“QIME (КЪЫМЭ)”

01.01.2009

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             

Forum sayfalarında “birileri” geleceğe kalacağı, halkımızın gelecek öngörüsüne büyük katkıda bulunacağı, bizlerin bilinçlenmemizi, doğruyu bulmamızı sağlayacağı kesin olan çok değerli görüşlerini, gelecekte birilerinin sahiplenecek oluşunu önemsemeden -kendilerinde böylesine değerli fikirler her arandığında bulunabileceği için - adlarını açıklama gereği duymadan “CC yazarları”nı, güya eleştirdiler. Benzer eleştirilerimsileri daha önce yanıtladığım için görmezden gelmeyi düşündüm önce. Ancak sayın “biri” muzaffer bir komutan edasıyla, sanki çok haklı olduğu ve sözde eleştirileri karşısında pes edildiği -yanıtlanmayanlar genelde öyle sanırlar- görüntüsü ile sayfayı kapattırmaz mı?

 

“Sayın Süleyman Yavuz’un son yazısından sonra konu başlığının kapatılmasını rica ediyorum.”

 

Bir başka “biri” de CC’da yazanlarının tartışmalarından çok mutlu. Şöyle meydana çıkıp sille tokat birbirimize girersek dört değil, sekiz köşe olacağı kesin. Çocukluğumuzda tartışmaya tutuşan arkadaşlarını teskin etmeye çalışacak, onları ayıracak yerde, kavgayı derinleştirici etkisine inandığı için, tırnaklarını birbirine sürten  ... msılar gibi bakın ne yazabiliyor:

 

“Şimdi burada O ımmsıların yüksek fikir ve yazım hayatlarından örnek vermeyeyim yanlış anlaşılır. tartışma açmak istemiyorum. Ancak son CC yazarlarının durumunu ve tartışmalarını görünce Allah herkese layık olduğunu veriyor demek geldi içimden. Düşünsenize bizim yazarlar canlı yayında tartışıyorlar .Amannn Yarabbi...”

 

Bir başka “biri” kendilerinin değerinden habersiz olduğu, halkı için vazgeçebileceği şeylerin de sınırı olmadığı için, dünya durdukça anımsanacak özlü sözünü halkımıza bağışlayıveriyor, hem de büyük harflerle:

 

“YETER ARTIK KENDİMİZ İÇİN MÜCADELE EDELİM DİYECEK KAFALARA İHTİYAÇ VAR.”

 

Bu “biri” kendilerinin “ihtiyaç duyulan kafalar”ın en büyüğü olduğunun bilincinde olmayabilir mi sizce de? Ne dersiniz?

 

Asıl dertleri “bağcı dövmek” olan “birileri”nin, eleştirilerini söylemediklerim üzerine kurgulamalarını, yazdıklarımı görmezden gelerek suçlamalarını, yazdıklarımı çarpıtarak, kendi istedikleri anlamı vererek çıkış noktası yapmalarını anlıyorum. Anlayamadığım ise yine asıl amacı “bağcı dövmek” olan bir başka “biri”nin yazdıklarımı destekler cümlelerle beni eleştirmesindeki ince zeka... Hele bir başka “biri”nin, tırnaklarını sürtme nedeni olacak kadar birbirine aykırı görüşleri dile getirenleri aynı potaya koyması olacak şey mi? Hem bayağı uzun süredir yazan Hatam’ın hangi yazısı bilinen anlamı ile tarih ağırlıklı olmuş ki ya da Hatam, Hapi eleştirilerinde sözü edilen tarihi olayların varlığını yokluğunu mu tartışmış, yoksa sayın “biri” gibi daha çok tarih bilincini mi önemsemiş?

 

Peki tarih bilimine bakışını;

 

“Asıl olana daha önce de değinmiş, sayın Ali Sirmen’in bir bilim insanından alıntıladığı bir cümleyi aktarmıştım:

“Halklar düşledikleri geleceklerine göre tarihlerini yazarlar”

Rastlantıya bakın ki, sayın Mahir Kaynak’ın 23 Aralık 2008 tarihli Star’da yayımladığı yazı da bu yaklaşımı destekler nitelikte:

“Gelecek geçmişi belirler mi?

Genel kanı geçmişin geleceği etkilediği hatta belirlediği biçimindedir ama genel kanı bu olunca geleceğe yön vermek isteyenler projelerine uygun bir geçmiş yaratırlar yani geçmişi gelecek için öngördüklerini destekleyecek biçimde yazar ve yansıtırlar.”

 

(...) Aynı olayın farklı tarih yazarları tarafından farklı anlatılması, kimi aydınların dün kesinkes karşı oldukları görüşleri bugün sineye çekmeleri, kimilerimizin Kuzey Kafkasya halkları arasında hiçbir dönemde olmamış birliği ezelden beri varmış gibi göstermeleri, daha 1950'lerde başlamış politik ayrılığı bin dokuz yüz doksanlarda başladığını dile getirmeler hep yukarıdaki görüşlerin doğruluğunun kanıtı değil mi? cümleleri ile dile getiren Hatam Sayın “biri”nin şu cümleleri ile eleştirilebilir mi?:

 

“Saygıdeğer CC yazarları arasında tarihsel perspektife dayalı tartışmalar bir süredir devam ediyor.Bu anlamda tarih bilincini gündeme getirmek lazım ancak hangi tarih ve hangi bakış açısı sorusu öncelikli olarak karşımıza çıkıyor. Objektif anlamda böyle bir yaklaşım olabilir mi? Yani yanlı tarih anlayışı mümkün mü demeyin herkesin bildiği resmi tarih yada farklı tarihi yaklaşım örnekleri en azından Türk tarihinde aşina olduğumuz şeyler.”

 

Yada,  “(...) önce her doğrunun her zaman her yerde söylenmesinin doğru olmadığı genel kabul gören bir yaklaşım. Sağlıklı aile, sağlıklı toplum için neredeyse olmazsa olmaz bir kural.”

 

“Evet sayın Hapi tahmin ettiğiniz gibi ben olayı bu dönemde dile getiriş biçeminizi gelecek öngörüme aykırı bulduğum için eleştirdim ve gelecek kurgumuzu torpillemek olarak değerlendirdim. Siz de yanıtınızda gelecek öngörünüzü ve bu yaklaşımın halkımız için ne kadar yararlı olduğunu açıklamanız gerekirdi ama yanından bile geçmediniz.” diyen Hatam’a

 

“Sayın Hatam yıllarca Adige ve Abaza edebiyatında bir pantolon parası fiyatı uğruna sürdürüldüğü iddia edilen insan ticaretini hangi zamanda gündeme getirmiştir kiminle tartışırken bu çıkışı yapmıştır.” 

 

Eleştirisini getirmek en iyimser yaklaşımla sayın “biri” nin Hatam’ın yazdıklarını anlamadığı anlamına gelmez mi?

 

Peki yazılanı bile anlamakta güçlük çeken sayın “biri” nin şu ironi, yani kinaye ile anlatım denemesine ne demeli:

 

“Aslında tutarlı ve en azından ulusal çizgilere en yakın kapsamlı bir şekle sahip tarih bilinci ve anlayışı hiç bir yazarımızda yok yada iyimser bir yaklaşımla bunu şimdilik halk henüz hazır değil diye saklıyorlar.”

 

Sayın “biri”, “tutarlı ve en azından ulusal çizgilere en yakın kapsamlı bir şekle sahip tarih bilinci ve anlayışı”nı, şimdilik “CC yazarlarını” henüz hazır görmediği için kendine saklıyor olabilir mi?

 

Kısaca ben de soruyorum Wubıhlar konusunda sayın Hapi’nin yazdıkları doğru olsa bunun bize bugün getirisi nedir? Faydası ne olacaktır.” diyen bir başka sayın “biri”nin bu sözlerinin, bu konuda benim sayın Hapi’ye getirdiğim eleştiriden farklı bir anlamı olabilir mi?

 

Dahası bunda yeterli görmüyor sayın “biri”. Amacı üzüm yemek değil bağcı dövmek ya, Üç Cumhuriyetin birleşmesi konusundaki görüşümü çarpıtıp ekliyor:

 

“Sayın Hatamın oynak yaklaşımlarını hep neden diye sorgulamışımdır.

Alfabe dil birliğine evet ama cumhuriyetlerin birliğine dur. Bu tutum anlaşılamaz sayın Hatam, bunu ne yaparsa yapsın doğru bir forma koyamıyor.”
 

Halbuki Hatam, bu konuda daha önceki yazısında şunları yazmış,

 

“Akide şekeri ister misiniz?”,  “Bir çay daha almaz mısınız?”, “Çok eskiyen arabanızdan daya iyi değil mi son model bir Mercedes?”, “Bir villanız olsun istemez misiniz?”, “Özel bir uçağa ne dersiniz?” der gibi üç cumhuriyetin birleşmesini isteyip istemediğim soruluyor. Hangi Adige istemez. Uyuyup böylesine mutlu bir olaya uyanmayı ben de çok isterim ama gerçekçi bulmam.” ve sormuştu:

”Peki  siz istemez misiniz;
- Türkiye Cumhuriyeti anayasasında, Çerkeslerin de kurucu öge olduğunun belirtilmesini.
- Türkiye'de gün boyu Adigece radyo televizyon yayını yapılmasını...
- Türkiye Cumhuriyeti üniversitelerde Adige dili ve kültürü kürsülerinin açılmasını...
- Türkiye'de büyük küçük herkesin anadilini bilmesini?
- İstemez misiniz anadilini bilmeyen Adigelerin Türkler tarafından ayıplandığı bir Türkiye’yi, uykudan böylesine mutlu bir olaya uyanmayı?

Eminim istersiniz. Ancak bu istek ne kadar gerçekçi olur ya da bir başka ülkede yaşayan ve kendi koşullarının daha iyi olmasına çaba göstermeyen bir Çerkes'in, sizlerden “gerçekçi değil” anlamına sayılan şeyleri istemiyorum diyenleri, korkaklık, ruhsuzlukla suçlaması namuslu bir davranış olur mu?

Ne dersiniz, benden yanıt bekleyen arkadaşlar, “namuslu bir davranış olur mu?” 

 

Ancak yanıtlayan olmadı. Olmadı. Çünkü “birileri”, başkalarının yazdıkları, yazmadıkları, üzerine, çarpıtmalar üzerine, bilerek yanlış anlamalar üzerine politika yapma, cehaletlerini ortaya koyacak olsa da sadece soru sorma, sorulan soruları hiç yanıtlamama, kendi gelecek öngörülerini hep saklama alışkanlıklarını bırakmıyorlar. Yine bulundukları ülkede hak talebinde bulunamayacak kadar, dahası kimliksizliği siper edecek kadar korkak olan, gelecek öngörüsü olmayan  başka “birileri” de anavatanda, gelecek öngörüleri doğrultusunda çaba gösterenleri korkaklık, ruhunu satmışlık. “oynaklık” ile suçlamayı namus anlayışları ile bağdaştırabiliyorlar. Ne diyelim?

 

“Allah ıslah etsin” demekten başka elimizden ne gelir ki?

 

Ancak doğrusu “Adigece’de "bıtı" ("kambur, beli bükülmüş") ve "şhavbate/шъхьаубатэ" ("kafa ütüleyen, geveze") anlamlarında iki sözcük vardır. Bu iki sözcükte anlatılan tipe uygun düşecek hayli kişimiz de vardır. sevgili yazarlar sayın Hapi bu konuda haklı galiba siz ne dersiniz?” diye sözlerini bağlayan bir başka  sayın “biri”nin Adigece bilgisine hayran kaldım. Sayın “biri” ne ben de naçizane katkıda bulunayım. Adıghabze de bir de zor anlayan, “natteççe yemıwawe - нат1эк1э емыуауэ” anlamayan, konuşur konuşmaz da saatlerdir kendilerine anlatılan şeyi anlamadığı ortaya çıkan kişi anlamına “qıme-къымэ”, şhaqe-Шъхьакъэ” sözcükleri. Bu Sayın “biriler”den “biri”nin kendilerine,  “qıme”yi, Şhaqe’yi çağrıştıran ayrıca yeni üretim sandığım “Şhanat” Nickini yakıştırmış olması, ilahi adaletin bir tecellisi olabilir mi?

Ne dersiniz?