DEĞERLENDİRME YANLIŞLARI

26.02.2009

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             
En büyük, en önemli değerlendirme yanlışımızın, genellemeci bir yaklaşım ile yakın geçmişte halkımızın yaşadığı trajedi, bugün içinde bulunduğu durumun hep birlik olamayışımıza bağlanması olduğunu düşünüyorum. Birlik olunamadığı için çözüm üretilememiştir. Üretilen çözüm önerilerinin yeterince destek görmemeleri nedeni de bu birlikten yoksun oluşumuzdur. Bununla da kalınmaz neredeyse çözüm, tüm Çerkeslerin birlik olması ön koşuluna bağlanır, birlik sağlanabildiğinde ancak sonuç alınabileceği sık, sık dile getirilir.

İlginçtir; bu özlenen birliği, dünya dünya olalı hiçbir halkın gerçekleştiremediği bilinmezden, içinde yaşanılan olaylar duyulmazdan, görülmezden gelinir. Diğer halklara, ülke yönetimlerine ilişkin sağlıklı değerlendirmeler yapılırken kendimize döndüğümüzde “ne olursan gel, kim olursan gel” benzeri davetiyeler çıkartılır. Diyelim ki dün iletişim olanakları çok kısıtlı idi, halkımızın dünyada olup bitenlerden haberi olmadığı gibi, bilgi edinme olanakları da yok denecek kadar az, donanımları yetersizdi. Peki bugün... Her tür bilginin sadece bir tık uzaklığında olduğu günümüzde bizler, bizler için dayatılan anlamı ile, hangi halkın birliğinden söz edebiliriz? Örneğin Araplar mı birlik oluşturabildi İsrail’e karşı? Lübnan halkı mı ortak tutum belirleyebildi? Tüm Kürtler birlikte mi hareket ediyor? Kürt örgütleri arasındaki mücadele bir yana aynı örgüt içerisindeki ölüm kalım savaşı görmezden gelinebilir mi? Irak Kürtleri, çalışmak, üretmek için bizim birlik olmayışından yakınanlar gibi, birliği ön koşul olarak dayatsalardı bugün gelinen devlet kurma aşamasına gelebilirler miydi? Atatürk, “bağımsızlık savaşı için önce birlik gerek” deseydi Türkiye Cumhuriyeti kurulabilir miydi? Mücadele için, padişahçısı ile, mandacısı ile, bağımsızlıkçısı ile tüm halkın birlik olması beklenseydi bu mücadele kazanılabilir miydi? Atatürk, Atatürk olur muydu? Ancak örgütçülükte uzman olanlarımız bile halkımızın özelinde böyle bir birlikteliğin düşünü kurabiliyor. İlginç, ilginç...

Olayların neden ve sonuçları tüm çıplaklığı ile ortada durduğu halde neden anlamazdan gelinir anlamak güç. Çağına, dönemine göre savaşlarda rol alan, rol verilen devletler, halklar değişse de, özünde yaşanan tek bir savaş değil mi? Bu da güçlülerin güçleri oranında dünya zenginliklerinden pay alma savaşı değil mi? “En güçlü olmak, en güçlü olamıyorsan bir diğerinin en güçlü olmasını engellemek” temel ilkesi geçmişte olduğu gibi günümüzde de geçerli değil mi? Güçlülere karşın Araplar birlik sağlayabilir mi? Güçlülerin kurgulaması sonucu değil midir aynı dinin mezhep farklılıklarının, din farklılıklarından daha çok önemsenmesi, anlaşmazlık konusu sayılması?

Kimilerimiz “birlik için birlik”i amaçlamış gibi yazıyorlar. Böyle bir birlik oluşturulabilir mi? Sağlıklı birliktelikler için sadece amaçta değil, bu amaca nasıl varılacağı hangi güçlerle birlikte olunacağı konularında da anlaşmış olmak gerekmiyor mu? Örneğin önceliğimiz dönüştür diyenlerle, dönüş için bağımsızlığı ön koşul görenler nasıl birlik oluşturabilir. Geçmişte Çerkeslerin Türk kökenli olduğunu düşünenlerle, Türkiye’de gerçekleştirilecek devrimin Çerkes Ulusal sorununu çözeceği inancında olanlar aynı örgütte yer alabildi mi? Dahası sol görüşlü Çerkes gençlerinin tümü aynı devrimci örgütte yer alabildi mi? Dönüşçülerin bu örgütlerden uzak kalmalarının nedeni programlarında Çerkes ulusal sorununa çözüm arayışının olmadığını görmeleri, dahası Türkiye ile sınırlı çözüm önerilerinin Çerkes ulusal sorununa çözüm olamayacağının bilincinde olmaları değil mi?

Bizce bu saydıklarımızın hiçbiri zor anlaşılır şeyler değil. Dolayısı ile anlamıyor görünmenin tek nedeni “sorumluluktan kaçmak” olabilir diye düşünüyorum. Çünkü anlayan ve anladığını dillendirenlerin amaç uğruna eyleme geçmesi, çaba göstermesi gerekecektir. Bu çabadan kaçmanın yolu olayı anlamamak, anlamaz görünmekten geçer. Olaylara gerçek anlamından başka anlamlar yüklemekten geçer. Gerçekleştirilebilecek hedefler koyup bunu gerçekleştirmemek ruh sağlığını bozacağı için, savunma mekanizması devreye girer ve kimselerin gerçekleştiremeyeceği şeyler hedeflenmiş gibi yazılır, yazılır... Çünkü ulusal amaç uğruna elden geleni yapmak değildir aslolan, mış gibi yapmaktır.

Somut örneğin ilki sevgili Schamis'ten olsun:

“Önemli olan insanlarımızın Çerkes olduklarının bilincinde olmaları, ulusal sorunumuza ve vatanımıza sahip çıkmalarıdır. Ulusumuzun ve vatanımızın siyasal çerçevesini çizebilirsek, bunun için fedakarlık yapmaya hazırsak; belki kendimizi değil ama geleceğimizi kurtarabileceğiz. Bu da bana yeter de artar bile.

Ve ben bu yolda kölesiyle de, beyiyle de birlikte yürümeye; birlikte dövüşmeye, her ikisini de sevmeye hazırım. Çerkesya için mücadele etsin de, Çerkes olsun da…”

Bizce bu sözlerle sevgili Schamis genelde hoşa gidebilecek, soyut, muğlak bir şeyler söylemiş ancak somutta ise hiçbir şey söylememiştir. Sevgili Schamis halkının sorumluluğunu yükleniyorsa kimi yazılarında dile getirdiği görüşlerini özellikle birlikteliği savunduğu bu yazıda da dile getirmeli altını çizmelidir. Bu yapılmadığı için şu sorular akla gelmektedir:

- Ulusumuzun ve vatanımızın siyasal çerçevesini kim ya da kimler çizecektir?
- Çizilen bu siyasal çerçeve her Çerkes tarafından benimsenecek midir?
- Benimseyenlerle benimsemeyenler nasıl birlikte olabilecektir?
- Sevgili Schamis'in ulusumuz ve vatanımız için çizdiği siyasal çerçeve nedir?
- Peki beklenen fedakarlıklar neler olabilir?
- Kendimizi kurtaramayıp çocuklarımızı kurtarabilecek eylem nedir?
- Asıl amaçları Kafkasya’yı RF’ndan kopartmak olan güçlerle birlikte Çerkesya için mücadele edenlerle, günümüzde Çerkesya’ya dönüşü en büyük mücadele sayanların birlikteliği nasıl sağlanabilecektir?
- “Çerkes olsun da” deyimindeki Çerkes sözcüğünden bütün Kuzey Kafkasyalıları, Adige ve Abazaları ya da sadece Adigeleri anlayanların birlikte olması mümkün mü?
- Bu algılamaları farklı olanların forumlardaki atışmaları görülmüyor okunmuyor mu?
- Sıklıkla asıl amacın bağımsızlık olduğunu dile getiren sevgili Schamis, bu bağımsızlık mücadelesinde acaba Kızılderililerin bağımsızlığını tanıyan Amerika ile ittifakı düşünmekte midir?
Bu ve benzeri sorulara verilebilecek farklı her yanıt, sık dile getirilen birliktelik önünde engel iken sadece birlik için sadece Çerkes olmanın birliktelik için yeterli ve çözüm için birliktelik zorunluymuş izlenimi verecek vurgular yapılması sorumluluk bilincinin yeterince derin olmaması ile açıklanabilir. Bilinç düzeyi yeterli ise eğer böylesi söylemlerin nedeninin “sorumlulktan kaçmak” olduğu rahatlıkla söylenebilir.

'Sorumluluktan kaçma’nın bir diğer örneği de sayın Karadaş. Kanıtı da CC Ana sayfada yayımlanan ““Öncelklerimiz ve Temel Prensiplerimiz Neler Olmalı?” başlıklı yazısı. Dikkatle okuyun lütfen. Sayın Karadaş hiç kendilerinin bir bedel ödemesini gerektirebilecek önerilerde bulunuyor mu? Hiç sorumluluk üstleniyor mu? Türkiye’yi ilgilendiren konularda alabildiğine soyut iken anavatan kesimi için alabildiğine somut önerilerde bulunmuyor mu? Yani, hariçten gazel okumuyor mu? Örneğin anavatan kesimi için diasporanın hiçbir etkisinin mümkün olmayacağı sınır değişikliklerini bile önerebilirken, Türkiye’de değiştirilen köy adlarının, Adigece soyadların yeniden alınması, çocuklara Çerkesce adlar takılması, daha önce takılanların değiştirilmesi, radyo-tv istenmesi, devlet okullarına anadilde eğitim konulması, anadilin tüm kurumlarda geçerli olacağı özerk bir bölge federatif bir yapıyı neden öneremiyor?

Amaç mış gibi yapmak olunca gerçekten kendi deyimleri ile de garip olan böyle bir yazı ortaya çıkıyor...

Ancak hakkını yemeyelim sevgili Schamis ’in “Bir Kez Daha Örgütlenme Üzerine” başlıklı yazısı özellikle son bölümü tüm benliğimle katıldığım zaman zaman da dile getirdiğim somut öneriler içeriyor. Xabze xase ye ilişkin değerlendirmelerimiz de çakışıyor. Dahası Xase konusu 2000 yılında yazılıp 2003 yılında genel kurul kararı ile kabul edilen DÇB ilkelerinde, neredeyse sevgili Schamis’in deyimleri ile yer almış bulunuyor. Evet artık az söz çok iş zamanı. Kim hangi konuyu doğru buluyor, hangi konuda kendisini yeterli görüyorsa, o konuda kendisi gibi düşünenlerle birlikte üretmeli üretmelidir. İçtenlik bunu gerektirir, sorumluluk bunu gerektirir. Gerçekten içten olanlar da başka noktalardan hareket etmiş olsalar de uzun ince yolun bir noktasında mutlaka buluşurlar, maraton koşanlarda ömürleri yeterse eğer ipi de birlikte göğüslerler... 

Dileğimiz ise, ömrümüzün yetmesi, ipi birlikte göğüslemek mutlulukları paylaşarak çoğaltmak...

AİKZE, Kaf-Fed ve Paranoya bu yazıya eklenmeyecek kadar önemli, kısmetse bir dahaki yazıya...