DEĞERLENDİRME YANLIŞLARI

23.04.2009

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             

Zaman, zaman “Türkiye “dönüşe karşıdır”, “dönüş Türkiye’nin zararınadır” bezeri yargılara rastlanır sitelerimizde, dönüşün tartışıldığı ortamlarda. Genelde olduğu gibi, sadece kesin yargı dile getirilir. Bu çıkarımın dayandırıldığı olgulardan, belgelerden hiç söz edilmez. Bunun birinci nedeni çıkarımların olgulara dayandırılması gerektiğinin henüz yeterince içselleştirilememiş olması bir diğer nedeni de çözüm amaçlı tüm yolların dönüşe çıktığı, dönüşü gösterdiğinin dile getirilmese de artık biliniyor olmasıdır. Dönüşün seçeneksiz olduğu bilincidir. Dolayısı ile özellikle dönüş karşıtları dönüşün doğruluğunu, diğer çözüm önerilerinden, (yani henüz açıklanmamış ve muhtemelen hiç açıklanmayacak önerilerden) daha gerçekçi, yaşanılan ülke politikaları ile uyumlu olduğunu düşündürtecek, belgeleyecek olgular, gelişmeler görmezden gelinir.

19 Nisan 2009 tarihli hemen tüm gazetelerin manşetleri ve tüm televizyonların ana haber bültenlerinde yer alan benim Yeni Şafak gazetesinden alıntıladığım şu haber gibi:

“Alman vatandaşlığına geçmekten çekinmeyin“

Hannover (A.A)

Almanya'da yaşayan Türklerin Alman vatandaşı olmaları konusunda da çekinmemelerini isteyen Erdoğan, “Burada yaşayan vatandaşlarımız Alman vatandaşlığına geçmekte tereddüt etmesinler. Bunu altını çizerek söylüyorum. Buna başka bir kılıf aramaya gerek yok. Burada rahat olun. Vatandaşlık almanın hakların teşkilini garanti edeceğini unutmayın. Bunu özellikle yaşları 18 ve 23 arasında olan ve bir tercih yapılmak durumunda bırakılan gençlerimiz açısından söylüyorum” diye konuştu.

Dil öğrenme konusunda da Türklerin hiçbir tereddüt göstermemeleri gerektiğini ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:
“Bunu kesinlikle başarmalısınız, başarmalıyız. Tabii ki yavrularımız, gençlerimiz en iyi şekilde Türkçe'yi öğrenecekler. Türkçe'yi öğrenmeyen en iyi şekilde Almanca'yı öğrenemez. Önce bunu ciddi şekilde başarmalıyız. Zaten dil eğitiminin esası budur. Önce kendi dilini iyi bileceksin ki, yabancı dili öğrenebileceksin. Tabii bunun yanı sıra diğer bazı dilleri öğrenmeyi de yavrularımız için ihmal etmeyin. Burada yaşayan çocuklarımızın geleceği ve avantajı işte bu vatandaşlık anlayışı olacaktır. İyi bir eğitim almak ve iyi derecede Almanca öğrenmek, Almanya'nın siyasi, ekonomik, kültürel ve ticari yaşamına katkı ve katılımda bulunmayı da kolaylaştıracaktır. Buradaki sivil toplum örgütlerinin de buradaki vatandaşlarımızın eğitimi ve kültürel hakları konusunda hassasiyet içinde olmalarını bekliyoruz. Vatandaşlarımızın en iyi şekilde yönlendirilmeleri sizlerin aracılığıyla olacaktır.”

Kendinizi yalnız hissetmenize asla razı olmayız

Avrupa'da yaşayan Türklere yönelik ayrımcı uygulamalara ve saldırılara da değinen Erdoğan, bunlardan büyük üzüntü duyduklarını belirterek, şöyle konuştu:
“Almanya'daki Türklerin huzur ve güvenliği ikili ilişkilerimizin en önemli boyutudur. Bunun da altını çizmek istiyorum. Yetkililerden bu tür saldırıların faillerinin en kısa zamanda yakalanmalarını, hak ettikleri cezalara çarptırılmalarını ve benzer olayların meydana gelmesinin önlenmesini ve gerekli önlemlerin alınmasını bekliyoruz. Yetkili makamların bu konudaki duyarlılıklarımızı paylaştıklarını da biliyoruz.

Uğradığınız mağduriyetin giderilmesi için hukuki yollara başvurmanız önem taşıyor. Başkonsolosluklarımız bünyesinde görev yapan hukuk danışmanlarımız, hukuk ve hukuk mekanizmalarından faydalanılmasına yönelik bireysel çabalarınızda sizlere yardımcı olmaya hazırız. Başta Dışişleri Bakanlığımız olmak üzere devletimizin tüm kurumları sizleri doğrudan ilgilendiren pek çok konuda önemli çalışmalar yapıyorlar. Bu çalışmalar önümüzdeki günlerde artarak devam edecektir.

Sizlerin burada kendinizi yalnız hissetmenize asla razı olmayız. Hükümet olarak vatandaşlarımızın ve soydaşlarımızın sorunlarını en hızlı ve en iyi şekilde çözmenin gayreti içindeyiz. Sizlerin de sivil toplum örgütleriyle birlikte daha fazla istişare ederek, daha fazla bir araya gelerek barış ve huzur içinde bizlere katkı vereceğinize gönülden inanıyorum. Şundan emin olun, biz hükümet olarak yurt içinde ve yurt dışında tüm soydaşlarımızın ve vatandaşlarımızın başı dik ve alnı açık şekilde her türlü platformda varlık göstermesini hedefliyoruz.”

Gururlandıran ve sevindiren rakamlar


Almanya'da yaklaşık 70 bin Türk işverenin bulunduğunu da kaydeden Erdoğan, şunları söyledi “İşverenlerimizin yatırımı 7,5 milyar Avro'ya, ciroları ise 33 milyar Avro'ya ulaşmış durumda. Bu çok ciddi bir rakam. 33 bin kişi bu şirketlerde istihdam ediliyor. Bu rakamlar bizi ziyadesiyle gururlandıran rakamlar. Bu rakamlar bizi milletçe sevindiren rakamlar.

Bu başarıların Türkiye ve Almanya arasındaki her türlü ilişki ve işbirliğini daha iyi seviyelere taşınmak amacıyla kullanılması bizim en büyük arzumuz. Hiç kuşkusuz buradaki her bir vatandaşımız, bu noktada üzerine düşeni yapacaktır. Ancak asıl yük burada faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerimizin üzerinde olacaktır.

Almanya'daki Türk sivil toplum örgütleri her alanda öncü rol oynamak zorunda. Dünyada anavatanları dışında lobi faaliyeti gösteren ülkelere baktığımızda önemli bir yapıya sahip olduklarını görüyoruz. Sizler de aynı şekilde işbirliği yaparak ortak hedefler doğrultusunda buradaki vatandaşlarımızı harekete geçirebilirsiniz. Vatandaşlarımızın sivil toplum örgütleri etrafında daha çok kenetlenmesi bu toplumda sesinizi daha fazla çıkartmanızı sağlayacaktır. Çatı kuruluşları niteliğinde örgütlenmeniz de temsil niteliğinizi güçlendirecek, karakterinizin hükümetlerinize iletilmesine ve sorunlara çözümler üretilmesine yardımcı olacaktır.”


Eh demokrat bir ülkenin, kendi vatandaşları arasında ayrım yapması düşünülemeyeceğine göre, Türkiye’nin de vatandaşlarının, Alman vatandaşlığını teşvik ederken, Rusya Federasyonu vatandaşlığına geçmelerini engelleyeceği düşünülebilir mi? Elbette düşünülemez, böyle bir uygulamaya haklı bir gerekçe de bulunamaz. Hem Türkiye’nin bu teşvik politikasının yeni olmadığı, yıllardan beri uygulamada olduğu ve iktidara gelen partilerden bağımsız olarak süregeldiği nasıl görülmez anlamak güç.

Aynı şekilde özellikle son yıllarda Rusya Federasyonu’nun, başka ülkelerdeki soydaşlarına olan ilgisi gittikçe artmakta ilişkilerini geliştirmektedir. Yine demokrat ve federatif bir ülke diaspora ülkeleri arasında ayrım yapamayacağına göre, Rusya Federasyonu’nun bu ilgisinin sadece Rus kökenlilere yönelik olacağı da düşünülemez. Nitekim Yugoslavya Adigelerinin, Rusya Federasyonu Hükümet kararı ile anavatana dönüşlerinin sağlanması savaş gerekçesi ile açıklansa bile son gelişmeler görmezden gelinemez. Ürdün’de kurulmuş olan Rusya Federasyonu Eğitim Bilim Merkezi’nin iki bin sekiz yılı Ekim ayında Ürdün’de gerçekleştirilen, diasporada anadilinin nasıl korunup geliştirilebileceği sorunlarının tartışıldığı Devletlerarası Ulusal Dil Konferansı'na Ürdün’deki Adige Derneği ile birlikte ev sahipliği yapması, on Kasım iki bin dokuz tarihinde yürürlüğe giren RF Hükümet kararnamesinde diasporada dilin korunması çabalarında Rusça dışındaki diğer dillerin de özellikle belirtilmiş olması, bu olumlu gelişmelerin sadece ikisi. Dilimizi kültürümüzü yaşatmak konusunda samimi olanlar, sorunlarımızın çözümü konusunda sürgünden bu yana en şanslı dönemi yaşadığımızın kanıtı daha birçok argüman bulabileceklerdir.

Bir diğer yaygın ve çok önemli değerlendirme yanlışı, bizim gibi çeşitli ülkelere dağılmış, dağıtılmış halkların her kesimi, kendi yaşadığı coğrafyadaki sorunlarını irdeler çözüm yolları ararken, bizim diasporanın, anavatanca izlenmeyen sanal ortamda, anavatanın anlamadığı dilde anavatanı eleştirmenin doğru olduğunu sanmasıdır. Örneğin sayın Tuncay Özkan’a göre Suriye’de bir milyondan fazla Kürt’ün yaşamakta ve bunların 200 bininin tam anlamı ile vatandaşlık hakları bile bulunmamaktadır ve yine sayın Özkan’a göre “Suriye’deki Kürt hareketi üzerinde PKK’nın çok büyük gücü bulunuyor. Suriye’de eğer bir Kürt gücünden bahsedilecekse, bunun PKK yani KADEK güdümlü” olacaktır. Buna karşın PKK’nın, Türkiye sanal ortamında Suriye Kürtlerini, Türkçe olarak eleştirdikleri, “korkak”, “pısırık”, “ruhunu satmışlık” gibi güzel sıfatlarla eleştirdikleri sanırım görülmemiştir. Çok sayıda bulunabilecek örneğe karşın bizde, güdümlerine alamayacakları anavatanı, anavatanın izlemediği sanal ortamda, anlamadığı dilde eleştirmek hala kahramanlık sanılır. Bizce değişmez ilke her ülkedeki sorunlarımızın o ülke insanımızın izleyebildiği, o ülke insanımızın anlayabildiği dilde tartışılması, çözüm yollarının irdelenmesi ve varılan sonuçların uygulanmasıdır.