SORUMLULUK - ELEŞTİRİ - ÖZELEŞTİRİ

08.10.2010

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             
Kişilerin olgular karşısındaki tutumlarını en çok neyin etkilediğini her düşündüğümde başat belirleyicinin hep sorumluluk duygusu olduğu sonucuna ulaşırım. Sorumluluk duygusu gelecek kurgumuzun da başat belirleyicisidir aynı zamanda. Gelecek kurgumuz da paradigmamızın, çoğun farkında olmadığımız psikolojik gözlüğümüzün belirleyicisidir. Dahası kesinlikle söylenebilecek olan halkın sorumluluğunu duymayanların gelecek kurgularının da olmadığıdır.

Gelecek kurgusu olmayanlar da yazarken, eleştirirken çalakalemdirler. Özlemlerini gerçekrmiş gibi dile getirmekte hiç sakınca görmezler. Çünkü dönüp geriye bakmayacaklardır, yanlış değerlendirmelerini unutacak, anımsamayacaklardır. Böyleleri için önemli olan, gerçekçi bir amaç belirleme ve amacı gerçekleştirme çabası değil, hep gündemde kalma, önde olma çabasıdır. Sorumluluğunu duydukları gelecek kurguları olmadığı için de yanılgılarının ortaya çıkmasını sorun edinmezler. Kendilerinin de inanmadıkları yeni yanlış değerlendirmelerde bulunacak, başkalarını çalakalem eleştirmeyi sürdüreceklerdir. Böylelerinden “yanılmışım” sözcüğünü duymanız olanaksızdır. Dünü anımsatanlardan da hiç ama hiç hoşlanmazlar. Çünkü önemli oldukları, önder oldukları sanrılarını sürdürebilmelerinin yöntemidir geçmişi unutmak, kendi başarısızlıklarından başkalarını sorumlu tutmak.

Yakın tarihimiz bunların örnekleri ile dolu biliyorsunuz. Yayınlarımızı şöyle bir taramak savlarımızı kanıtlamak için yeterli olacaktır. Hem kanıt bulmak için çok eskilere gitmeye de gerek yoktur. Çünkü dünya artık çok hızlı dönmekte, olaylar çok hızlı gelişmektedir. Öyle ki çağımız gelecek kuşakların “hızlı değişim çağı” olarak adlandırabilecekleri kadar hızla değişmektedir.

Şöyle bir düşünün daha dün herkeslerin dilinde değil miydi Kafkas Halkları Konfederasyonu. Gelecek kurgusu olmayanlar ya da gelecek kurguları gerçekçi olmayanlar ne umutlar bağlamışlardı konfederasyona bir anımsayın. Oysa bırakın tüm Kuzey Kafkasya Halklarının birliğini, köklerinin aynı olduğu kimseler tarafından yadsınamayan Adige ve Abazaların bile kader birliği yapabileceklerinden kuşku duyulmuyor mu bugün?

Kuzey Kafkasyalılar Kültür Derneği dergisi “Yedi Yıldız”ın Ocak 1994 birinci sayısında yayımlanan ekteki yazı, bu savlarımızın kanıtlayan belki de en güzel örneklerinden biri:

“KUZEY KAFKAS HALKLARI KONFEDERASYONU

Kuzey Kafkas Halkları Konfederasyonu diasporanın gündemine ağırlıklı olarak 14 Ağustos 1992 de Abhazya'nın Gürcistan tarafından işgalinden sonra girdi. Ancak algılanma biçimi milis kuvvetinin ötesine geçemedi. Bu yetersiz bir tanımlamadır ve beraberinde belli potansiyel tehlikeleri getirmektedir. KKHK'nin Abhazya direnişindeki konumu, diğer Kuzey Kafkasya Cumhuriyetlerinin iç politikasında oynadığı ve bundan sonra oynayacağı rol, dolayısıyla diasporanın anavatanla ilişkilerindeki belirleyiciliği daha analitik bir bilgilenmeyi şart kılıyor.

1989 da kurulan Konfederasyonun üç işlevi vardı. Kuzey Kafkas halkları arasında ekonomik, sosyal, kültürel işbirliğini pekiştirmek; Kuzey Kafkas halkları arasında olası anlaşmazlıkları barış yoluyla çözüme ulaştırmak; dış saldırıya karşı ortak savunma sistemi geliştirmek.

Bu bağlamda KKHK sadece bir askeri güç değildir, önceden belirlenmiş üç işlevinden birisini yerine getirmiştir. Konfederasyonu, gönüllülerin spontane oluşturduğu bir örgüt gibi görmek yanlış olacaktır. Gönüllüler KKHK tarafından seferber edilmiş ve Abhazya'ya gönderilmiştir. Abhazya'-daki özgürlük savaşında, KKHK meşruluğunu ve popülaritesini kanıtlamıştır; tüm Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerinden binlerce gönüllü ve insani yardım ile Abhaz savaş göçmenlerinin barındırılması bunun örnekleridir. Abhazya'ya desteğin resmi yönetimler yerine halk örgütlenmesi KKHK den gelmesi meşruluk adına ibret verici değil mi? Resmilik ile meşruluğu ayırmak gerekiyor ve resmi olmak meşruluk anlamına gelmiyor. Abhazya örneğinde bir daha kanıtlanmıştır ki otohton halkların ve Kuzey Kafkasya davasının meşru temsilcisi Konfederasyondur. Temenni etmemekle beraber çıkabilecek yeni bir krizde Konfederasyon görüşmelerde taraf kabul edilmeli ve muhatap alınmalıdır. Konfederasyon ve otohton Kuzey Kafkas halkları içice geçmiş, ayrılmaz hale gelmiştir. KKHK'nun, Abhazya'ya yardım çağrısına kitlelerin yanıt vermesiyle so-mutlanan meşruluğu halkın iradesini yansıtmasından kaynaklanıyor. Yani Kuzey Kafkasya'nın birliği, özgürlüğü ve neo-dönüş.

KKHK gücünü yerel yönetimler -Ardzınba ve Dudayev hariç- gibi Moskova'dan değil halktan ve tarihten alıyorlar. KKHK'nin iç politika odağı olması kaçınılmazdır. Ekonomik liberalizasyon peşinde koşan eski sosyalist yerel yönetimler siyasi liberalizasyona izin vermeye mecburdur. KKHK'nin iç politika odağına dönüşmesinin temel dinamiğinin bir ayağı halk iradesinin temsilciliği ise diğer ayağı yerel yönetimlerin Konfederasyonu rakip hatta düşman olarak konumlandırmalarıdır. Birlik, özgürlük ve neo-dönüşü savunan KKHK'nu tehdit olarak algılayanların iyi niyeti ve güvenirliği sözkonusu değildir ve o noktada siyasi misyonun başlaması zorunluluktur.

Diaspora ile KKHK arasındaki bağlantı nedir? Atalarının sürgün yoluyla terkettiği Kafkasya'da hakkı olan diasporanın anavatanına geri dönüşü ne yazık ki pratikte kolay değildir ve iç politika ihtilafı haline getirilmiştir. Kafkasya ile diaspora arasındaki engel de bedenen Kuzey Kafkasyalı kalben emperyalist yerel yönetimlerdir. Bu unsurların dönüşe duyarlı hale getirilmesi, sadece parayı, paralıları veya Kaf-Der erbabını değil, Kafkasya'nın diasporadaki tüm evlatlarını anavatanlarına çağıran KKHK'nin güçlenmesine bağlıdır KKHK dönüşü kolaylaştı rırken dönüş yoluyla nüfusun artması da KKHK'yi güçlendirecektir. Demografik profilin lehte olduğu cumhuriyetlerde KKHK'nin daha kuvvetli olduğu saptanmış bir gerçektir.

KKHK sadece dönüş yapacak diaspora unsurlarını ilgilendirmiyor. Yaşamını anavatan dışında sürdürecek insanlarımızdan ulusal kimliğine duyarlı olanlar da birleşik özgür Kuzey Kafkasya tercihini yapacaklardır.

Bu noktada Kuzey Kafkasya yönetimleri içinde iki prototiplemeye dikkat çekelim. Bir yanda Sovyet Rus aparatı dışından gelen halkın iradesini yansıtan, doğal yönelimi bağımsızlık olan, Kuzey Kafkasya birliğini savunan, dönüşü teşvik eden, Konfederasyon ide ve örgütünü destekleyen Ardzınba ve Dudayev diğer yanda ise dün sosyalist bugün Rusçu, varoluşunu halk iradesi yerine Moskova desteğine bağlamış, Kuzey Kafkas halklarını Rusya olmadan geçinemeyecek ilkel kabileler gibi gören koloniyal bakışa sahip, siyasi totaliterlikle ekonomik liberalizasyonu bağdaştırma fırsatçılığı sergileyen, Sovyet avantalarının sona ermesinin ardından yeni hatırladığı diasporanın kendisini değii parasını isteyen öbürleri var.

Diaspora Kuzey Kafkasya iç politikalarında tavır koymalıdır. Sadece Kafkasya'da yaşayan soydaşlarının esenliği değil kendi geleceği adına da. Çünkü diaspora anavatanında söz sahibidir ve ilişkilerin sağlam temele oturması iç dengelerin dönüşmesine bağlıdır. Diasporanın varlığı Kafkasya'da umut ve kimliğin yaşamasına, bu unsurların yaşaması birlik özgürlük söylemine bağlı olduğuna ve bu söylem de KKHK tarafından savunulduğuna göre diasporanın doğal bağlaşığı Konfederasyonudur.”

Günümüz gerçekleri ile yazıyı yeniden değerlendirmek, yazarın öngörülerinin ne denli temelsiz, savlarının ne denli boş olduğunu ortaya koyacaktır. Ayrıca bilinmeli ki yazı, koşullar değiştiği için gerçeklere bu denli uzak düşmemiştir. Yanılgı ilk günden beri Kafkas Halkları Konfederasyonu gerçeğinin anlaşılmamış olması, örgütün olduğu gibi değil, dilendiği gibi görülmüş olmasıdır. Öyle ki uyarılarda bulunanlar neredeyse “hain” ilan edilmiştir.

Gelişen olaylar ve günümüzde artık kendisinden hiç söz edilmemesi tamamen unutulmuş olması, Konfederasyon’un yazıda anlatıldığı gibi tüm halkları kapsayan, ordusu olan, muhatap alınması gereken bir örgüt olmaktan çok Rusya Federasyonu derin devletinin yönlendirdiği, amacı doğrultusunda kullandığı ve görev tamamlandıktan sonra kenara ayırdığı bir örgüt olduğunun kanıtı değil mi?

Peki bu durumda, Konfederasyon’un ne olup ne olmadığını doğru algılamayanların, Konfederasyon’u Kuzey Kafkasya’yı birleştirip bağımsızlığa kavuşturacak bir örgüt olduğu sanısına kapılanların, çevrelerine genç kuşaklara bu sanıyı bir gerçekleşebilecek bir umut gibi sunanların özeleştiride bulunmaları gerekmez mi?

Eski yeniyetmelerin de yakın geçmişte yaşananlardan, kendi deneyimlerinden ders almaları, yakın gelecekte unutulacak söylemlerde bulunmaktan, manifestolar yayımlamaktan kaçınmları gerekmez mi?

Üzücüdür ki yanılan ya da bilerek yanlışı savunanlar gerekenin tam tersi davranışta bulunuyorlar. Dün ne söylediklerini ne yaptıklarını başkalarından önce kendileri unutuyor ve unutturma çabasına giriyorlar. Böyle olunca da söylem ve eylemleri sürekli çelişiyor.

Uzun söze ne gerek, adını üç kez değiştiren örgütün hiçbir dönemde yer almayan “Kuzey” sözcüğü örgütün adına eklemlenebiliyor. Gönüllülere ilk çağrıyı yapan, yönetim kurulu üyeleri ilk gönüllü grubunda yer alan DÇB’den, gönüllüler bağlamında hiç söz edilmeyebiliyor. Anavatan sorunlarının uzaktan kumanda ile çözülebileceği savunulabiliyor. Turistik ziyarette bile bulunmayanların anavatan uğruna büyük bedeller ödeyebilecekleri sanısına, kendilerinin inanmadığı sanıya bizlerin inanması bekleniyor. Sadece eleştirmek, olumsuzlukları irdelemekle sorumluluktan kurtulunamayacağı, bilginin, birikimin, olanağın, yetkinin sorumluluğu daha da büyüttüğü hep anlamazdan geliniyor.

Oysa sadece olumsuzlukları dile getirmek, daha iyiye değişim için görev yüklenmemek, temelleri gerçekçi olmayan önerilerde bulunmak sorumsuzuluğun ta kendisi değil midir? Ve bizce genç kuşakların doğruyu yanlıştan ayırabilmelerinin ilk adımı da eleştirmekle yetinmenin sorumsuzluğun ta kendisi olduğunu içselleştirmeleri, dile getirilen çözüm önerilerini sorgulamalarıdır.

Asıl ilerleme gençlerimizin, çözüm önerilerinde bulunanlara ne kadar süredir bu çözüm önerisini benimsedikleri, önerilerini doğru bulmaya başladıkları günden bu yana ne gibi çalışmalarda bulundukları, öneriyi nasıl kimlerle gerçekleştirecekleri sorularını sormaya başladıklarında gözle görülür elle tutulur olacaktır.

Bu günler de uzak değildir. Üçüncü dalganın ayak sesleri artık daha bir nettir. Ve hiç kuşkunuz olmasın önümüzdeki günler gelecek kurgusu olanlarla olmayanların, sorumluluk duyanlarla duymayanların, sadece laf üretenlerle iş üretenlerin ayıklandığı günler olacaktır.