SAYIN A-E VE DESTEKÇİLERİNİN DİKKATİNE

14.07.2009

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             

Öncelikle bu yazımın a-e karşıtı yazıların üslubunu beğendiğim, desteklediğim anlamına alınmasın diliyorum.

Ancak üsluptan bağımsız olarak sayın a-e ve sayın eşlerinin, CC’nin yeteri kadar zamanını çaldığını, daha olumlu tartışmalardan bizleri uzaklaştırdığını ve kimi arkadaşlarımızın desteğinin sayın a-e’ye CC’de konuk ve Çerkes damadı olduğunu unutturduğunu düşünüyorum

Halbuki sayın a-e epeycedir aramızda olduğuna göre, haddi aşan damatlara anımsatılan Çerkes deyişini de artık biliyor olmalı.

İkinci dileğim sayın a-e ve sayın eşlerinin bizleri bu deyişimizi anımsatmaya zorlamaması.

Aslında çok uzun süredir a-e'yi yanıtlamayı ve “kendine gel kardeşim” demeyi düşünüyordum. Çünkü sayın a-e aldığı desteklerle haddini çoktan aşmış, halkımıza hedef gösterir konuma gelmiş, CC'ye yakışan ve yakışmayanı ayıklamaya başlamıştı. Baksanıza “Ermenilere soykırım uygulandığı tezini desteklemeliymişiz” ve sanı belki de sanrı “biz onları bu konuda destekleyelim ki onlar da bizi desteklesinmiş” gibi..

Halbuki şimdilerde olduğu gibi bizlere fazla karışmaya başladığında, yol yordam göstermeye kalktığında, sorular sormaya sorgulamaya kalkıştığında,  ta 04 Aralık 2005 tarihinde kendilerine bir yanıt yazmış ve sorularına karşılık sorular sormuştum.

Soruları yanıtlamamış, yarım ağız özürler dilemişti. Şimdilerde ise arkadaşlarımızı birbirine düşüren daha cüretkar yazılar yazmaya başladı. Kimi konularda başarılı olmadığı da söylenemez sanırım.

Çok önceleri kendilerine yazdığım yanıt şu idi:

“Sevgili a-e,

Sağlıklı tartışabilmek için asgari bir bilgi düzeyinin gerekliliği, sevgili Talebe zorunlu olmadığını söylese de yadsınabilir mi? Yeni başlayan birine Cebir'i anlatmak için x ve y’den başlayabilirsiniz. Ancak x ve y’yi anlatıldığı gibi, bilimin anladığı gibi anlamak istemeyip, kendisi öyle istediği için, istediği anlamı verenlerle Cebir'in daha üst düzey kuramları nasıl tartışılabilir. Peki, daha önce defalarca yazılmış, tartışılmış halen tartışılan, bilinmesi gerekli olan, biliniyor olan konularda hep yeniden aydınlatılmayı beklemek ciddiyetle, muhataba saygı ile bağdaşır mı? Ben daha önce de yazmıştım hakaret ve saygı konularında biraz farklı düşündüğümü. Örneğin “anavatanda yaşayanların bedel ödemediğinin söylenmesi, kendime karşı kullanılan hakaret sözcüğünden daha çok yaralar beni. Anavatandakilerin izlemedikleri sitelerde, anlamayacakları dilde, Kuzey Kafkasya politikalarını tartışmanın onları hiçe saymak anlamına geldiğini düşünürüm…

Sevgili a-e üzülerek söyleyeyim ki, sorduğunuz sorular, Çerkeslerin neden anavatana dönmeleri gerektiği konusunu hiç anlamadığınızı gösteriyor. Bunu anlamak, anlamak istemeyenler, eskiden anlarken bugün anlamaz olanlar mebzul (*) yığınla… Ancak cumhuriyetlerin statüsünü sorduğunuz soruda Abhazya ile Adigey’i aynı kefeye koymanız anlaşılacak gibi değil… Halbuki bu sayfadaki daha ilk yazımda, eleştiri de yöntem konusuna dikkat çekmiş şunları söylemiştim:

“Belirli bir düşünce eleştirilecekse eleştiriye temel olması gereken, çıkış noktası yapılması gereken şey o düşünce savunucularının söylemleri, yazıları olmalı. Eleştiriyi yapan kişinin eleştirdiği kişilerin söylediklerini, yazdıklarını, yaptıklarını değil de, kendi ürettiği söylemleri temel olarak almasının, nesnellikle, doğrulukla, gerçekçilikle… Bağdaştırılabileceğini sanmıyorum.

Çıkarımlar, sanıya, öznel görüşe değil, mutlaka bilgiye, bilgi, belgeye dayanmalı, gerektiğinde de bilgi kaynakları gösterilebilmelidir.

Karşılaştırmalar benzer konularda, aynı ölçü birimleri ile ve bilinen anlamları ile yapılmalıdır. Kullanılan terimler, bilimsel anlamları ile kullanılmalıdır. Örneğin ağırlık ölçü birimi olarak grama tüm dünyanın verdiği anlamın verilmesi nasıl bir zorunluluk ise, asimilasyon, anadili kullanma özgürlüğü, etnisite, ulus vb terimler de bilimin anlayıp anlattığı gibi algılanmalı kendimize özgü anlamlar verilmemelidir...


Sorunun çözümü konusunda sorumluluk duyuluyorsa, benimsenmeyen görüşler, sadece eleştirilmekle kalınmamalı, çözüm önerileri de sunulmalıdır.


Sosyolojik olayların kişilere, kişilerin dünya görüşlerine göre, algılama düzeylerine göre, farklı algılanabileceği hep göz önünde bulundurulmalıdır. Örneğin “nerede olursan ol, ne yaparsan yap, nasıl sahip olursan ol, ama mutlaka paralı ol“ gibi bir yaklaşımı dünya görüşü olarak seçmiş birine, anadilin güzelliği, korunması geliştirilmesi gerektiğinin anlatılamayacağının bilincinde olunmalıdır ya da dini inancının gereklerini yerine getirmeyi yaşamın amacı olarak seçmiş (günlük yaşamında, dinin gereklerine de bir pay ayırma gibi dindarlık değil demek istediğim) birine, ulusal-kültürel değerleri koruyup geliştirmenin önemi, bunun için özveride bulunmanın gerekliliğinin anlatılamayacağı bilinmelidir, gibi daha sayılabilecek bir çok şey.”

Bu söylenenler doğrultusunda, daha önce yazdıklarımda yanıtları bulunabilecek olmakla birlikte bence bana yöneltmeniz gereken, “Dönüş Nedir?, Niçin Dönüş?, Nasıl Bir Dönüş? Kimlerle Dönüş?” gibi sorular olmalıydı. Zaten sorularınız, Dönüş’ün ne olduğu, anavatana niçin dönmememiz gerektiği bilinerek soruluyorsa, “Dönüş’ün olmayabileceğini” sezdirecek yanıtlar alınması umudu ile bağlanan, tuzak sorular olarak da değerlendirilebilir. Özetle sevgili a-e bilerek ya da bilmeyerek Şıblekhue’nin yerinde tespiti ile “… açık ya da örtülü şekilde diasporayı anavatandan koparmak ona karşı duygularımızı tamamen Türkiye içi yapılanmalara yönlendirmek.” çabasını gösterenlere katkıda bulunuyorsunuz.

Bize göre Dönüş, Adıghe-Abaza halkları için “ulusal idea” dır.

Günümüzde, anavatan ile diaspora birbirine muhtaçtır. Anavatan evlatlarına hasret, anavatanın yaşam suyundan yoksun diaspora öksüzdür.

Halkımız için düşlediğimiz tüm güzel şeylere kavuşmamız, ancak anavatana dönüş ile mümkün olabilecektir.

Çok sayıda ülkeye dağıtılmış, yok olmanın eşiğine gelmiş halkımızın büyük çoğunluğunu oluşturan diaspora için, anavatana dönüş ulusal kültürel değerleri yaşatabilmenin, halk olarak varlığını sürdürebilmenin tek yoludur. Anadilin okunup yazıldığı, parlamentolarında kendilerine kontenjan ayrılan ülkelerde yaşayanlar dahil diaspora Adigelerinin yok oluş hızı bunun, en belirgin göstergesidir. Döneminde devlet yönetimine hakim olmuş Çerkes Memluklarının akıbeti ise diaspora Adigelerinin varlıklarını koruyamayacaklarının kesin kanıtıdır.

Diaspora Adigelerinin anavatana dönüşünün sağlanması, tarihsel topraklarında sürekli olarak baş kakıncı yapılan anavatan kesimi için onurlu ulusal yaşamı geliştirme çabalarına en büyük katkıyı sağlayacaktır.

Bize göre bu yaklaşım, halkımızın, ulusal-kültürel değerler için mücadele verdiğini söyleyen bilinçli her bireyinin benimsemesi gereken bir paradigmadır.

Ancak anavatana dönüşün, çok sıradan ikinci bir boyutunun daha olduğunu, görmek, bilmek ve önemsemek durumundayız: Diasporadaki insanlarımızın, diğer halklardan herhangi biri gibi Rusya Federasyonu ve federasyon üyesi cumhuriyetlerimizde, daha rahat yaşayacaklarına, daha mutlu olacaklarına inanmaları, iş adamlarımızın da Rusya Federasyonu’nda daha kazançlı işler kurabileceklerini görebilmeleri, bu amaçlarla dönüşü gerçekleştirmeleridir. Ayrıca, yıllardır başta ABD olmak üzere birçok gelişmiş ülkenin başvurduğu yeni vatandaş kazanma yöntemlerinin, dramatik bir düzeyde nüfusa ihtiyacı olan Rusya Federasyonu için de gündeme gelmesi hiç de uzak bir olasılık değildir. Bu öngörüye uyumlu politika geliştirmek de bizim sorumluluğumuzdadır.

Anavatana anavatan olduğu için dönülmelidir.

Anavatana, bu güne kadar anavatanın bekçiliğin yapmış kardeşlerine kaderini paylaşmak için dönülmelidir.

Anavatana, halkı ile birlikte üretme, ürettiğini halkına da sunma mutluluğunu yaşamak için dönülmelidir.

Dahası halkıyla birlikte çekilecek sıkıntıda da bir mutluluk yaşanabileceği bilinci ile dönülmelidir (...) gibi.

Dönüş, böyle anlaşıldığında, yanıtları, diasporada kalacakların kesinlikle yok olacağı, ancak anavatan kesiminin varlığını sürdürebileceği, geliştirebileceği gerçeğini değiştirmeyeceği için sorularınızı şu aşama ve ortamda anlamsız buluyorum. “Diasporayı anavatandan koparmak” için sorulmuş olabileceği düşüncesini de kendimden uzaklaştıramıyorum.

Şimdi izninizle, ben de size eğer samimiyetle yanıtlarsanız, dönüş konusunda samimi olanları diğerlerinden ayırmamızı sağlayacak birkaç soru sorayım.

Altmışlı yıllarda, bir kısım diaspora Ermeni’si, sosyalist oldukları, sistemi çok beğendikleri için mi dönmüştü Sovyetler Birliği’nde yer alan Ermenistan cumhuriyetine.

Ermeni diasporası Ermenistan’ın yer aldığı Sovyetler Birliği’ndeki sistemi eleştirerek Ermenistan’a dönebilir miydi?

Ermenilere soykırım uygulandığı tezini kabul ettirmeyi, öncelikli görev sayan bir Ermeni’ye Türkiye Cumhuriyet’i vatandaşlık verir mi? Seyahatlerini engellemez mi?

Türkiye’nin bir bölümünü, Ermenistan kabul eden ve bu toprakların bağımsız olması ya da Ermenistan’a bağlanması için çalışan Ermenilere, Türkiye Cumhuriyeti oturma izni, vatandaşlık verir mi?

Türkiye Cumhuriyeti cumhurbaşkanına, başbakanına katil diyenlere Türkiye Cumhuriyeti, oturma izni, vatandaşlık verir mi?

Birlikte örgüt kuracakların, aynı amacı paylaşıyor olması gerekmez mi?

Amacı anavatana dönüş olan örgüt önermesine karşın, Dönüş gibi bir derdi olmayanlarla aynı çatı altında olunması gerektiğini ileri sürenlere, “bu ne biçim örgütçülük, bu ne biçim dönüşçülük” deme hakkımız doğmaz mı?

Günümüzde Talebe’nin önerdiği tipte güçlü örgüt, güçlü finans kaynağı demek değil mi? Güçlü bir derneğin finanse etmediği güçlü örgüt kurulabilir mi? Devletler kendi amaçları için kullanamayacakları örgütleri finanse eder mi?

Önerilir önerilmez toplumun bütünü ile sahiplendiği, çözüm önerisi biliyor musunuz?

Bir görüşün doğruluğu yada yanlışlığı, sizce destek verenlerin sayısı ile mi orantılı?

Rusya Federasyonu karşı çıkmasa bile, bilinen nüfus oranı ile Adigeler, benim hayalini bile kurmadığım Kuzey Kafkasya Federasyonu’na üyeliği ne gibi demokratik bir yöntemle sağlayabilecekler?

Sadece tek bir siyasal örgütü olan halk biliyor musunuz?

Dönüşü kendi politikaları olarak seçen yönetimlerimizi, yapabilecekleri konusunda denemeden, diasporada hayali örgüt kurmanın anlamı var mı?

Çerkeslerin ulusal sorunun tartışıldığı bir Kürt ya da Ermeni sitesi biliyor musunuz?

Çerkes ulusal sorununa bakış açıları örtüşmediği için kendi aralarında tartışan, küsüşen, hakaret eden Ermeniler, Kürtler tanıyor musunuz?



Daha epeyce soru eklenebileceğini görmüşsünüzdür ama zaten çok uzun bir yazı oldu… Ara vermekte yarar var…

Görüşlerimi paylaşan, paylaşmayan tüm arkadaşlara çağrım, lütfen tartışmaları kişilikler üzerine kurmayalım. Daha önce de belirttim. Günümüze kadar hiçbir halkın yapamadığını halkımızdan beklemeyelim, tek dernek çatısı altında toplanabileceği beklentisine girmeyelim. Sorunlara çözüm önerisi getirelim. Getirilen çözüm önerisinin sadece olmazlığını söyleyerek puan toplamaya çalışmayalım. Kendi önerimizi getirelim. Öneriler içerisinde yakın geçmişte olduğu gibi günümüzde de, en gerçekçi olanını seçebileceği konusunda halkımıza güvenelim.

Ben benim anladığım dönüşü özetle de olsa anlatabildiğimi sanıyorum. Ayrı görüşte olanlar da -ki başka arkadaşlar da rica etmişlerdi- kendi bakış açılarını ortaya koyarlarsa, tartışmayı sürdürür, samimi isek çala, çala bir hava da tuttururuz..

İnanın hepinizi seviyorum. Tarzıma katılmayan Talebe, sizi de…



Bugünkü gazetelerde kendime yakın bulduğum iki görüş çıktı. Onları da paylaşayım istedim sizinle… İlki Çerkes ulusal politikasını “ezeli ebedi Rus-Çerkes düşmanlığı” üzerine temellendirmek isteyenler için:


Etyen Mahçupyan 04 Aralık 2005 Zaman Gazetesi.

Türkiye medyasının görmediği veya görmek istemediği bir haber geçen hafta bütün yurtdışı yayınların parçası oldu: Ermenistan Devlet Başkanı Koçaryan verdiği demeçte şöyle demişti: “Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin önüne Kopenhag Kriterleri dışında bir engel çıkarması kabul edilemez.” Avustralya’daki Türkçe yayın programında dinlediğimiz bu önemli haber Ermenilerin içinde bulunduğu büyük zihni değişimi ortaya koymakta.

En milliyetçi kesim olan Taşnaklar bile, geçmişi donduran yaklaşımların geleceği rehin aldığını artık fark ediyor.

Kısacası Türk resmi tezini savunanların bir sürprize hazır olmaları lazım: Ermeniler ‘soykırım’ kelimesini bir kenara koyarak tarihsel olayın kendisine bakan ve yaşananları devlet/yurttaş ilişkisi içinde çözümleyen bir bakışa kaymaktalar. Bu durum ‘soykırım olmadı’ repliğini tekrarlayarak ve hukukun ardına gizlenerek tarih ‘üretme’ kolaycılığına pek izin vermeyecek. Türkiye toplumu bundan sonra vicdanıyla çok daha baş başa kalırken, tarihe mesafe alabilen bir kimlik geliştirme şansını da yakalayacak

İkincisi de anavatanımızı, cumhuriyetlerimizi, halkımızın bugüne kadar ki üretimlerini rastlantı görenlere,  küçümseyenlere:


Hürriyet 2005 12 04 Murat Bardakçı

Bülent Ecevit’in Hint şairi Tagore’dan yaptığı tercümede ‘Lambaya, aydınlığı için teşekkür et ama karanlıkta durarak ışığı tutan eli unutma’ diye çok güzel bir cümle geçer…

Bilmem siz de beğendiniz mi?

(*) Mebzul: Bolca, Çokça. (CC)



Evet yukarıdaki metin daha önce yazdıklarımdı. Şimdi ise diyorum ki;

Sayın ae’nin bilerek ya da bilmeyerek değil bilinçli bir şekilde Şıblekhue’nin yerinde tespiti ile “(…) açık ya da örtülü şekilde diasporayı anavatandan koparmak ona karşı duygularımızı tamamen Türkiye içi yapılanmalara yönlendirmek.” çabasını gösterenlere katkıda bulunuyorsunuz. Dolayısı ile Türkiye Ermeni cemaatinin Çarlık Rusya’sının Çerkeslere soy kırım uyguladığını kararını alması ve Ermenistan Cumhuriyeti’nin bezeri bir kararı alıp kabulü için Rusya Federasyonu’na başvurmasını sağlayıncaya kadar, önemli politik görüşlerinizi CC'de değil, tüm insanlığa adanmış sitelerde dile getirmenizin daha uygun olacağını düşünüyorum.

Evet Sayın a-e: Eğer bizleri gerçekten seviyor ve önemsiyorsanız, çok sevdiğiniz CC’yi sadece izlemenin, Çerkes ulusal mücadelesine CC’de yazmaktan daha büyük bir katkı olacağını anlayabileceğinizi ve ortamı huzursuz ettiğinin ayrımında olduğunda, haklılığına inansa da geri adım atabilen kişilerin olgunluğunu gösterebileceğinizi umuyorum…