''BEN ÖRGÜTE ÖRGÜT DEMEM
ÖRGÜT BENİM OLMAYINCA''

18.07.2009

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             

Yahudi İsrail'e dönüyor, ona kucak açılıyor ama Kafkasya kendi çocukları için bile bir yuva kurma güçlüğü içinde. Bunu saklayalım mı? Toplumu bilgilendirmeyelim mi?

a-e gerçekten bahane imiş. Öyle ya size doğrudan yöneltilen soruları değil de a-e’yi önemsediniz. O da kabulümüz. Kafa kafaya verin soruları birlikte yanıtlayın isterseniz ama yandan değil doğrudan yanıt verin lütfen.

Bu kez hakkınızı teslim edeyim. Tam da dersi kaynatmak isteyen talebelerin yöntemini seçtiniz. Asıl konu ile pek alakası olmayan telden çaldınız. Yetmedi beni de sabote etmekle suçladınız. Neyi sabote ettiğim pek anlaşılmadı ama onu da uyandığınız başka bir gün anlatırsınız değil mi ama?

Ben, benim için yaptığınız yakıştırmadan çok CC’nin sırlarını uluorta deşifre etmenize üzüldüm. Sizin gibi bir örgütçüye de yakıştıramadım. Aslında bildiğiniz gibi böylesi güzel sıfatları herkes, herkese yakıştırabilir ama bizlerin CC olarak şu kadar okurumuz var bizleri önemseyip izleyen. Onun için, bizlerden hangimizin sabotajcı (sabote eden yerine) hangimizin ajan, hangimizin ajan provokatör hangimizin megaloman, hangimizin kafayı yemiş, hangimizin artık beyninin sulanmış olduğunu ya da olabileceğini tarihe bıraksak da sadede gelsek ve daha somut şeyler üzerine konuşsak diyorum.

Örneğin, dönüşçüler öz eleştiri yapmalı demiştiniz. “Hodri Meydan'' demiştim. Arkasından da dönüşçülerden öz eleştiri isteyenlerin önce kendilerinin öz eleştiri vermesi gerektiğini ve söze de dönüşçülerden özür dileyerek başlamaları gerektiğini eklemiştim. Şimdi daha bir özelleştiriyorum:

Bakın sayın Talebe, dönüşün pik yaptığı yıllarda siz şimdiki gibi dönüşü savunmuyordunuz. Yani dönüşçü değildiniz. Şimdi hararetle savunduğunuza göre o günlerde birlikte olamadığınız, katkıda bulunmadığınız, bir bölüm enerjilerinin boşa harcanmasına neden olduğunuz için, eleştiriye dönüşçülerden özür dileyerek başlamanız gerektiğini düşünüyorum. Arkasından da eğer hasta idiyseniz doktorunuzdan rapor getirmeniz ya da dönüşü şimdi savunduğunuz gibi hararetle savunmamış olmanızı gerekçelendirmeniz gerekir.

Hadi bu seferlik daha kolay yanıtlayabilmeniz için yanıtı çoktan seçmeli yapalım.

a) O zamanlar ben daha küçüktüm, aklım politikaya ermiyordu.
b) Dönüşü anti-demokratik görüyordum.
c) Çok daha önemli işlerim vardı. İçinde bulunduğum grupların gündeminde Çerkes Ulusal Sorunu yoktu ama olsun zaten benim gündemim de yoktu.
d) Ben halkımdan çok bütün halkları seviyordum.

Hadi geçmişi bırakalım. Sayın Talebe doksanlı yıllarda da anavatanı, dönüşü önemsemediniz. Olayların içinde değildiniz. Eğer Çerkes ulusal sorununu dert edinen biri, olayları izleyen biri ve şimdi kendinizi sunmaya çalıştığınız gibi dönüşçü biri olsaydınız hep sözünü ettiğimiz vatandaşlık yasasının yürürlükte olduğu dönemde şimdi açmış olduğunuz kampanyayı açardınız. Haberiniz bile olmadı. Namazda gözünüz olmadığı için ezanı duymadınız.

Son birkaç yıldır da dönüşün sadece sözünü ediyorsunuz siz. Yine gündeminize almamıştınız. Eğer gündeminizde olsaydı şimdilerde reklamını yaptığınız yasanın 2002 yılında yürürlüğe girdiğini. Yasanın hem Rusça hem de Türkçe'sinin Kaf-Fed sitesinde yıllardan beri hem de “Anavatana Dönüş” başlığı altında yayında olduğunu bilirdiniz.

Dahası Maykop ziyaretinizde bile gündeminizde yoktu ki, tüm bunlar anlatıldığı konuşulduğu halde “gece yarısı konuşmalarında” yasadan tanıdığı olanaklardan hiç söz etmediniz.

Kırk yıldır böyle asıp kesip sonra yok olanları çok gördüğümüz için de kusura kalmayın şimdilerdeki yaygaralarınızı da kuşku ile karşılıyoruz.

Örgüt’e de değinelim biraz:

Siz olaydan o denli bi haber ya da kendi yapmadığınız şeye o kadar uzaksınız ki, Maykop’ta 1993'de örgüt kurmuş olanların örgütlenmeleri gerektiğini söyleyebiliyorsunuz. Biz ise sizi var olan örgütlerin daha sağlıklı bir yapıya kavuşması için katkıya çağırıyoruz. Tanımladığınız örgüt modelini ise ben de hiç düşünmedim. Birincisi gerekliliğine inanmıyorum. İkincisi de anavatana ziyarete gelmekten korkanların tanımınıza uygun örgütlenmeyi zaten yapamayacaklarını bilmem. Örgütü bu denli gündemde tutmanızı eleştirişimiz, öyle korkulacak bir örgüt kurabileceğiniz korkumuzdan kaynaklanmıyor. Her türlü çalışmayı yapabileceğiniz örgütlerimizin var olduğunu düşünüyor ve size en yakın örgütte çalışmaya başlamanızı doğru buluyoruz.

a-e konusuna gelince;

Sayın ae’nin mesajı almış olduğunu ve gerekli görürse yanıt verecek yetenekte olduğu sadece benim değil hepimizin malumu.
Sayın a-e’den ricamı daha sade bir dille anlatayım. Sayın a-e bizi çok sevdiği için bizleri halkının sorunlarına ortak etmek istiyor. Size belki sağlıklı görünüyor bu yaklaşım ancak bana ters geliyor. Benim bildiğim sevilen kişiye “sana nasıl yardımcı olabilirim” diye sorulmasıdır. Sevilen kişinin gıyabında, sevilen kişinin hiç tanımadığı kişilerden bile sevdiği kişiye yardım sağlamaktır. Yani a-e gerçekten bizleri seviyorsa yapması gereken bizlere akıl vermek değil, Ermeni halkının, Ermeni örgütlerine sorunumuzu anlatması, bizlere nasıl yardım edebileceklerini tartışması, sorunumuzu çözme konusunda mutlaka bizlere yardımcı olmaları konusunda kendi halkını ikna etmesidir.

Bir de sanki genel yaklaşımımızda da temel bir farklılık var gibi. Siz yöntem olarak tümden gelimi daha çok tutuyorsunuz sanırım. Tüm insanları, tüm halkları bu arada yer kalırsa kendi halkımızı da seviyorsunuz. Bizlerin yöntemi ise belki modası geçmiş de olabilir ama daha çok tüme varım gibi. Yani bizler önce halkımızı, vatanımızı seviyor, anamızı güzel buluyoruz. Bunun sonucu olarak da herkesin kendi halkını, vatanını sevmesini, kendi anasını güzel bulmasını doğal karşılıyoruz. Avarların dünyaca ünlü ozan-yazarı Resul Hamzat ise, “Benim Dağıstan'ım” adlı nefis destan romanında kendi dağlarını sevmeyenin başka dağları sevemeyeceğini, kendi halkını sevmeyen insanın başka halkları sevemeyeceğini, kendi anasını sevmeyenin başka analara saygı duyamayacağını çok güzel anlatıyor, öneririm.

Bilme konusuna da değineyim biraz. Felsefe, ekonomi-politik…, daha ne eklerseniz, bilgimin sizler kadar derin olmadığını yeri geldikçe ben de yineleyip duruyorum. Bu derin bilginizi de arada kıskanmıyor değilim. Ancak ne gariptir ki bu derin bilginiz, şimdi doğru bulduğunuz dönüşün, daha önce de tüm enerjinin üzerine harcanması gerekli çözüm önerisi olduğu gerçeğini kavramanıza yetmedi.

Bu durumunuz bana o çok ünlü, boğazı geçmeye çalışan fizik profesörü ile kayıkçının diyalogunu anımsattı. Hani, profesörümüz Arşimet yasasını bilmeyen kayıkçıya “ömrünüzün yarısı gitti demişti ya. Hemen sonrasında deniz bozmuş ve kayıkçı profesörümüze yüzme bilip bilmediğini sormuştu ya. “Hayır bilmiyorum” diyen bilim adamına kayıkçımız “sizin ömrünüzün tamamı gitti'' demişti ya…

İşte sevgili talebegiller ben Arşimet yasasını bilen profesör değil yüzme bilen kayıkçıyım ve yüzüyorum son nefesime kadar da yüzeceğim. Yüzeceğim çünkü halkıma sözüm var:

(…)

Sözün kısası güzelim,
Seni sarsmamalı
En sağlam bildiklerinin yıkılışı.

Yıldırmamalı seni,
En yılmaz bildiklerinin yılgınlığı
Ve yürümeli yürümelisin
İnancın doğrultusunda
Sağlam adımlarla,

Taaa ki, ereğine varıncaya dek,
ya da ölünceye…