“WIMIŞEFIBA Sİ Ç’AL...”
“SATIN ALMA ÇOCUĞUM...”

21.10.2009

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             

DÇB dizisi sürecek... Yazdıklarımı, eleştirmek için bekleyenlerin olduğunu biliyor, gerçekten bilgilenmek isteyenlerin sayılarının da az olmadığını umuyorum...

 

Ancak araya,  yine ulusal mücadele kapsamında saydığım başka konular girdi. Adigey TV ile birlikte dolmenleri anlatan bir TV programı için kıyı boyuna gitmiştik. Her gün,  belki de her saat define avcıları, kültür düşmanları  tarafından yok edilen dolmenlerden, henüz sağlam olanları belgelemek istemişlerdi. TV ekibi ile birlikte, iki gün gizemli bir dünyada gezindik...

 

Şu an artık Perşembe ve saat 03:14.  Üniversitenin yayımlamakta olduğu “Psalh” dergisi için Adighabzenin ses-harf ilişkisini konu ettiğim makaleyi henüz bitirdim. Yazıyı bitirir bitirmez de uyumayı düşünüyordum. Hemen öncesinde göz attığım CC’de sayın Nartan’ın “Haddinizi Bilin Beyler!” başlıklı yazısını okumasaydım uyuyacaktım da...

 

Sayın Nartan edebiyatçı alışkanlığı ile olsa gerek yine açık yazmamış. Gizem yönü ağır basıyor yazının. Hani romanlar olur okuru düşünmeye kendi çözümünü aramaya çağıran. Filmler olur sonunu izleyicinin bilgi bilinç, algılama düzeyine bırakan... Örneğin “Haddinizi Bilin Beyler!”  başlığı. Kahramanlık yaptığı yıllarda, kendilerine yöneltilen bir tehdidin anımsatılması mı... Yoksa birilerinden aldığı emirle kendisine had bildirmeye kalkan Hatam’a bir salvo mu? Gelin de çıkın işin içinden... Peki yazıdaki kahramanlar, filler kimler acaba... Ucu açık söylemler değil mi bunların her biri...

 

Ancak gizleyemedikleri de var yazının: Sayın Nartan’ın dün de bugün de ne kadar büyük bir kahraman olduğu... Hiç geme azıya gelmediği... Her dönem haddi aşma çabası içinde olduğu... Dolayısı ile hep engellendiği, engellendiği...

 

Kendi başlığımıza dönelim... Adige dili ortamında büyüyenler, bu arada sayın Nartan da çok iyi bilir, uyarılara karşın yaramazlığı elden bırakmayan çocukların hep böyle uyarıldığını. “Wımışefıba si ç’al – Satın alma çocuğum...”  Ancak yaramazlığını sürdüren çocuklar genelde çok bekletilmez illaki satın almak istedikleri şeye büyüklerince kavuşturulurlar... Sonrası bir ağıt bir ağıt... Çevreden birileri “carı wımıwçüme” der. Birileri de, çocuğun bildikleri yaramazlıklarını bilmezden gelir, “yapılır mı bu, bu güzel çocuk ağlatılır mı” derler.

 

Bakın, sanırım ben de  etkisinde kaldım. Ben de az anlaşılır yazmaya başladım. Halbuki bilirsiniz üslubum değildir. İyisi mi ben kendim gibi yazayım. Kişisel denecek de olsa daha açık...


Sayın Nartan olayı elbetteki hatırladım. Gürcistan’ın ne kadar haklı olduğunun güya propagandasını yapmak amacı zıpkın gibi yanlış anımsamıyorsam dört delikanlı gönderilmişti. İngilizce’yi de gayet iyi biliyorlardı. Konularında eğitim aldıkları da çok belli idi. Yanlarında da bir profesyonel kameraman.

 

Ankara’da bizim derneğin salonunda toplanmıştık. Adamlar, bana göre asıl siz gibileri gayet güzel provoke etmişlerdi. Her kafadan bir ses, bağırtı çağırtı, gürültü... Sanki delikanlılar pes ettirildiğinde savaşı kazanacağız havası... Ne olursa olsun gürcü gençlerin bizim derneğin salonunda, yani bizlerin konuğu olduğunun unutulması...

 

Hani Çerkes dediğin evine konuk olan kendi oğlunun katilini bile takipçilerinden korurdu... Ve bu ilkel halimizin kamera ile tespiti... Aynı hatayı yapan daha büyüklere gücüm yetmemiş demek ki sizi odaya kitlemişim... Ancak yazdıklarınızdan  sizi neden odaya kapattığımı bu olgun çağınızda bile anlamamış olduğunuzu çıkarıyor ve üzülüyorum... Sorun anlaşılmayacak kadar çetrefilli görünmüyor bana. Ama kimileyin kişi tepeden tırnağa yürek olunca ya da tabiri caizse mangal yürekli olunca, algılama kanalları çok açık olmayabiliyormuş... Yürek büyüklüğü bu kanalları daraltabiliyormuş... Sanırım sizinki böyle bir şey... Çok yürekli olmak...

 

Bir de şu kimi muzur okuyucular olmasa: “Be kardeşim şu Gürcülere karşı savaş alanını, neden dernek salonu ile sınırladın diye, odaya kapatılma nedeniniz Abhazya’ya gidişinizi engellemek için miydi diye sormasalar.... Kendi sanrınız kahramanlıklarınız ile ne kadar mutlu olurdunuz kim bilir?

 

Sayın Nartan, iki iş olmasın diye CC Forum’daki gizemli dokunuşlarınıza da biraz değineyim:

 

20 Ekim 2009 tarihinde 

“Ne güzel söylemiş Mevlana:

Dün dünde kaldı cancağazım.

Artık yeni şeyler söylemek lazım ....”  demişsiniz... Sayın Demirel’de “Dün dündür, bu gün de bugündür’’ dememiş miydi?

 

Neden böyle bizleri bilmece çözmek zorunda bırakırsınız bilmem ki.... Bir başka sayfada dönüşün kısırlığından da söz ettiğinizi anımsayarak, “dün dönüşçü idim bugün değil” olarak mı algılayalım. bu iletinizdeki Mevlana’dan alıntıyı. Peki yeni şeyler... Onları sizler mi  söyleyeceksiniz yoksa bizlere söylenmesi gerektiği aklını mı mı veriyorsunuz onu da anlamadım.

 

Bir sonraki iletide Şamil Jane’nin de sizlerle aynı görüşte olabileceğini, arama toplantısından maksadının sizin maksadınız olduğunu ima etmişsiniz. Neden olmasın? Ancak bu yeni şey on beş yirmi yıldır neden söylenmez anlamak güç değil mi?
 

Bizler eski kafalıyız sayın Nartan. Kırk yıldır aynı şeyi söylüyoruz, dönüyor dönüyor yine söylüyoruz...  Allah sağlık verdiği sürece de söyleyeceğiz... Şu yeninizi bir söyleyebilseniz eğer çok rahatlayacağız Muhtemelen ayrı düşeceğiz ve “siz yolunuza biz yolumuza” diyeceğiz... Ancak yeni bir şey söylemeyi, az bildiğiniz, kavrayamadığınız konularda  yanlış anlaşılabilecek, olumsuz sonuç verebilecek, derin imajı verilmiş görüş belirtmek olarak algıladığınız sürece de gereken yanıtı alacaksınız...