POLİGRAF - YALAN MAKİNESİ

04.07.2010

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             
Hakan Aksay'ı "rusya.ru" sitesinde tanıdım. Görüşlerini önemsediğim
değerli bir gazeteci. 26 yılı SSCB/Rusya'da olmak üzere tam
yirmi sekiz yıl yurt dışında çalıştıktan sonra Türkiye'ye dönmüş. Sayın
Aksay'ın, sitedeki 31 Ağustos 2009 günlü veda yazısının başlığı bir ölçüde anavatana dönebilme şansını yakalayabilenlerimizin duygularını yansıtıyor gibi geldi bana:

"Rusya'yı yüreğimde taşıyarak Türkiye'ye dönüyorum."

Gerçekten yoğunluğu farklı da olsa her birimiz doğup büyüdüğümüz,
aşını-ekmeğini yediğimiz, eğitimini aldığımız diaspora ülkemizi
(Türkiye'yi, Suriye'yi, Ürdün'ü... ) yüreğimizde taşıyor, ülkenin
sevincini tasasını paylaşmıyor muyuz? Halkımızın yararına olacağı
bilinciyle diaspora ülkelerimizin Rusya Federasyonu ile ilişkilerinin
gelişmesine, pekişmesine gücümüz ölçüsünde katkıda bulunmuyor muyuz?

Sayın Aksay şimdilerde "Birgün" gazetesinde "Acaba" adını verdiği
köşesinde yazıyor. Yönetimin Stalin heykelini kaldırmasını
anlamlandırmanın Gürcistan halkı için zor olduğunu dile getirdiği 03
Temmuz 2010 günlü köşe yazısındaki yaklaşımı da ne kadar gerçek ve bize de yakın:

"Gürcüler açısından bu zorluğun önemli bir yanı da, bugünün 'tartışmalı' cumhuriyetleri Abhazya ve Güney Osetya'nın, zamanında
Gürcü kökenli Sovyet liderler Stalin ve Ordjonikidze tarafından
Gürcistan'a hediye edilmiş olmasıyla ilişkili" yazının, "dağarcık"ın kurgusuna yardımcı olan ve konumuza neredeyse bire-bir örtüşen bölümü ise sayın Aksay'ın "poligraf-yalan makinesi"nin kullanımına ilişkin önerisi:

"Aslında yalnız sporda değil, politikada da teknoloji daha fazla uygulanmalı.

Sadece topun kaleyi geçmesi değil, politikacının söyledikleri de
teknolojiyle ölçülmeli. "Vücut dili" analiz edilmeli, daha önce
söyledikleri anında ekrana getirilmeli. Varsa yalanı ya da geçmişten
farklı bir söylemi, ilgili bölüm anında tekrar tekrar gösterilmeli. Ve
"balık hafızalı" toplumlara teknolojik yardım yapılmalı.

Bu kadar da değil. Siyaset ve devlet adamlarının konuşmaları (hiç
olmazsa seçim dönemlerinde) poligraf ile denetlenmeli. Yani "yalan
makinesi" kullanılmalı.

Ayıp mı olur? Olsun!

Ülkelerin kaderini etkileyen şahsiyetler, bu kadarcık sıkıntıya
katlanıversinler!"

(...)

Biz sayın Aksay'ın görüşüne katılmakla kalmıyor, daha güzel bir
gelecek için; halkımız adına, halkımız için, anadilimizin yaşatılıp
geliştirilmesi için, uluslaşmamız için, özetle halkımızın mutluluğu
için söz söyleyenlerimizin, yazanlarımızın, örgütlerde sorumluluk
alanlarımızın, etkinliklerde bulunanlarımızın mutlaka ama mutlaka
poligraf-yalan makinesi ile denetlenmemizi gerekli görüyor, zorunlu
buluyorum. Halkımızın kaderini belirlemeye soyunmuş, bedel ödemeye hazır şahsiyetlerimiz de bu uğurda ölümü bile göze aldıklarına göre bu kadarcık sıkıntıya katlanacak, kendilerine olan güvenle de poligrafi-yalan makinesi ile denetlenmekten kaçınmayacaklardır.

Hazırlayacağımız sorular ve bu sorulara verilecek yanıtların
poligrafi-yalan makinesi ile denetlenmenin ilk adımı olabileceğini
düşünüyor, sorular için yardımlarınızı katkılarınızı diliyorum.

Böylece soruları gelecek yazıya bıraktığımıza göre bu yazıyı yine
sayın Aksay'dan bir alıntı ile noktalayalım:

"İyice uzatmamak için, konuyu "ABD'nin en zeki Başkanı" ile ilgili bir
fıkrayla bağlayayım:
Bush, yeni geliştirilen yalan makinesini kendi üzerinde denemek ister.
Başkan'ı makineye bağlayan uzmanlar son açıklamaları yapar:
- Sorularımıza dürüst cevap verirseniz yeşil, yalan söylerseniz
kırmızı ışık yanacak. Anladınız mı sayın Başkan?
- Elbette anladım.
Kırmızı ışık yanar!.."