizi karşınızdakinin yerine koyarak düşünebilme yetisi olarak tanımlamış. Kişinin kendisini başkasının yerine koyarak onun duygularını isteklerini anlayabilme yeteneği, olarak tanımlamış. Başkasının duygularını hareketlerini daha kolay anlayabilmek için kendini onun yerine koyma metodu diyerek psikolojideki  tanımını da vermiş.

Örnekleyecek olursak kendisini bir Kürt’ün yerine koyabilen Türk aydını, Kürt sorununu daha sağlıklı değerlendirebilecek, Türk yaklaşımını anlamak isteyen bir Kürt’ün de kendisini Türk aydının yerine koyması gerekecektir.  Ermeni sorunu, türben sorunu... toplumsal her konuda sorunu gerçekten çözmek isteyenler mutlaka empati yapabilmelidir.
 

Çerkes aydının yapacağı empati neden mi özel ve özgün?

Çünkü empati kendisi ile sorununuz olan kişinin, halkın duygu ve düşüncelerine yakın olabilmek, onun bakış açısını kavrayabilmek, haklılığını anlayabilmek, ona, onun görüşlerine yaklaşabilmek için yapılır. Çerkes aydını başka halkların değil, kendi halkının sorunlarını anlayabilmek, kavrayabilmek için, sağlıklı koşullarla uyumlu sağlıklı çıkarım için empati yapmalı kendi kimliğinden bir an için olsun uzaklaşmalıdır.
 

Ben yetmişli yıllardan beri örneğin kürt sorununa yaklaşımları farklı olduğu için farklı fraksiyonlarda yer almış Çerkes olmayan çok sayıda kişi ile olayımızı tartıştım. Çerkes aydını “çözüm dönüştür” diyemezken, aynı fraksiyon da yer alan Çerkes olmayan aydınların birinin bile u görüşü yanlış bulmadığını gözlemledim.
 

Bunlardan çok ilginç olan birini anlatayım:
 

Seksen öncesi çalkantılı yıllar. Reyhanlı’dan, adında halk sözcüğü olan fraksiyonlardan birinin üyesi Çerkes bir arkadaş... Günümüzden daha yoğun bir şekilde ben dönüşü savunuyorum o da devrimi... “Dönüş”ün ne denli yanlış olduğunu bana bir türlü anlatamayan devrimci arkadaşım Çerkeslerin daha yoğun olarak takıldığımız kahvehanede oturduğumuz günlerden birinde bir öneri ile gelir. Bir başka kentten Reyhanlı’ya gelmiş olan fraksiyonlarının bölge sorumlusu ile sorunumuzu tartışabilir miydim? Arkadaşım tartışmayı mutlaka kaybedeceğimden emin bir eda ile yapmıştı davetini...  Memnuniyetle kabul ettim. Kahvehanenin kuytudaki bir masasına oturduk üçümüz ve güya tartıştık...
 

Gerçekte ise ben anlattım bölge sorumlusu da onayladı. Eh halkımızın somut koşullarını bilmeyen bölge sorumlusu devrimcimiz ne anlatabilirdi ki? Hem o günlerin dillerden düşmeyen söylemi ile somut çözüm önerilerinin somut koşullara uyumlu olması gerekmiyor muydu?
 

Ben de Çerkesler hakkında neler bildiği sorusu ile başlamıştım konuşmaya... Çerkesleri tanımadığını, somut koşullarını bilmediğini söylemek durumunda kalınca da -elbette bu, fraksiyon üyesi Çerkes arkadaşımızın birlikte olduğu arkadaşlarla Çerkes sorununu hiç tartışmadığının da kanıtıydı- “o halde benim söyleyeceklerimi veri olarak kabul edip görüş belirtin” dedim. Doğru olmayan bilgilendirmede bulunursam devrimci Çerkes arkadaşımızın beni düzeltebileceğini de ekledim.
 

Aldım sazı hem çeşitli ülkelere hem de Türkiye’nin çeşitli illerine dağıtılmış olduğumuzu nasıl dağıtıldığımızı,  anavatanda da parçalı olduğumuzu, özerk yönetimlerimizi ve  anavatanda da sayımızın ne denli az olduğunu, diasporasız bir anavatanın yeterince güçlü olamayacağını ve özetle; anavatandan uzak düşmüş olmaktan, parçalanmış olmaktan kaynaklanan sorunların ancak anavatanda bütünleşerek çözümlenebileceğini yani çözümün dönüş olduğunu söyledim. Beni çok dikkatle dinleyen bölge sorumlusu devrimci, gözleri fal taşı gibi açılmış Çerkes devrimcinin gözleri önünde  hiç ikirciklenmeden beni onayladı.  
 

Çünkü özgürdü.  
 

Çünkü çözümün dönüş olduğunu dile getirmek kendisine ek bir sorumluluk getirmeyecekti.
 

Örneğin özel konumunda en küçük bir değişiklik yapması gerekmeyecekti.
 

Öğrenimi çok kolay olmayan Rusça’yı öğrenmek zorunda kalmayacaktı.
 

Rusça’yı Türkçe gibi kullanılır hale gelemeyeceği için Türkçe ile yaptığı hararetli tartışmaların tadını, hazzını unutmak durumunda kalmayacaktı.
 

Türkiye’de öğretmen iken anavatanda öğrenci durumuna düşmeyecekti.
 

Sahip olduğu hukuk diploması, sadece üniversite mezunu olduğunu gösterir bir belge  konumuna düşmeyecekti.
 

Adı bilinir bir yapı firmasında önemsenen bir inşaat mühendisi ya da ünlü bir mimar iken mesleğini icra edemez duruma düşmeyecekti.

İktidarı değiştirebilmeyi umar, iktidarı değiştirmek için mücadele ederken hiçbir zaman iktidara gelemeyeceğini içine sindirmek zorunda kalmayacaktı...
 

Anadailini bilmiyor olmanın utancını sık, sık yaşamak durumunda kalmayacaktı.
 

...ve sayılabilecek ...ve kalbi sıkıştırabilecek daha bir çok şey...


Evet değerli arkadaşlar bizce sağlıklı değerlendirme, sağlıklı  çıkarım yapabilmeniz için, önce sizi bilinç altı bu baskılardan kurtaracak bir empati yapmanız, kendinize yabancılaşmanız gerekiyor.
 

Ya da tüm bu baskılara göğüs gerebilecek kadar yürekli olmanız...
 

Ne dersiniz?

Birinden birini başarabilecek misiniz?