ESKİ YENİYETMELER  -2

27.07.2010

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             
Eski Yeniyetmeler”i, özeleştiri yapmadıkları, doğruyu söylemedikleri, laf salatası yaptıkları, samimi olmadıkları için gündeme getirdiğimi anlamak istemeyenler de varmış. Doğrusu, saçmalıklarını çeşitli platformlarda yanıtlamaktan usanmadım da değil. Ancak kendileri “yenilen güreşçi güreşe doymazmış” örneği, kendi bildiklerini okur, bilmediklerini de bildik edalarla yazarlar da yazarlar. Bu arada, özellikle de dönüşü ve DÇB’yi eleştirirken sapla samanı da karıştırırlar... Dönüşü, dönüşün kendi ilkeleri, DÇB’yi, DÇB’nin kendisine biçtiği misyon üzerinden değil, kurguladıkları bir dönüş ve düşledikleri bir DÇB’yi eleştirir, gülünç durumlara düşerler.

Örneğin:

Anavatana dönüşü ancak ve ancak, cumhuriyetlerimiz ve ilgili ülkelerin katkılarını hem de muhalefet yaparak değil diyalog ile gerçekleştirebileceğini, sadece Rusya Federasyonu’nun değil Çerkes'in yaşadığı tüm ülkelerin yasalarına uyacağını kuruluşundan bu yana bangır, bangır bağıran DÇB’yi muhalif politika yapmadığı için eleştirirler.

Aynı kişiler, ancak gizli örgütlerin, partilerin üstlenebileceği bir misyon yükledikleri DÇB’yi hem bu misyonu yerine getirmediği için, hem de genel kurullara dileyen herkesin katılımına izin vermediği, konuşma hakkı vermediği için eleştirirler. Çünkü örgütlenme üzerine sayfalar dolusu yazsalar da örgütçülükten en azından koşullarımıza uygun örgütçülüğe uzaktırlar.

Sorumlulukları (!) da üretmek değil üretme çabası içinde olanları eleştirmektir. Hep sorar, ancak sorulanları ya hiç yanıtlamaz ya da yandan yanıtlarlar. Toplum önünde verdikleri sözlerin yerine getirilmediğinin anımsatılmasını sevmez, anımsatanlara kızabilirler.

Örneğin “şu oturma başvurusu kampanyası açmış olanlar nerede” dersiniz. Yandan yanıt; başvuruların çok zorlaştırıldığıdır. Üstelik bunlar; başvurular zorlaştırıldığında -ki gerçek değil üç günde başvuru yapılabiliyor- oturma izni başvuru kampanyasından vazgeçebilenlerin, söke söke haklarını alabileceklerine, “Bağımsız Çerkesya’yı” gerçekten amaçladıklarına inanılacağını umacak kadar naifdirler.

Başvurunun nasıl zorlaştırıldığını da açıklamazlar nedense. Kota mı yetmemiş, başvuru belgelerinin alımında mı sorun çıkmış, belgeler alınmış ta süresinde mi yanıtlanmamış ya da başvurular geri mi çevrilmiş benzeri hiç ama hiç bir açıklama yapmazlar. “Başvurular zorlaştırıldı” gerekçesi ile, başvuru konusunda hiçbir çalışmaları olmadığını, kampanyayı sadece sanalda açtıkları gerçeğini örtebileceklerini sanırlar.

Bir Ağustos Dönüş Bayramı’na, hani gruplar halinde katılacaktınız. İşte on ikinci Bir Ağustos’u kutluyoruz nerelerdesiniz'' dersiniz, bütün Çerkesleri bir araya getirecek ciddi (!) bir örgütlenme peşinde oldukları için olsa gerek duymaz, yanıt da vermezler.

Eski Yeniyetmeler” başka ülkelerin, başka halkların sorunlarını değerlendirirken alabildiğine gerçekçi olmalarına karşın, sıra kendi olayımıza geldiğinde gerçeklerden kopar, hamaset yaparlar.

Yıllarca dillerine pelesenk ettikleri, benim halen de temel doğrularımdan biri olan “somut koşullara göre somut çözüm” ilkesini hiç anımsamazlar.

Güya her şeyleri görüp kavradığı, anladığı halde yıllarca uyumuşken
-uyumadığını belgeleyebilirlerse sözümüzü geri alırız- hangi dürtü ile bilinmez birden uyanan ve kulağımıza çalındığı kadarı ile de gençler arasında bayağı heyecan uyandıran, dönüşçü değil “dönüşçülük yandaşı” sayın İmdat Kip’in yazdıklarını “olmayacak duaları” serisini noktaladığında irdelemeyi düşünüyorum. Ancak bu arada sayın Kip ve Kip’ın yazdıklarını sorgulamadan gerçek kabul edenlere, DÇB’nin ne olduğu ne olmadığı, DÇB tarihinde 1995’in önemi, rahmetli Kalmık Yura’nın ne gibi olumlu gelişmelere imza attığı, hangi konularda devlete ne kadar muhalif olduğu, Abhazya sorununda gösterebildiği “muhalif etkinliği” Çeçen sorununda neden gösteremediği, ordular kurmuş olan Kafkas Halkları Federasyonu’nun neden ve nasıl yok olduğu, gibi konularda biraz fikir jimnastiği yapmalarını öneriyorum. Gerçekçi yaklaşılabilir nesnel olunabilirse sonuçların hiç de kendi sandıkları gibi olmayacağı ve kendileri için çok şaşırtıcı olacağından da eminim.

Sayın Kip ve alkışlayıcıları düşüne dursun bu yazıda sayın HABRAÇÜ Murat Özden’in yazdıklarına şöyle bir göz atalım diyorum.

Murat Bey benim sevdiğim bir arkadaş. Yazıya “Sevgili Murat” diye başlamadıysam eğer, Talebe bana yasakladığı içindir. Sayın Özden’i gerçekten severim, içeriğine katılmasam da Çerkes ulusal sorununu irdeleyen bir kitap yazdığı ve çok zor bir dönemde bunu yayımlayabilme yiğitliğini gösterdiği için. Severim bu kitap için kendisine ödetilen bedelden yakınmadığı için. Bir de çok, gerçekten çok takdir ederim, dönüşçü olmadığı halde dönüşe çok büyük katkılarda bulunduğu için. Evet, ayrı bir yazı konusu yapmayı düşündüğüm, döneminin en çok okunan haftalık dergisi “Nokta”nın “Çerkesler Kafkasya’ya Dönüyor” kapağının ortaya çıkmasında büyük emeği olduğu için. Ancak tüm bunlar sorumluluklarımızı yerine getirmeyi, yanlış bulduklarımızı dile getirmeyi engellememeli değil mi?

Eh bu kadar yakından tanıdığım ve sempati duyduğum birini çok resmi olarak eleştiremeyeceğim için Telebe’yi de kızdırmayı göze alarak izninizle kendi tarzıma dönüyorum.

Sevgili Murat “Çerkeslerin Ulusal Politikası ve Örgütlenme Üzerine (1)” başlıklı yazını gel bir de birlikte okuyalım:

Geçen yazımızda “Çerkesler için zaman en kötü ilaçtır, zamana karşı bir yarış içerisinde örgütlü mücadelemizi başlatmamız gerekiyor” demiştik.

Bütün benliğimle katılıyorum.

Hastalıklar ve travmalar için zaman en iyi ilaçtır denir. Ancak bu Çerkesler için maalesef en kötü ilaç. Çünkü zaman çok hızlı akıyor ve Çerkesleri hızla yok ediyor. Asimile ediyor. Şayet bizler bunu böyle seyretmeye devam edersek, uğruna mücadele edilecek Çerkes dili, kültürü ve ulusu kalmayacaktır.

Sanırım diasporayı demek istemişsindir sevgili Murat. Çünkü anavatan kesimi bugüne kadar koruyup, geliştirdiklerini sizlerin katkısı olmadan koruyup geliştirebilmiştir.

Buna karşı mücadele edelim deniyor. Her kafadan bir ses çıkıyor. Konuşuluyor ama iş yapılmıyor.

Ne yapmamız lazım?


Evet bakalım uzun zamandır görüşmediğimiz, yazışmadığımız, politikamızı konuşmadığımız sevgili Özden’in kafasından ne sesler çıkacak?

Herkes bunu soruyor.

Cevabı hem çok kolay, hem çok zor.

Cevabı çok kolay dedik. Gerçekten davasına inanan, bedel ödemeye hazır insanları bir araya getirip Çerkeslerin ulusal politikasını ve örgütlenmesini oluşturabilirsek işimizin kolay olduğunu göreceğiz
.”

Gerçekten çok doğru ama inandığı bir davası olmayan ve bedel ödemeye hiç niyeti olmayanların başkalarını bedel ödemeye çağıramayacakları da çok doğru değil mi ya da ulusal mücadelede bir kez bedel ödemenin yeterli olmadığını bilmiyor olabilir misin sevgili Murat? Geride bıraktığımız kısa olmayan sürede “ulusun yeniden inşası” konusunda kimselerin bilmediği çalışmaların mı var acaba?

Çok zor çünkü bugüne kadar laf ürettik iş üretmedik. Laf ebeleriyle oyalanıp yol alamasak işimiz zor.

Bak burada ayıp ettin sevgili Murat. Kendin ve çevren için bu doğru olabilir de... Ancak inan ki, görmek istersen eğer, laf üretenler yanında az da olsa iş üretenler de olduğunu ve siz laf ebelerinin iş üretenleri geçmişte olduğu gibi bugün de oyaladığınızı göreceksin.

Bir düşüncenin politika olabilmesi için asgari üç şart gerekmektedir:

1) Etrafında örgütlenilecek düşünce (ideoloji).
2) Bu ideolojiyi hayata geçirecek kadro.
3) Bu ideolojiyi hayata geçirecek araçlar. Örgüt (parti, cephe, dernek, şirket, vakıf...).

Eğer bu üç şart asgari koşullarda yerine gelirse bunun adı politika olur. Yoksa bu yazıda dergilerde ve sanal alemde çıkan yüzlerce yazıdan biri olarak kalır.

Yeni bir örgütlenme modeli önerirken bugüne kadar olan çalışmaları gözardı mı ediyorsun, diyenler olabilir.

Hayır, bugüne kadar olan birikimlerimizi muhafaza ederek, geliştirerek ve daha rantabl kullanarak yolumuza devam etmeliyiz.

Bugüne kadar söylenmiş olan her söz, yazılmış olan her harf, konulmuş olan her taş çok değerlidir.

Bugüne kadar davamıza ekmek veren herkes de çok değerlidir.

Peki söylenmemiş olan nedir?

Söylenmemiş olan, davamızı siyasallaştırarak muhataplarımıza (Rusya, Türkiye, Gürcistan, Ürdün, İsrail, Suriye, AB, ABD ve tüm uluslararası kuruluşlar) gerek demokratik yollardan, gerekse zor yoluyla anlatmak ve haklarımızı söke söke alacağımızı göstermektir.


Breh, breh, breh... Sevgili Murat, Türkiye’de kimliğini kabul ettiremeyenlerin, Çerkes olarak kendilerini tescil ettirme çabasına girişmekten korkanların, koca, koca ülkelerden haklarını söke söke alacaklarına gerçekten inanıyor musun? Peynir gemileri ne zamandan beri lafla yol almaya başladı diye sorsam alınır mısın?

Korkuyu yenmek işte budur!

Şimdi bir düşüncenin politika olması için üç şart gereklidir demiştik. Bunları irdelemeye başlayalım.

1) Etrafında örgütlenilecek düşünce (ideoloji):

Bugüne kadar söylenmiş her söz, yazılmış her harf, konulmuş her taş çok değerlidir dedik. Bunu dedikten sonra bugüne kadar ileri sürülmüş olan tezleri değerlendirelim.

Öncelikle Sovyetler Birliği'nin çöküp, Berlin Duvarı'nın yıkılmasıyla birlikte bütün ideolojiler de çöktü. Çerkeslerin söyleyegeldikleri tezler de yerle bir oldu. Yerlerine yenileri ikame edilemedi
.”

Bize göre bütün ideolojiler değil sevgili Murat, dönüş dışındaki bütün ideolojiler çöktü. Dönüşün ise hem olabilirliği hem de olmazsa olmazlığı daha net olarak ortaya çıktı. Bak senin de farkettiğin gibi Erhan da dönüşçü olmadı mı? Hem hanginiz dönüş dışında bir çözüm önerisi getirebildiniz. Benim senin yazıları okuduğum ciddiyette sen benim yazılarımı okumuş olsaydın, dönüşün çökmek bir yana nasıl gelişip serpildiğini de görecektin.

1. Tezimiz- Bağımsız Kafkasya idealiydi.

Yanlış anımsıyorsun sevgili Murat, söylem, “Bağımsız Kafkasya” değil “Bağımsız Birleşik Kafkasya” idi. Bildiğin gibi bu yaklaşımı biz, dün de inanılan bir tez olarak görmemiştik, bu gün de bir tez olabileceğini düşünmüyoruz. Dahası geçmişte bu tezi savunanların Kuzey Kafkasya’da bağımsızlık savaşları verilirken nerelere saklandıklarını da merak ediyoruz. Yeni bağımsızlıkçı biri olarak biliyorsan ne ala, bilmiyorsan da öğren lütfen. Bakarsın gerekebilir...

Komünizmin çökmesiyle birlikte mazlum milletlerin ayaklanıp bağımsızlığına kavuşacağı ve Kafkasya'nın da bağımsızlığına kavuşacağı üzerine kuruluydu bu tez. Ama Sovyetler Birliği'nin çökmesinden sonra bu sağlanamadı.

Ancak yirmi yıl önce bana 21 Mayıs'ta Taksim'den yürüyüp Rus Konsolosluğu'nun önüne gelip bağıracaksın deselerdi, herhalde kötü bir rüya gördünüz derdim.

Ancak 22 Mayıs 2010 tarihinde en sağcısından en solcusuna, en muhafazakarından en liberaline, dönüşçüsünden devrimcisine, Bağımsız Kafkasyacısına kadar samimi olan herkes Taksim Meydanı'nda toplandı.


Sevgili Murat, Taksim Meydanı gösterilerinin, Bağımsız Kafkasya tezini güçlendirebileceği havasına girmezden önce bir de TBMM önünde Çerkes olduğunuzun tescili anlamına gelecek etnik sayıma destek mitingi düzenleseniz. Böylesi bir miting bağımsızlık mücadelesini göze alacakları değilse de biraz daha yiğit olanları, samimi olanları tanımamıza yardımcı olacaktır.

Ne diyor Hapae Manifestom 2'de:

Her sürgünün kafasında olduğu gibi benim de zihnimde bir harita oluşuyor yavaş yavaş. Kabardey'i Adigey'e bir koridorla ve ve yine Adigey'i Tuapse'ye bağlayan başka bir koridorla Nalçik-Maykop-Tuapse hattında, kadim toprakların belki de beşte biri kadar bölümünü kapsayan bir federal bölge. Bağımsız olması şart değil (Neden?) ama şimdiki kaymakamlıklarla da olmaz.
"

Erhan kardeşim söylemeye sıkılsa da bağımsız Kafkasyacı olmuş.”

Sevgili Murat CC’de, bir tıkla: http://www.circassiancenter.com/cc-turkiye/yorum/nh/071_flash.htm erişebileceğin bir yazım var: “Flaş, flaş, flaş...” Bu yazıda belirttiğim gibi Rusya Federasyonu Çerkeslerin özellikle de Türkiyeli Çerkeslerin her istediğini yapmaya hazır. Sonucun daha iyi olması için araştırmalar da yaptırıyorlar sürekli. Ancak Erhan’ın yeterli bulduğu koridorlu çözüm önerisini duyduklarında, “doğrusu hiç düşünememiştik, neden olmasın” dediler... “RF derin devletinin ne düşündüğünü, sen nerden biliyorsun” gibi saçma bir soru sormazsın sanırım. Benim ne kadar derin olduğumu, derinlerle işbirliği yaptığımı duymamış olamazsın. İyisi mi sevgili Murat, sen Erhan’a yardımcı ol da kokmadan sıkılmadan asıl amacını söyleyiversin. Ne istediğiniz konusuna da bir karar verin artık Rusya Federasyonu için koridorların genişliğini belirlemek, Çerkesya’nın sınırlarını belirleyip bu sınırlar içinde Çerkeslerin çoğunluk olmasını sağlamaktan çok daha kolaydır çünkü.

Diasporanın her istediğini hemen yerine getirmek için neden hazır olduklarını mı sordun? Bunu artık tahmin edersin canım. Korkuyorlar Türkiye Çerkes diasporasından. İstediklerinizi gönüllü olarak vermezlerse, söke söke alabilecek kadar cesur, yetenekli ve de güçlü olduğunuzu biliyorlar artık. Laf aramızda ne denli keskin “gıyabi milliyetçi” olduğunuzu da...

Ancak bunun sıkılınacak bir tarafı yok. Bütün ulusal kurtuluş mücadeleleri bağımsızlığı hedefler. 68 ve 78 kuşaklarının solcularının en önemlisi sloganı "Bağımsız Türkiye" idi.

2010 yılının Çerkes Devrimcilerinin yurtseverlerinin, demokratlarının, milliyetçilerinin sloganı da pekala "Bağımsız Çerkesya" olabilir
.”

Yahu Murat’çığım genelde taraftar kazanmak isteyenler başarılı kişileri, kuşakları, politikaları örnek gösterirlerken sen kalkmış “Eski Yeniyetmeler” deyimimi haklı çıkartırcasına başarısızlıklarınızı örnek gösteriyorsun. Bu ne yaman çelişki böyle.

Anlaşılan size göre anavatan Çerkeslerinin “Bağımsız Çerkesya”yı amaçlamamalarının da tüm öngörülerinizin çökmüş olmasının da hiç önemi yok. “Halka rağmen halk için” diyen bir çizgiden geliyorsunuz ne de olsa.

2.Tezimiz- Dönüş çizgisi.

Dönüşçü arkadaşlarımız ve büyüklerimiz biraz yumuşamanın olmasıyla binlerce kişinin akın akın Kafkasya'ya döneceğini umuyorlardı ama maalesef beklenen dönüş olmadı. Gidenler ve hayalkırıklığıyla geri dönenler oldu.


Sevgili Murat, dönüş bizim sadece birinci değil tek tezimiz oldu. Hem neden bugün dahil hiçbir zaman benimsemediğin bir görüşü sahiplenir görünüp, bilmediğin konuları bilir gibi anlatırsın? Dönüşçüler, Sovyetler Birliği’nin yıkılacağını, yumuşama olabileceğini tahmin etmemişlerdi ki, politikalarını dönülebilir şartların oluşabileceği üzerine kurmuş olsunlar. Akın akın dönüleceğini düşlesinler.

Bunun böyle olmuş olması dönüşün bir gün olmayacağı anlamına gelmez.

Hah gözünü seveyim ne güzel de söyledin. Hem sizlerin ünlü örneklerinizden biri değil mi bozuk bir saatin de günde iki kez zamanı doğru gösterdiği gerçeği.

Yapılması gereken anavatanda oluşmuş çok değerli kültür birikiminin diasporaya aktarılarak bilinçlenmenin yaratılmasıydı.

Bak bu da yaman bir çelişki. Yani şimdi sen “Hapae’nin deyimi ile kaymakamlıklarımızın, boylarına poslarına bakmadan milyonların bilinçlenmesi için zorunlu ve diasporadaki milyonların oluşturamadığı çok değerli kültür birikimi oluşturabildiğini mi söylemek istiyorsun. Türkiyeli Çerkeslerden daha büyük birikim sağlamışlarsa eğer biraz ayıp etmemişler mi? Hem çoğu üretime, salt Rusların hoşuna gitmek amacı ile bir çarpıtma eklemiyorlar mı? Sonra Çerkes onurunu nasıl gözardı edersin? Diasporanın onur timsali sayın Hapi bundan alınmaz mı?

Bugün Türkiye’de 91 adet Çerkeslere ait (tüm Kuzey Kafkasyalılar) kurum mevcuttur. Dernekler, vakıflar, konfederasyonlar, spor klüpleri dahil.

Her bir kurumun 200 üyesi olduğunu varsayarsak 18-20 bin üye yapar. Bu derneklerin tüm üyeleri dönse de Kafkasya'da bir yekun teşkil etmiyor.


Sevgili Murat, bu sayılar Kafkasya için de çok önemlidir inan. Bu kadar kişinin dönüşlerini sağlayabilirsen eğer, sorunu çözülmüş bil. Bu sayıdaki bir dönüşle emin ol, Türkiye’deki milyonlar daha bir güçlenirler.

Ancak dönüşlerini sağlayamayacağınızın zaten bilincinde olduğumuz için bu çok değerli yirmi binleri çok kolay testlerle sınayın derim. Hayır etnik sayıma destek mitingi gibi çok küçücük bedeller ödemeyi gerektirebilecek eylemlerle değil. Yayımlanan dergilere abone olmak gibi, derneklere üye olmak gibi, üyelik aidatlarını zamanında ödemek gibi, anavatanı turist olarak ziyaret etmek gibi hiç bedel gerektirmeyen konularla sınayın.

Sahi sen anavatanı görmüş müydün Murat?

En azından ben buradayken gelmiş olamazsın. Görecek kadar merak etmemek ile anavatanın bağımsızlığı için bedel ödemeye, hem de büyük bedeller ödemeye, haklarınızı yedi düvelden söke söke almaya hazır olmak nasıl bağdaşır, buna kimler inanır sevgili Murat.. Yapma Allah aşkına, yakışmıyor sana...

Ama diasporadaki bütün kurumlar çöker. Çerkes meselesinin çözüm noktası diasporadır ve Türkiye'dir. Öncü ve bilinçli kişilerin dönmesi Türkiye'deki 6 milyon kişinin kaybedilmesi demektir.”

Dönüşçü olmayan birinin dönüşün ruhunu kavrayamayacağını açıklayabilme olanağı verdiğin için teşekkür ederim sevgili Murat. Dönüşçüler, Türkiye’deki milyonların kaybedilmemesi için, anavatana yerleştikten sonra da öncü ve bilinçli kalabilecek kişilerin en kısa sürede anavatana dönüşünü gerekli görür. Değişmez ilkemiz “mümkün olan en kısa sürede en çok sayıda insanın sağlıklı dönüşünü sağlamaktır.” Ayrıca yetersizlikleri her platformda dile getirilirken, yetersiz oldukları için yeni örgütlenmeler gerektiği yazılıp dururken dernekleri altı milyonun kaderi olarak algılaman da ilginç değil mi? Bak bu konuda “Talebe” ile anlaşabileceğini sanmıyorum. Zaten örgütçülüğü ondan daha iyi biliyormuş gibi yazıp durmana kızmıştır da...

Ama bu 20 bin kişiyi kadro haline getirip dernek duvarları arasında oynanan bir oyun olmaktan çıkarıp, Çerkesliği, işçilerin, köylülerin yoksulların da meselesi haline getirip, milyonları harekete geçirebilecek bir duruma getirdikten sonra mı konuşsak dönüşü?

Bu öneriyi, dönüş karşıtlığının yeni versiyonu olarak algılarsam kızmazsın değil mi? Hem bu öneri “önce devrim sonra ulusal haklar” eski yaklaşımınızı andırmıyor mu? Bu yaklaşımın çöktüğünü sen kendin de itiraf etmedin mi?

Yahudilerin anavatanlarına dönüşü ve bir devlet kurabilmeleri 2 bin 500 yıl almıştır ve inanılmaz mali kaynaklar seferber edilmiştir. Bu mali kaynakları harekete geçirmek için de kafa yorsak olmaz mı?

Kendinizi kiminle kıyasladığının sanırım farkında değilsin. Öküze özenen kurbağa gibi olamayın sakın. Tüm dünya güçlerini kendi çıkarı için kullanabildiğine inanılan bir halk ile geçmişte dünya güçlerinin oyununa geldiği tescil edilmiş, günümüzde de oyuna gelmeye meyyal bir halk....

Hapae kardeşim ne demiş Manifestom 2'de:

Bir de bahsettiğim coğrafyada demografiyi hiç olmazsa %50'ye getirecek diasporadan ciddi bir nüfus hareketi"

Erhan hem bağımsız Kafkasyacı hem de dönüşçü olmuş.


İşte ayrı düştünüz. Ne olcek şimdi?

3. Tezimiz- Yaşanılan ülkelerdeki demokrasi ve devrim mücadelesinde yer alarak ulusal kimliğin ve hakların kazanılmasını savunanlar.

Özellikle 78 kuşağında buna inanan çok sayıda Çerkes Devrimcisi mevcuttu.


Külliyen yalan.


Çerkes devrimcisi hiç olmadı.

Çerkes ana-babaan doğma devrimci çoktu elbetteki. Hatırı sayılır konumları da oldu ama bunların hiçbirinin Çerkesler için bir gelecek kurguları yoktu. Sen de çok iyi biliyorsun ki, Çerkes sorununun çözümü konusunda anlaşamadıkları için değil, Kürt sorununa bakış açıları farklı olduğu için birbirine kurşun sıkabilen farklı fraksiyonlarda yer aldılar. Nerede inanan Çerkes devrimcilerinin programı. Bu programı üyesi oldukları hangi grubun programına eklemleyebildiler. On iki Eylül darbesinden sonra nerede saklandı bu ulusal kimlik ve hakların kazanılmasını savunan Çerkes Devrimciler. “Bir göründün bir yok oldun, serap misali” şarkısını anımsatan günümüz Demokrasi İçin Çerkes Girişimcileri” gibiydi bence sözünü ettikleriniz...

Ama Sovyetler Birliği'nin çürüyerek çökmesi, Çin üzerinden dünyanın en acımasız emek sömürüsü yapılarak bütün dünya emekçilerinin yoksullaştırılması, ideolojik anlamda her şeyi altüst etmiştir.

Bütün dünyada sosyalist bir devrimin olacağına inanan sol kesimin tezi tamamen belirsiz bir tarihe ertelenmiştir. Fakat yaşadığımız dönemde demokrasi nispi de olsa genişlemiştir. Geçmişte suç olan birçok şey artık suç değildir. Yasal anlamda kullanabileceğimiz birçok hakkımız olmasına rağmen kullanamıyoruz.


İşte sadece Türkiyelilik çemberini kıramamışlar için çok doğru bir söz. Ancak dönüşün yasal haklarını kullandığını, kullanmaya çalıştığını, kullanılması gereğini vurguladığını, daha olumlu yasalar önerdiğini, kabul ettirmeye çalıştığını görmezden gelmişsin yine. Görülmesi, anlaşılması,kavranması, içselleştirilmesi gereken, Türkiye’deki yasal hakları kullanmaktan aciz bir topluluğun, yedi düvelden söke söke hak alma eylemlerine hiç girişmeyeceği, gelecek kurgusunun bu safsata üzerine kurulmaması gerektiğidir.

Çerkeslerin Türkiye'nin AB'ye girmesini, Rusya'nın demokratikleşmesini beklemeye tahammülleri yoktur. Birçok platformda sağ görüşlü insanlarımızla, sol görüşlü insanlarımızın Çerkeslik ortak paydasında birlikte hareket edebildiklerini görüyoruz.

Bu son derece önemli bir gelişmedir.

Yani bu güne kadar Çerkes halkının ürettiği üç çizgi, üç tez ortak hareket etmeye başlamıştır.


Allah korusun... Diğer iki çizgi ile birlikte olmak dönüşün temel ilkelerine aykırıdır. Dönüşçüler değil ancak dönüşçülük oynayan “dönüşçü yandaşları” sizlerle birlikte olabilir. Çünkü dönüşün ilkeleri sapasağlam ayaktadır. Bu ilkelerden uzaklaşan da artık dönüşçü değildir.

İşte bu üç tezi birleştirerek "Çerkes ulusunun yeniden inşası projesi" politikasının söylemini başlatıyoruz.

Ancak, içinde tohum olmayan yumurta ne kadar ısıtılırsa ısıtılsın, hangi tavuğun altına konulursa konulsun, civciv çıkaramaz.

Çerkeslerin de şartları ne olursa olsun, demokrasi de gelse, sosyalizm de gelse AB'ye de girilse, Rusya demokratikleşse de örgütlü yapıları olmadığı takdirde hiçbir şey yapabilmeleri mümkün değildir. Zamanın Çerkesler için çok kötü bir ilaç olduğunun bilinci ile mümkün olan en kısa sürede kadrolarını ve örgütlerini çıkarmalıdırlar.


İşte yine sana yüzde bin katlığım büyük bir laf. Gerçekten koşullar ne kadar elverişli olursa olsun tohumu olmayan yumurtadan hiç civciv çıkmayacağı gibi bence sizlerden de ne kadro olur ne de örgüt. Çünkü ulusal mücadelenin tohumu “gelecek kurgusu'' geçmişte sizlerde hiç olmadı bugün de olduğunu sanmıyorum.

Gelecek yazı kadro meselesi, Daha sonraki yazı örgüt ve örgütlenme üzerine, daha sonraki yazımız ise politikamızın ana hatları üzerine olacaktır.

Diğer yazıların için de söyleyeceklerim olacak sevgili Murat.

Sağlıcakla, anavatanda görüşmek dileği ile...