DÇB... YIKILAMAYAN KALE...     -2

12.10.2009

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             

Bir önceki yazımızda sayın Nartan’ın az bildiği konularda derin konuştuğunu ileri sürmüştüm. Derin olduğu kadar da keskin konuşuyor sayın Nartan. Bu yazıda da bu derinlik ve keskin söylemin ne kadar gerçeklerden uzak olduğunu, üzerinde yazdığı konuyu bilinçli bir şekilde çarpıttığını, en azından bilgisinin çok sığ olduğunu görelim...


 

“DÇB'yi Rodina kurmadı” diyor sayın Nartan CC’deki köşesinde (DÇB ve Demokrasi) Halbuki Rodina-Anavatan derneği Kabardey-Balkar şubesi DÇB kuruluşunda Kabardey Adige Xase ile birlikte ev sahipliği yapmıştır. Genel kurulu dönemin Adige Xase başkanı sayın Nalo Zavur ile birlikte yine dönemin Rodina derneği Kabardey-Balkar şubesi başkanı Yefendi Cılağısten birlikte yönetmişlerdir.
 

Peki Rodina-Anavatan Derneği nedir? Sivil görünümlü bir devlet kuruluşudur. Türkiye Dış İşleri Bakanlığı’na bağlı TİKA’ya benzetilebilir. Sovyetler Birliği döneminde diasporadaki soydaşlar ile ilişkiler bu dernek kanalı ile yürütülmüştür, halen de yürütülmektedir.


Rodina’nın bizim için önemi, Sovyetler Birliği döneminde anavatan muhaceret ilişkisini kuran, yürüten tek örgüt olmasıdır. Rodina diasporadan yüzlerce öğrencinin Sovyetler Birliği daha sonra Rusya Federasyonu üniversitelerinde öğrenim görmesini sağlamıştır. Günümüzde de Kabardey-Balkar üniversitelerinde öğrenim gören öğrencilerimizin giderini Rodina karşılamaktadır.


Daha önemlisi anavatan ile diaspora arasında köprü olma görevini başarı ile yerine getirmiş, salt öğrencilerin öğrenim görmesini sağlamakla kalmamış, tüm ülkelerden sivil toplum örgüt yöneticilerinin de anavatanı görmesini, yetkililerle görüşmelerini sağlamıştır. Özetle diasporanın Rodina’ya borcu büyüktür.
 

Bu özellikleri ve kuruluşta ev sahibi olmasından dolayı Adige Xase ile eş değerde görülmemekle birlikte, (kuruluş sırasında Adige Xase delege sayısı 4, Rodina’nın 2 idi), DÇB üyeliğinden çıkartılmamıştır. Ancak günümüzde Rusya Federasyonu ve cumhuriyetimiz yetkilileri, geçmişte Rodina’nın gerçekleştirdiği köprü olma görevini kendileri üstlendikleri için önemi büyük ölçüde azalmıştır. Bu önem azalması daha çok da yapısının DÇB’nin yapılanmasına pek uymaması, her ülkeden ancak bir örgütün üye olabileceği DÇB ilkesi nedenleri ile Rodina’nın DÇB üyeliği hemen her genel kuruluş öncesi gündeme gelmiş, diasporanın yukarıda sözünü ettiğimiz borcu nedeni ile ilişiği kesilmemiştir.
 

Bu genel kurulda ise ara bir formül bulunmuş, Rodinanın örgüt olarak DÇB de yer almaması ancak temsil edilmesi oy birliği ile kabul edilmiş, yeni yönetimde bir üyelik verilmiştir.



''DÇB'yi Rusya’nın KGB emeklileri de kurmadı'' diyor sayın Nartan. DÇB’yi elbette istihbarat örgütleri kurmadı. Ancak bilinmeli ki, kuruluşundan beri yer almışlardır. Hem sadece emekliler değil, halen görevde olanlar da büyük olasılıkla aramızdadırlar. Ayrıca bilinmeli ki, sadece FSB çalışanları değil, Çerkeslerin yoğun olarak yaşadığı tüm ülkelerin istihbarat elemanları da büyük olasılıkla DÇB’nin çok yakınlarındadırlar.

Daha önce de tüm açıklığı ile yazdığım gibi Dünya Çerkes Birliği adı ile kurulan, herkeslerin üye olma hakkı bulunan bir sivil toplum örgütünün, kendisini istihbarat örgütlerinden koruyamayacağı açık değil mi? Böyle herkeslere açık bir örgütün ilgili ülkelerin istihbarat elemanlarını dışarıda tutabileceğini düşlemek saflık değil mi? Ayrıca sadece Çerkeslerin yoğun olduğu ülkelerin değil, Kafkasya üzerine planları olan dünya güçlerinin de ilgi odağı olduğumuzu gözlemliyor, yaşamıyor muyuz?

Dünya istihbarat örgütlerinin onca olanaklarına karşın kendilerini diğerlerinden koruyamadıkları bir dünyada içimizde kimi istihbarat elemanlarının bulunuşunu da doğrusu ben çok yadırgamıyorum. Rusya Federasyonu ve diaspora ülkelerimiz devlet yapılarına karşı olmayan olmayan DÇB’nin, ilgili ülkelerce yakından izleniyor olmamsının örgütümüze zarar vermediği gibi yarar da getirebileceğini düşünüyorum. DÇB’nin kendilerine zarar verecek bir politikası olmadığı değerlendirmesini kendi güvenlikçilerinden dolaylı olarak değil, doğrudan almaları, DÇB’nin daha rahat çalışmasına katkı sağlamaktadır.


 

''DÇB'yi yurtsever Türkiye Çerkes diasporası kurdu'' diyor sayın Nartan. “Dünya Çerkeslerinin birliğini kurma düşüncesi diasporada doğdu” anlamına ise doğru kabul edilebilecek bu yaklaşım. Ancak örgütün kuruluşu dediğimizde gerçekleri yansıtmıyor. Evet hepimiz biliyoruz ki sürgünden sonra Çerkeslerin yoğun olarak yaşadığı tüm ülkelerin temsilcilerinin katıldığı “Sürgünün 125. yıl Kültür Etkinlikleri” 1989 yılında, Ankara’daki Kuzey Kafkasya Kültür Derneği öncülüğü ve ev sahipliğinde yapılmıştır. Bu etkinlik ulusal mücadelemize dünya çapında büyük bir ivme kazandırmıştır. Bir dönüm noktasıdır. Ancak düşlerin gerçekleşmesinin büyük ölçüde maddi olanaklara bağlı olduğunu hangimiz yadsıyabiliriz.
 

İşte DÇB’nin kuruluşu için bu olanakları, derneği, Rodina'sı, istihbaratçısı, sıradan insanı ile anavatan cumhuriyetleri sağlamış, yönetimlerimiz en üst düzeyde temsil edilmiş özetle DÇB anavatanın ev sahipliğinde kurulmuştur. Dünya Çerkes Birliği’nin yuvası Çerkesya’dır. Yakışanı da budur.


 

''DÇB’nin son genel kurulundaki manzara gösteriyor ki bütün istihbarat örgütleri DÇB'de yerlerini almış durumdalar'' diyor sayın Nartan. Belli ki bu durumu olağan karşılamıyor, yadırgıyor. Ben de bu durumu yadırgayışını yadırgıyorum. Herkeslerin her yerde her olayı protesto ettiği, olayların istenmedik yönlere çekilebildiği, provokasyonların olağan hale geldiği günümüzde bunun çok olağan olduğunu nasıl anlatacağımı düşünürken de internette konunun anlaşılmasına yardımcı olabileceğini düşündüğüm ilişikteki haberi okuyorum:
 

“Cumhuriyet 11.10.2009

TÜRKİYE-ERMENİSTAN MAÇI

Bürokrasi alarmda


BURSA (Cumhuriyet) -
Bursa’da 14 Ekim’de oynanacak Ermenistan milli maçı öncesi kentte bürokrasi alarma geçti. Vali Şahabettin Harput, maçta olay çıkmaması için her türlü önlemin alınacağını, Türk bayrağı dışında herhangi bir bayrağın stada sokulmayacağını açıkladı. Harput, biletlerin Futbol Federasyonu tarafından “kontrollü” olmak koşuluyla ücretsiz “davetiye” şeklinde dağıtılacağını belirtti.

Ermenistan maçı öncesinde alınan güvenlik önlemleriyle ilgili bilgi veren Vali Harput, Atatürk Stadı’nda maç günü 2 bin 500-3 bin polisin görev alacağını bildirdi. Azerbaycan vatandaşlarının konsolosluk ve büyükelçilik aracılığıyla maçı Azerbaycan bayraklarıyla izleme taleplerini ilettiklerini anlatan Harput, şöyle konuştu:

“Bu maç Türkiye ile Azerbaycan’ın işbirliği halinde yürüttüğü bir mücadele değil. Dolayısıyla Azerbaycan bayrağıyla gelinmesi fevkalade yanlış olur. Bir kısım provokatörlerin yanlış istikametlere çekerek, bu iki ülke arasında oluşan olumlu havanın bozulmasına ve bundan her iki ülkenin de zarar görmesine yol açabilir. Eğersiz bizi seviyorsanız, bu konudaki talebinizden katiyen vazgeçin. Eğer siz gelmek istiyorsanız gelin; bizim vatandaşlarımızın arkasında, elinizde Türk bayrağıyla ve Türkiye’nin sembolleriyle katılın.”

Gençlik ve Spor Bursa İl Müdürü Tamer Taşpınar da maç günü Atatürk Stadı’nda Atatürk’ün, “Yurtta sulh cihanda sulh” sözlerinin büyük boy pankart olarak asılacağını ve çok büyük boy Türk bayrağının da açılacağını belirtti”.
 

Neymiş sayın Nartan, olay çıkması muhtemel etkinliklerde sivili, resmisi ile etkinliğin gerçekleştirildiği ülke güvenlik güçleri etkinliğe yoğun ilgi gösteriyormuş...



''
DÇB gizli servislerin etkisi altında nereye kadar gidebilir'' diye soruyor sayın Nartan. ''Örtüşen çıkarlar örtüşmez oluncaya ya da ters düşmeyen çıkarlar ters düşmeye başlayıncaya kadar'' diye yanıtlanabileceğini sanıyorum bu sorunun. 

Ancak sayın Nartan, bu kadar önemli bir konuyu imalı bir soru ile geçiştiremez. DÇB’nin -eğer biliyorsa- hangi istihbarat örgütünün etkisi ile ne gibi kararlar almış olduğunu, hangi istihbarat örgütlerinin de DÇB’yi ne hangi yöne çekme çabası içinde olduklarını örnekleri ile açıklamalıdır.


 

''Bütün halk hareketlerinde olduğu gibi Çerkes halkının kontrol altında tutulması için bildiğiniz tüm servislerin çabaları olacaktır. Bu çabalar “katılan ülkelerin bir kısmını kapsar, diğerini kapsamaz” diye bir koşul yoktur. Anavatanı da diasporayı da kapsar'' diyor sayın Nartan. Kimselerin yadsıyamayacağı genel doğrular. Her ülkede bildik servislerin çalışma alanlarından biri halk hareketlerini kontrol altında tutmak, yönlendirme çabası içinde olmak dahası provoke etmek değil midir?




''DÇB uluslararası bir boyut kazanmaya başladığı andan itibaren kontrol altında tutulmaya çalışılmıştır. Kurulduğu yıllardaki heyecandan sonra, gittikçe gerilemiş, temsil ettiği değerlerden ve mücadeleden uzaklaştırılmıştır'' diyor sayın Nartan.

Tam bir bilgi sığlığı temelli çarpıtma çabası.

DÇB önce tek bir devlette kurulup daha sonra diğer devletleri de kapsar hale gelmemiş ki... Kurulduğu günden beri devletler arası ulusal, bir örgüttür. Ayrıca sayın Nartan iddialarını somutlamalı, DÇB’nin temsil ettiği hangi değerlerden ve mücadeleden uzaklaştığını örneklendirmelidir.
 

Şunlar da yine Sayın Nartan’ın örneklendirmediği için, ayakları havada kalan, sorular da çağrıştıran ifadeleri...


 

''Tuhaf bir şekilde ülkeler arasında bir konsensüs sağlanmış, hangi ülkeden kimin gideceği otomatiğe bağlanmıştır.'' (MN)

Sayın Nartan Türkiye’den gelecekleri değiştirmek çabası içinde olmuş mudur? Eğer bu çabayı göstermediyse neden göstermemiştir. Bu çaba içinde olmuş ise ne gibi engellerle karşılaşılmıştır?




''
Hatta yıllar içerisinde DÇB’nin hangi etki  alanı içerisinde kalacağı ve sınırları da belirginleşmiştir. Bu sınır folklorcu ve müzeci mantıktan öteye geçememiştir.'' (MN)

Sayın Nartan belirginleştirilen bu sınırları neden açıklamaz anlamak güç. Yıllar içerisinde bu sınırlar nereden nereye çekilmiştir? “Folklorcü ve müzeci mantık” deyimi ile neyi tanımlamak istemiştir. DÇB’nin bu tanıma uygun girişimleri nelerdir?



 

''Son DÇB seçimlerinde ise bu yapının el birliği ile kısırlaştırılması yaklaşımı artık ayyuka çıkmıştır.'' (MN)

Sayın Nartan’ın burada, DÇB doğurgan iken neler doğurmuş olduğunu, yönetime seçilen hangi isimlerin kısırlaştırma yaklaşımına kanıt teşkil edebileceğini açıklaması gerekmez miydi? Olgularla temellendirilmeyen bu iddiaların gerçekte olayları çarpıtmaktan öte bir anlamı olabilir mi?


 

''DÇB statik ve suya sabuna dokunmayan yapısıyla, ağalar beyler toplantılarıyla, gencin, halkın, fakirin fukaranın temsil edilmediği, zenginler ve uysallar kulübüne dönüşerek devam etmesine izin verilmemelidir'' iddiasında bulunuyor sayın Nartan. Örneklendirilmeyen bu iddialar da pek inandırıcı olamıyor. Ayrıca belirtmem gerekir ki, dönüş dendiğinde, zenginlerimizin katkıda bulunması gerektiğini, iş yerleri açmaları istihdam yaratmaları gerektiğini dile getirenlerin, iş adamlarımızın DÇB’de sorumluluk üstlenmelerine sevinmeyişlerini anlamakta güçlük çekiyorum.

İlginçtir, sayın Nartan -bilincinde olmadan- bir gerçeği de açıklıyor: “(...) izin vermeyeceğiz” değil de  “(...) izin verilmemelidir” diyor. Kendilerini olayın dışına alıyor. Ben de, şube yönetim kuruluna seçilirken önce güven verip sonra da görevden kaçtığını anımsamış olabilir mi, diye düşünmekten kendimi alamıyorum.


 

''Kapalı oturumlarda sipariş üzerine seçilen, koltuğuna yapışık yaşayan sevgili ağalar beyler; o yapı sahipsiz değildir'' diyor sayın Nartan. Demek ki, sahipler arasında yerinin olmadığını biliyor.




''Diasporanın büyük emekleri ve onların umutları üzerine, kurulmuştur. Yine aynı umudu taşıyan yurtseverler, bu vebal üzerinde pervasızca oturmanıza izin vermez, kendi elleri ile kurdukları birliği yıkar, yeniden yaparlar''
diyor sayın Nartan. Sözü edilen yiğitler; “anavatana ziyarete gelmeyen, uzatılan vatandaşlığı almayan, oturma izni başvurusu yapmaktan çekinen, “televizyonumu isterim” kampanyasında yirmi bin imza toplayamayan, şehit çocuklarına ayda yıllık 120 Dolar'ı sağlayamayan kahramanlar” olmalı demekten kendimi alamıyorum.




''Bundan emin olunuz.


Kuzey Kafkasya'nın diasporası güçlüdür.


Kuzey Kafkasya'nın Abhazya'dan bu yana birlikte hareket etme yeteneği gelişmiştir.

Kuzey Kafkasya'nın diasporada ve anavatanda gençleri yüreklidir.


Kuzey Kafkasya diasporasının örgütlü geçmişi güçlüdür.

Bütün bu manzara karşısında Türkiye Çerkeslerinin en büyük örgütlü yapısı Kafkas Dernekleri Federasyonu ise bu sorumluluğun farkında olarak hareket etmelidir. Sade bir üyesinden, başkanına kadar herkese önemli görevler düşmektedir. Türkiye Çerkesleri itirazları olduğu noktalarda, değiştirmek ve dönüştürmek konusunda geçmişte başarılı olmuştur. Aralık ayında yapılacak olan Kafkas Dernekleri Federasyonu Genel kurulu bu anlamda önem kazanmaktadır.

Aralık ayındaki Federasyon Genel Kurulu'nda seçilecek Yönetim Kurulu, Başkan ve DÇB delegeleri yeni dönemde federasyonun çizgisini belirleyecektir. Kafkas Dernekleri Federasyonu'nun ya da DÇB’nin kapıları “Yurtsever Çerkesler”e kapalı tutulduğu sürece anavatanda da diasporada da sesleri yükseltmeye devam edecektir. Çerkesler, Türkiye’deki federasyon seçimlerinden başlayarak, DÇB'ye uzanan süreçte, kendi ulusal çizgilerinden uzaklaşmadıklarını göstermelidirler'' diyor sayın Nartan. Kendileri söylediklerine inanıyorlar mı bilmiyorum ama ben inanmak istiyor ve başarılar diliyor, Kaf-Fed seçimleri ve sonraki gelişmelerde sayın Nartan’ın nasıl bir görev yükleneceğini merakla bekliyorum...  
 

VII. Kongre'de neler yaşandığı, ilkelerine ters olayların gelişmediği, gençlere de kapalı olmadığı da kısmetse gelecek yazılara...

 

Seçim sistemini antidemokratik sayanlar; bu arada demokrasilerin doğrudan olanının mı yoksa temsili demokrasinin mi daha çağdaş olduğunu düşünebilir fikir jimnastiği yapabilirler...