“DEMOKRATİK ÇERKES GİRİŞİMİ” VE POLEMİK MECBURİYETİ...

12.01.2010

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             

Sevgili Erhan,

Ben bu girişim konusunun noktalandığını sanıyordum. Keşke yanıtlamak zorunda kalacağım yazıyı yazmasaydınız. Neden yazdığınızı da hala anlamış değilim. Bir kez girişime neden ve niçin karşı olduğumu en açık şekli ile defalarca yazmış olmama karşın “Hatam’ın ne demek istediğini anlama çabasına” girişiyorsunuz.

Türkiye’de demokrasinin gelişmesini isteyip istemediğimi ya da bu olasılıktan korkup korkmadığımı anlayamadığınızı dile getiriyorsunuz. Dönüşün sevgi temelli olduğunu, karşılıklı iyi ilişkilerin dönüşü hızlandıracağını, dünya konjonktürü ve diaspora ülkeleri ile Rusya Federasyonu’ndaki değişim ve gelişimlerin dönüşü beslediğini, dönüşün Çerkeslerin yaşadığı ülkeler bir yana bölge barışına da olumlu katkısı olacağını sürekli olarak yazıp durduğu için eleştirilen Hatam’dan hareketle şu soruları sorabiliyorsunuz:

“Hatam dönüş hareketi adına kaygılanıyorsa eğer, ‘Dönüş’ Türkiye’de süren baskı düzenine güvenerek kurgulanmış bir hareket midir? Ülkeye demokrasi gelirse ‘Dönüş Hareketi’ çökecek mi yani? Bir baskı düzeninden başka bir baskı düzenine gitmek daha bir kolaydır, demokrasilerden baskı düzenlerine dönmek imkansızlaşır korkusu mu var yoksa?”

Daha sonra da meselenin ne olabileceğini yazıyorsunuz:
“Mesele şu olabilir. Biz bunları 34 yıl önce söylemiştik, siz ne geveliyorsunuz şimdi?”

Erhan kardeşim madem meselenin ne olabileceğini biliyordunuz, kuşku çağrıştıran çok sayıda soruya ne gerek vardı? Mesele sizin sandığınız -yoksa umduğunuz mu demeliydim- gibi ise eğer, gerçekten bana yakışmaz. Ancak değil. Yine de biz meseleye gelmeden önce size hiç yakıştıramadığım meseleye de temel olamayacak gerekçelerinize bir bakalım:

Sevgili Erhan, Yamçı’nın çıktığı günlerden bu günlere köprülerin altından çok sular aktığını, sayın Huvaj ile Yamçı yıllarında olduğu gibi birlikte olmadığımızı, sağır sultanın bile duyduğu bu gerçeği siz bilmiyor musunuz?

Ayrıca siz o günlerde birlikte olduğunuz kişilerle hala birlikte misiniz ya da  o günlerde birlikte olduğunuz arkadaşların imzalayacağı her metne bugün de imza koyabiliyor musunuz ki Fahri Huvaj’ın da imzalamış olmasını, girişimi benim de desteklemem gerektiğine gerekçe gösterebiliyorsunuz?

“Kaynak, dönüşçülerin resmi yayın organı Yamçı. Birleşik sayı 7-16 1976. “Nasıl Yapmalı?”

Dönüşçülerin ortak görüşünü kaleme alan derginin Genel Yayın Yönetmeni sayın Fahri Huvaj… İşte özünde güncelliğini koruyan yazının sonuç bölümü”  denmişken, “Nasıl Yapmalı” adlı yazının on yedi maddelik sonuç bölümünü nasıl bir bildiri imiş gibi algılayabiliyorsunuz? Adı geçen yazıda demokrasinin “de” sini yazmaktan kaçınmak bir yana, çok ciddi bir şekilde demokratik mücadeleden söz edildiğini nasıl unutursunuz?

Gelelim yazınızdaki temel yanlışlığa (çarpıtmaya demeye dilim varmıyor). Siz “Demokrasi İçin Çerkes Girişimi”ne ‘Demokrasi Girişimi’ diyerek girişime karşı oluşumuzun asıl gerekçesinin görülmesini engelliyorsunuz. Gerçekten eğer benim karşı çıktığım ‘Demokrasi Girişimi’ ise beni eleştirilerinize kendim de katılırım. Kapsamları çok farklı iki adlandırmayı birbirine karıştırabiliyorsunuz…

Türkiye’nin demokratikleşmesinden yana olduğumu kanıtlama durumunda kalmak kendim için biraz tuhaf, daha önce yazdıklarımı yinelemek sizler için sıkıcı olacaksa da konuyu anlamayan kimselerin kalmaması, “neden ne olabilir diye” soracak kimselerin kalmaması için kendi açımdan süreci özetleme mecburiyeti görüyorum.

Anavatana karşı güya duyarlı olanların Türkiye’deki büyük değişime karşın sessiz kalmalarını, demokrasi için hiç girişimde bulunmamalarını 06 Eylül 2009 tarihinde CC'deki köşemde “Şuıje Psı Değexhuağa?”, “Ağzınız suyla mı dolu?” başlıklı yazıyla eleştirmiş, şunları yazmışım:

“Ancak en çok ilgimi çeken Kürt bilim adamının kimi söyledikleri idi. Anlam olarak şöyle: ‘Konuyu tartışan kimileri Kürtler ve farklı dilleri konuşan diğer gruplardan söz ediyorlar. Bu yanlış. Kürtlerin Çerkesler, Boşnaklar, Lazlarla karıştırılmaması, konumlarının farklı olduğunun kabul edilmesi gerekir öncelikle. Kürtler diğer gruplardan, tarihsel olarak farklı, nüfus olarak farklı. En önemlisi Kürtlerin talepleri var ve bu talepleri için bedel ödediler, bedel ödüyorlar. Çerkeslerin Boşnakların böyle bir talepleri yok... Talepleri varsa haklarının tanınmasına karşı değilim elbette.’

Şimdi bu görüşe hak vermemek mümkün mü ya da Çerkeslerin talepleri var ve bunları sıralayabilecek birileri var mı?

Özetle Türkiye’deki bu değişim Türkiyeli Çerkes çemberini kıramamışlarca ya hiç gündeme alınmıyor ya da genel yaklaşıma koşut birkaç söz söyleniyor. Özelimizde neler talep edebileceğimize ise bir türlü sıra gelmiyor...

Radyo – Tv. hak ve olanakları, anadilin seçmeli ders olarak okutulması, Rusya Federasyonu ile çifte vatandaşlık anlaşması gibi, Çerkeslerin olabilecek talepleri en ileri talep olarak olsa, olsa dönüşü düşünenlerin sayısını arttıracaktır, dönüşe katkı gerekliliğini gündeme getirecektir. Bu da Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politika çizgisine ters olmak bir yana bu politikaya paraleldir. Dolayısı ile dönüşe destek aynı zamanda Rusya Federasyonu ile ilişkilerini geliştiren, daha da geliştirmeyi planlayan Türkiye’nin, bu politikasını güçlendirecektir. Dönüş bölgesel barışa katkı ile eş anlamlıdır.. En önemlisi Çerkeslerin olası talepleri bir bedel ödemeyi de gerektirmeyecektir.

Dolayısı ile değerli arkadaşlar kırın artık şu Türkiyeli Çerkes Çemberini. Çıkartın şu Türkiyeli Çerkes Miğferini. Bırakın artık deplasmanda oynarmış gibi yapmayı... Bedel ödemek bir yana ödüllendirilmeyi getirebilecek taleplerde bulunmak, eylemleri gerçekleştirmekten artık korkmayın lütfen...

Lütfen anımsayın anavatan kesiminden daha yürekli, daha yiğit, daha özverili olduğunuzu ve de “ruhunu satmış” olmadığınızı...

Anımsamakla kalmayıp tüm dünyaya gösterin bedel gerektirmeyen taleplerde bulunmaktan, eylemleri gerçekleştirmekten hiç ama hiç çekinmediğinizi. Sessiz kalmayın öyle ağzınız suyla doluymuşçasına...

Özetle, zamanıdır, gösterin ne kadar Çerkes olduğunuzu...”

Bir tahrik olarak da algılanabilecek bu yazımızdan iki ay sonra 12 Kasım 2009 tarihinde CC Forum’da,  “Demokrasi Girişimi” değil, “Demokrasi için Çerkes Girişimi” imzası ile “ ‘Demokratik Yeniden yapılanma’ sürecine aktif katılım çağrısı” yapılmış.

İçeriğini yeterli bulmadığım Çağrı menini 15 Kasım 2009 tarihinde CC'deki köşemde “Demokratik Yeniden Yapılanma” başlığı ve şu sözlerle eleştirmişim:

“Ancak ya metne imza koymama gerekçesi benim gerekçemle aynı ise? Çünkü imza için özelimde de çağrı almış ve imzalamamıştım. Nedeni mi? Onu da bugün görüşüp biraz dil üzerinde çalıştığımız, hazırlamakta olduğu sözlük üzerine konuştuğumuz AÇÜMIZ Hilmi kardeşimizin sözleri ile dile getireyim: “Arkadaşlarımız, hiçbir şey söylemeyen bu metni yazabilmek için kim bilir ne kadar zorlanmışlar.”

Evet desteğin bu denli az olmasının gerekçesi metinde somut hiçbir şeyin olmaması ise eğer, “halkımız, 'mış' gibi yapılanları artık fark ediyor ve önemsemiyor” diye düşünülmez ve sevinilmez mi?

Bomboş bir çağrıyı köşeme taşımamın nedeni de çağrıya ilişkin görüşlerimi sizlerle paylaşmak. İmza kampanyasını desteklemediğim ve neden desteklemediğim sizlerce de bilinsin, tarihe de not düşülsün isteğim.

Bunları okuyunca da sayın Hapae’nin yıllar, yıllar önce yazdığı ve “Yamçı”da yayımlanan dörtlüğünü, çok şey söyleyen dörtlüğünü anımsamazlık edemedim:

“Bazen öyle durumlarla karşılaşır ki insan / susarsa…/ yalan söylemiş olur şüphesiz./ koca bir asrı yalan söylemekle geçirdik / demek biz.”
 

Daha önce de sorduğum soruyu da bir kez daha sormaktan da kendimi alamıyorum:

“Şuije psi değexhuağa? Ağzınız suyla mı dolu?”

Foruma düşen yazılardan kimi arkadaşlara derimi anlatamadığım kaygısı ile 18 Kasım 2009 tarihinde CC foruma şu yanıtı yazmışım:
“Merhabalar,
Bilgilendirme için teşekkür ediyorum. Henüz değerlendirmeye gerektirecek somut bir söylem yok. İlgi ve umutla gelişmeleri izleyeceğim... "Yanılmışım, özür dilerim" dememi gerektirecek bir sonuç mutluluk verir.
Dilerim çalışmalar başarılı olur.
Saygılar....”

21 Kasım 2009 tarihinde yine CC forumda sevgili KIP Fuat’ın yanıtındaki “münafık” sözcüğüne şaşırarak biraz da içerleyerek şu yanıtı vermişim:

“Sen de mi sevgili Fuat!
İmza kampanyasını ilk tartışmaya açan benim. Dahası imza kampanyasından önce de "ağzınız suyla mı dolu" diye eleştiren de...
Açılıma destek girişimi değil eleştirilen. Destek veriyormuş gibi yapılması... Somut bir şey söylenmemiş olması... Neler söylenebilecek, neler istenebileceği bu kadar açıkken yine sıfıra sıfır elde var sıfır toplantılarla açılıma katkı yapıldığının sanılması...

Olayın özü sayın Hapae’nin yazısındaki soru. Türkiye'de büyük bir mücadele var. Yarın bu mücadele gereği sayın Erdoğan, Yeltsin gibi tank üzerine çıkmak zorunda kalırsa kaç Çerkes'in ya da kaç imzacının yanında olacağı?

Şu ana kadar girişimcilerin söyledikleri devletin zaten uzattığının yüzde biri bile değil. Bu da girişimi ciddiye almamamız için yeterli. Sanat için sanat gibi birlik için birlik. Yüz kez yazdık ne için birlik açıklanmadan bu somutlaştırılmadan birlik hayal...

Kendi adıma itirazımın nerde olduğunu yazınızdaki bir cümleyi temel alarak açıklamaya çalışayım. Kendi yazdığından başkasını anlamayanlara ne demek istediğinin anlatmanın en sağlıklı yoludur:

Sevgili Fuat,

"Geleneğine, diline, geleceğine kendi sahip çıkmaya baslar ve birlik olursa Çerkes Halkı işte o zaman Anavatana ulaşmak ta, uzak, hayal olmayacak." demişsiniz. Ne kadar da doğru. Ama bu cümlenin tersten okunduğundaki anlamı daha da doğru biliyor musunuz?

Anavatanı uzak, ulaşmayı hayal olarak görenler Geleneğine diline geleceğine sahip çıkmak bir yana onlardan kilometrelerce uzağa düşerler. Dolayısı ile biz anavatanı uzak, ulaşılmasını hayal görenlerin, kendileri ne kadar Çerkes olduklarını söyleseler de, kendilerini ne denli demokrat göstermeye çalışsalar da gelenek, dil, geleceğine sahip çıkma konusunda samimi olmadıklarını, münafık tanımının da daha çok bunlara yakıştığını biliriz.”  

Yetmemiş 22 Kasım 2009 tarihinde bir kez daha yazmak zorunda kalmışım:

“(...) Tıpkı hayalden gerçeğe gelemeyen soyut girişim ve birlik gibi. Yineliyorum dünya kurulalı beri neyi amaçladıklarını bilmeyen insanların sağlıklı kalıcı bir birlik oluşturdukları görülmemiştir. Girişimciler eğer samimi ise en kısa sürede hayali gerçeğe dönüştürmeli, somut isteklerini sıralamalıdır. Asıl tartışma da ondan sonra başlayacaktır.

Bu isteklerin olabilirliği, tamamı gerçekleşse bile halkımızın yarasına merhem olabilip olamayacağı...

Özetle, ''Girişim'' adına daha üzerinde konuşulabilecek, tartışılabilecek ortada somut bir şey yok.

Tavsiye... Eğer gizlediğiniz amaç dönüşü gündemden düşürmek ise boşuna uğraşmayın. Sonu hüsrandır. Çünkü yukarıda dile getirdiğim gibi daha büyükleriniz de denemiş ancak başarılı olamamışlardır.


Kuşkularımız yersiz olabilir. Ancak bunun kaynağının, öze ilişkin söylenmemişler ve soyut söylemlerinizdir. Toplumumuzu kuşkulardan arındırmanın tek yolu da en kısa sürede bildirinin içinin doldurulmasıdır.

Halkımız tarihinin her aşamasında birileri tarafından yinelenmiş olan "Birlik Çağrısı" yeni bir gündem değildir...”


Yetmemiş, 23 11 2009’da CC forumda bir kez daha dert anlatmaya çalışmışım:

Bu kadarına da "pes" doğrusu...

Anımsayacaksınız daha önce de demokratik açılımı destekleyen yani kendilerini demokrat sananların imza kampanyasını desteklemeyenlere layık gördükleri sıfatlar. Sanki demokrat olmanın, halkımız yararına çalışmanın tek ölçüsü altını çizerek söylüyorum içi boş metni imzalamak. Metni imzalayan destekleyen "demokrat Çerkes" imzalamayan da tu kaka...

Değerli arkadaşlar demokratik açılıma çağrı bu sayfaya
12 Kasım 2009 tarihinde düştü. Ben ise ilişikteki yazıyı 06 Eylül 2009 tarihinde yazdım. Bir girişimde bulunulmamasının verdiği üzüntü, kızgınlıkla...

Şimdi bu yazıyı yeniden okuyun anlayın lütfen ve demokratik açılımın dönüşe karşı olduğu, demokratik açılımı desteklemediğimiz anlamına gelen cümlelerin altını çizerek yeniden yayımlayın...

Söylenenler yazılanlar nasıl bu kadar yanlış anlaşılır, anlamak çok güç.

Birlik için birlik denmiyorsa eğer, ne için birliğin açıklanması somutlaştırılması gerekiyor. Metinde böyle somut bir söylem yok. İçi doldurulacak dendi. Doldurulursa özür dileriz dendi.

Dönüş dışında da başka çözüm önerileri de savunulabilir. Ama bizim de dönüşü amaçlamayan hiçbir çözüm önerisi "birlik" adına savunulamaz. Çünkü Türkiye, Suriye ya da bir başka coğrafya ile sınırlı çözüm önerileri daha ilk adımda diğer coğrafyalardaki insanlarımızı dışladığı için "birlik" değil "ayrılık" savunucularıdır. Anavatanı içermeyen çözüm önerisini birlik adı altında savunanlar Çerkes ulusal sorunun çözümü konusunda samimi değildir." deme hakkımız neden olmasın?

Ben de sizlere uyarıda bulunayım. Farklı görüşte olanlara yanıt yetiştirmeyi bırakın da metnin içini bir doldurun. Metni katkıya ve eleştiriye açın. Katkıda bulunabilecek herkes aynı mekanda toplanacak olsa bile *ki değil- elektronik ortamı değerlendirin. Aktiviteler planlayın ve d
emokratik açılım konusunda aktif olunmadığından yakınan, aktif olmaya zorlayan birini açılıma karşıymış gösteremeyeceğinizin de bilincinde olun lütfen...”

25 Kasım 2009 tarihinde “Ucuz Kahramanlık” başlıklı yazıyla, -belki de açılımın “devlet açılımı” olmadığı kaygısı ile- girişimin bir “Çerkes Girişimi” olmadığını tarihe not düşmüş, İlk günü sadece 70- kişinin imzaladığı, içeriğini çağrıdan daha kötü bulduğum duyuruyu, girişimcileri ve duyurudan sonra sessizliğe gömülen destekçilerini eleştirmiş ve şunları yazmışım:

“Oysa demokrat, demokrasiyi içselleştiren kişidir. Demokrat, onayını almadığı bir halkın, bir topluluğun adına girişimde bulunmayandır. Demokrat, adına konuşmayı düşündüğü halkın oyunu, onayını gerekli görendir, bunun halkına saygının olmazsa olmazı olduğunun bilincinde olandır.

Dolayısı ile bu girişim, kendilerini desteklemeyenleri neredeyse demokrat olmamakla suçlayanların, demokrat olmadıklarını ortaya koymuştur.

Desteğe çağrı girişimini destekleyenlerin sayısı iki bini bile bulmamışken, halk destek vermemişken “duyuru”nun Çerkesler adına yapılması, girişimcilerin halkın oyuna, onayına saygı göstermediğinin kanıtı olmuştur.

Çerkeslerin bilinen konumu nedeni ile bugün hiçbir örgüt yetkilisi, dahası cumhuriyetlerimizin başkanlarının bile, Çerkesler adına konuşma hakkı, yetkisi yokken, örgütleri de hiçe sayan bir grubun bir halk adına açıklama yapması temelden yanlış olmuştur.

“Demokrasi İçin Çerkes Girişimi”nin basın duyurusu, örneği bu güne kadar görülmemiş bundan sonra da görüleceği kuşkulu saklanması gerekeli nadide bir belge olmuştur.

Çünkü Çerkes halkı adına yapılan duyuruda Çerkes sözcüğü bir kez bile geçmemiştir.

İstekler iktidar partisi sözcüsünün (bakın devletle karıştırmamışım) Kaf-Fed Genel Kurulu’nda çizdiği demokratikleşme sınırlarına bile ulaşamamıştır.

Halkımız, Türkiye halkının bir parçası olarak düşünülmüş, halkımızın sadece diğer diaspora ülkelerinde yaşayanları değil anavatanda yaşayan kesimi de göz ardı edilmiştir.

Çerkes halkının binlerce yıllık tarihi Anadolu tarihi ile sınırlanmıştır.
Çerkeslerin demokrat olmadıklarını ileri süreceklere kanıt oluşturulmuştur.

Sözün özü Çerkes halkının geçmişi de geleceği de Türkiye ile sınırlanmıştır.

Girişimcilerin Çerkes halkı özelinde gelecek kurgularının olmadığının kanıtı olmuştur.

Sadece bu sayılanlar bile girişimcilerin, onayını almadan adına konuşarak saygısız davrandıkları için halkımız ve Çerkesler adına konuşuyormuş görüntüsü vererek aldattıkları için de Türkiye halkından özür dilemeleri, bundan sonraki girişimlerinde halkımızın adını kullanmamaları için yeterli gerekçe olmalıdır.

Bu yazı ve duyuru, girişimciler ve destekleyenlerle tartışmak işin değil bu girişimin Çerkes girişimi ve bu duyurunun bir Çerkes duyurusu olmadığı tarihe not düşme kaygısı ile yayımlanmıştır.

Olayın bizce tanımı da “ucuz kahramanlıktır”.

Sevgili Erhan; neye, niçin karşı olduğunu bu açıklıkta ve bıktırırcasına yazmış olan “Hatam’ın ne dediğini anlamaya'' çabanızı neye yoralım.

Peki, “devlet açılımı” söylemi yazıların sadece birinde geçmişken açılımın devlet açılımı olmadığını bu denli vurgulamakla girişimci arkadaşların dönemin dönüşçülerine göre daha büyük bir risk aldığını mı söylemek istiyorsunuz ya da siz anadilde yayın için dilekçelerin verildiği, üniversitelerde anadil kürsüleri hazırlıklarının yapıldığı günlerde basın duyurusu ile anadilde yayın eğitim istemeyi ucuz değil de “gerçek kahramanlık” saymamızı mı bekliyorsunuz?

Tüm bu yazdıklarımdan girişime neden karşı olduğumu anlamadıysanız eğer sorunuza yanıtımda en açık şekli ile bulacaksınız. “Asıl olan niyet değil mi” diye soruyorsunuz.

Asıl olanın niyet olduğu görüşüne tüm benliğimle katıldığım için, girişimcilerin Çerkes sorununu dert edinmedikleri izlenimi veren çağrılarından sonra kuşkularımı dile getirdim. Basın duyurularından sonra ise girişimcilerin böyle bir dertleri olmadığına iman ettim ve “Demokrasi İçin Çerkes Girişimine”  karşı çıktım, çıkıyorum…

Sevgili Erhan anlam veremediğim hak etmediğimi de düşündüğüm eleştirilerinize, beni “Ergenokonculara” benzetmenize de kızmadım. Ancak gerçek şu ki, yazınızı okuduğumda mutsuz oldum. Mutsuzluğumun nedenini de Hürriyet’ten sayın Fatih Çekirge’nin yenilerde okuduğum yazısında buldum:

“Sizi en çok ne mutsuz eder” sorusuna değerli ozan Ataol Berhamoğlu’nun yanıtı, “kendimi anlatamadan yitip gitmek” olmuş.

Evet, kendisini anlatamaması, hele dostlarına anlatamaması kişiyi mutsuz ediyormuş gerçekten… Sağlık olsun…

Ade Carı… Si Queş…