KAF-FED KİMİN TEMSİLCİSİ

03.12.2008

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             
“Kaf-Fed kimin temsilcisi?” sorusunun yanıtı Kaf-Fed’in ne olduğu sorusunun yanıtına sıkı sıkıya bağlı olsa gerek. Bilindiği gibi Kaf-Fed benzer amaçlı derneklerin gönüllü birlikteliği ile oluşturulmuş bir federasyondur. Yine bilindiği gibi kişilerin üyesi olmadıkları derneklerin çalışmalarından sorumlu tutulması düşünülemez, bugüne kadar da görülmemiştir. Gerçek anlamı ve kesinlikle söylenebilecek olan şey yasal platformda derneklerin ancak ve ancak üyelerinin temsilcisi olabileceğidir.

Demek ki, Kaf-Fed federasyon üyesi derneklere gönüllü olarak üye olmuş gerçek kişilerin temsilcisidir. Ancak kimi gerçek kişiler üye olmadıkları halde, bu yönde de bir zorlama da olmadığı halde kimi dernekleri, kimileyin kişileri kendi temsilcileri, kendilerinin hak savunucuları olarak görebilir, benimseyebilirler. Bireylerin, derneklere üye olup olmama, dernekleri kendi temsilcisi kabul edip etmeme ya da üye olup olmadıklarına bakılmaksızın derneklerin çalışmalarını destekleyip desteklememe özgürlükleri vardır. Dahası derneklerin eylemlerinin, üye olanlar dışında kimseleri bağlamayacağı çok açık olsa da, üyelerle birlikte imiş gibi değerlendirilebilecekleri kuşkusuna kapılan bireylerin, derneklerin bu arada Kaf-Fed’in kendilerini temsil etmediğini her platformda dile getirmelerinden daha doğal bir şey olamaz. Doğal olmayan bir halkın tüm bireylerini temsil edebilecek bir kurumun olabileceğini düşlemektir.

Ancak kimileyin, bir topluluğun, bir halkın adını taşıyan derneklerin çalışmalarından üye olmayanların da etkilendikleri sık görülen olaylardandır. Dolayısı ile böylesi derneklerin adını taşıdığı topluluğun sorumluluğunu duyan derneklerin kılı kırk yarması, adımlarını atarken biri bin düşünmeleri gerekir.

Benzer şekilde kurumlar ve devletler de bir başka kurum ya da devlet yapısını toplumun temsilcisi sayıp saymamakta özgürdürler. Davranışları çelişkili de olsa özgür oldukları için kimi devletler bırakın örgütleri, kimileyin devletleri bile toplumun temsilcisi sayamayabilmektedir. Örneğin Kosova’nın bağımsızlığı kabul edilir alkışlanırken, Abhazya ve Güney Osetya bağımsızlığı görmezden gelinebilmekte ya da Kosova’nın bağımsızlığına karşı olanlar Abhazya ve Güney Osetya’yı tanıyabilmektedir. Bizim anlamamız gereken bu tip ilişkilerde haklılık-haksızlık, tutarlılık tutarsızlıktan çok dünya güç dengelerinin rol oynadığıdır. Kendisini halkının geleceğinden sorumlu sayanların yapması gereken, güçler çatışmasını görmezden gelmek, yok saymak değil, halkının var olmasına, gelişmesine katkıda bulunacak sağlıklı yolu seçebilmesi izleyebilmesidir.

Doğaldır ki “halkın var olmasına, gelişmesine katkıda bulunacak sağlıklı yolun” hangisi olduğu konusunda halkın tüm bireylerinin de, kendilerini sorumlu sayanların da görüşleri farklı olabilecektir. Doğal olmayan tüm bireylerin yada kendilerini sorumlu sayanların aynı görüşü paylaşabilecekleri beklentisi içinde olmaktır. Bunun doğal sonucu aynı görüşte olan kişi ve kurumların, görüşlerini açıklama, üretme, destek arama, farklı görüşleri eleştirme çabası içinde olmalıdır. Doğal olmayan ise farklı görüşte olanların “hain”, “onursuz” olduklarına inanabilmek bunu söyleyebilmektir. Halkının mutluluğunu amaçladıklarını söyleyen kişilerin, daha sorumlu davranması, böyle temelsiz suçlamaları yapmaktan sakınmaları gerekmektedir.

Dünya konjonktüründeki değişikliklerin farkında olmayanların. Dünya güçleri çatışma ve dengelerini görmezden gelenlerin, söylem ve eylemlerinde çelişkiye düşmeleri kaçınılmazdır. Öyle ki, aşırıya kaçan suçlamalar zor cevaplayabilecekleri sorulmasına temel hazırlayabilecektir. Örneğin Diaspora Adige-Abazalarına Rusya Federasyonu vatandaşlığı kazandırma çabası içinde olan DÇB ve üye dernekleri, ihanetle onur yoksunluğu ile suçlamak böylesine bir çelişkidir. . Çünkü DÇB bir Adige-Abaza örgütüdür. Adige-Abaza halkının diasporada ulusal kültürel değerlerinin yaşatılamayacağı görüşündedir. Halkın var olmasına, gelişmesine katkıda bulunacak sağlıklı yolun” anavatana dönüş olduğuna inanır. Hiçbir Adige ve Abaza’yı dönüşe zorlamaz. Ancak dileyenlerin anavatana dönüşüne yardımcı olmaya çalışır. Diğer kardeş Kuzey Kafkasya halklarının temsilcisi olma iddiası olmadığı gibi bu kardeş halklar, dahası kimi Adige-Abazalar da DÇB’yi temsilcileri olarak görmezler. DÇB bunu doğal karşılar ve DÇB, kendisini ihanetle suçlayanlar da dahil farklı politikalar izleyen kurum yada kişilerin hiçbirini ihanetle suçlamaz.

Ayrıca, önceliği anavatana dönüş olan bir kurumun. Anavatanın içinde yer aldığı ya da bağımsızlığını tanıyan Rusya Federasyonu’ndan kolay yoldan vatandaşlık alınabilmesi çabası içinde olması çok doğal değil mi? Hele Rusya Federasyonu vatandaşlığı da taşıyan, dahası Rusya Federasyonu oturma izni olan TC. vatandaşlarının vizeye gerek kalmadan anavatanlarına gidebildikleri, yerleşebildikleri gerçeği biliniyorsa...

Dolayısı ile diasporada iken RF vatandaşı olma çabası gösterenleri ihanetle suçlayabilenlerin, halen bu ülke vatandaşı olup vatandaşlıktan ayrılma çabası içinde olmayan Dağıstanlılara, İnguşlara, Çeçenlere ne gibi bir sıfat yakıştırdıkları merak edilmez mi? Gerçekten, RF vatandaş adaylarına “onursuzluğu” yakıştıran bu arkadaşlar, RF’nda yaşayan, geçim sağlayan emekli aylığı alanlar için ne gibi bir sıfat beğenirler desiniz? Yoksa bu arkadaşların asıl amacı diaspora insanının anavatanı ziyaret etmesini, oturma izni almasını vatandaş olup yerleşmesini engellemeye çalışmak mı? Halbuki yapılmaları gereken “ruhsuzların”, “ruhunu satmışların”, “onursuzların”, “korkakların”, “teslimiyetçilerin”, “başkaları adına çalışanların” toplumu zaten etkileyemeyeceği, toplumda bir hareket yaratamayacağı bilinç ve güveni ile amaçlarını gerçekleştirme yönünde çaba göstermek değil mi ya da tüm bunların temeli, “bağımsızlık” deyip bağımsızlık savaşlarına, Rusya düşmanı olduğunu söyleyip Rusya’ya karşı savaşanlara katılma yürekliliğini gösterememenin, “döneceğim yer bağımsız olmalı” deyip Bağımsız Abhazya’yı görmezden gelmenin ruhlarında yarattığı rahatsızlığın bir yansıması mı? Bu arkadaşlarımız kendi kendilerine kaldıklarında, kendilerini kimselerin duymadığı zamanlarda, yapılması gerekeni yapamadıkları, olmaları gereken coğrafyada olamadıkları için kendilerinin hain olduğu, onursuz olduğu kuşkusuna kapılıp bu kuşkularını yansıtıyor olmasınlar sakın. Çünkü bilirsiniz “yansıtma” da akla uydurma gibi ruhun savunma mekanizmalarından biridir. Psikiyatri, psikoloji kitaplarının hemen her birinde şu tanıma rastlanır:

Yansıtma (Projection)
Kişinin kendinde var olan kabul edilemeyen dürtü ve isteklerin sanki karşısındaki insanda var olduğu ve kendisine yöneltildiği gibi yorumlanmasıdır.

Gelin bu yazıyı asıl olanın anlatmak değil yaşamak olduğunu vurgulamaya çalıştığım 21 Mart 2007 tarihli dağarcıktan bir alıntı ile noktalayalım. Bu yazımda,
(http://circassiancanada.com/tr/yorum/nh/059_anlatmakyasamak.htm)

“Yukarıda sözünü ettiğim ve 06 Şubat 2005’te Marje’ye sunduğum şimdilerde CC’da bulabileceğiniz bu yazı da bakın şunlar da vardı:

Adige-Abazaların muhacerette de varlığını sürdürebilmesi için güçlü bir anavatan desteği gereklidir. Bence güçlü anavatan da yukarıda sözünü ettiğim yaklaşımların ancak ikincisi ile mümkün olabilecektir. Dolayısı ile anavatana dönüş yapmayı en azından şimdilerde düşünmeyen Adige-Abazaların da Anavatana Dönüşü desteklemesi ve ikinci grupla birlikte olması gereğine inanıyorum.

Şimdilerde dönüşçüler içerisinde anavatana dönüş son hedef değildir diyenler çıkmaya başladı. Ben Anavatana dönüşü, halkın kaderini paylaşmayı, Rusya Federasyonu ile birlikte onurlu ulusal yaşamı amaç edinenlerle, söylemedikleri daha başka amaçları olan dönüşçülerin de ayrışması gereğine inanıyorum. Eğer sadece laf değil iş üretilmek isteniyor, sonuç alınmak isteniyorsa bu ayrışmaları, çıkış noktaları ayrı olan, paradigmaları ayrı olanlar için zorunlu görüyorum. Birbirlerine yakın görüşte olanlar kendi aralarında amaçlarını nasıl gerçekleştireceklerini, nelerin nasıl yapılması gerektiğini tartışmalı, adımlar atmalıdırlar. Şimdiki durumun devamı yukarıda söylediğim gibi zaman kaybı, enerji kaybı olur. Günümüzde de zamanın çok kıymetli olduğunu bilmeyenimiz herhalde yoktur.

Örgütler bazında Kafkas Dernekleri Federasyonu ilk genel kurulda Adige-Abaza Dernekleri Federasyonu olarak yeniden örgütlenmelidir. Gerçek adı kendisine verilmelidir. Şubelerden Adigelerin çoğunlukta olduğu yerleşim yerlerindekiler Adige Derneği olarak, Abazaların çoğunlukta olduğu yerleşim yerlerindekiler Abaza dernekleri olarak yeniden örgütlenmelidir. Her iki halkın da yeter sayıda bulunduğu yerleşim yerlerindeki her iki dernek de ayrı, ayrı kurulmalıdır. Örneğin İstanbul’da, Adapazarı’nda…

Sonuç: Halkımızın geleceğinden, anavatanımızın geleceğinden kendisini de sorumlu olduğunun bilincinde olanları, diaspora sorunu olanları, “Ulusal Sorunun çözümü Anavatana Dönüştür” diyenleri, Anavatana Dönüş’ün barışçıl yollarla ilgili ülkelerin desteği ile gerçekleştirilebileceğine inananları, sadece Ruslar değil bugün tarihi topraklarımızda yerleşik bütün halklarla birlikte barış içerisinde yaşamakla mutlu olabilecekleri, zaman ve enerji israfına son vermeye, üretime yönelik kendi platformlarını oluşturmaya çağırıyorum. Marje… marje… We marje…

Bunları yeniden gündeme getirme nedenim de bugünkü (24 Nisan 2007) Yeni Şafak’ta okuduğum bir yazı. Sayın Fatma K. Barbarosoğlu şöyle demiş bu yazısında:

“Müslümanlar için esas tehlike, öteki dinlerin yaptığı misyoner faaliyetler değil. Esas tehlike dini yaşamaktan vazgeçerek anlatmaya çalışmak. Anlatılan her şey azalmaya mahkumdur oysa. Artanlar ve zamana yenik düşmeyenler, sade yaşananlardır. Dini yaşamak için aşk lazım. Seküler dünyada müminler olarak "aşk"ımız azalıyor. Azaldıkça kendimizi ötekine daha fazla anlatmaya kalkıyoruz. Anlatamadıkça öfkeleniyoruz. Yaşayabilsek, anlatmak bu kadar derdimiz olmayacak.”

Sayın yazarın bu yaklaşımını dönüşçüler ve ‘’Bağımsız Birleşik Kafkasya’’cılar olarak şöyle okumamız gerekmez mi acaba?

“Biz dönüşçülerin önündeki asıl engel, dönüşe karşı olan grupların kişilerin eylemleri Bağımsız Birleşik Kafkasyacıların söylemleri değil, dönüşten vazgeçip dönüşü anlatmaya çalışmaktır. Anlatılan her şey azalmaya mahkumdur. Artanlar ve zamana yenik düşmeyenler sadece yaşananlardır. Dönüşü gerçekleştirmek için aşk gerek. Seküler dünyada dönüşçüler olarak aşkımız azalıyor. Azaldıkça kendimizi ötekine daha fazla anlatmaya kalkıyoruz. Anlatamadıkça öfkeleniyoruz. Yaşayabilsek, anlatmak bu kadar derdimiz olmayacak.“

“Biz Bağımsız Birleşik Kafkasyacıların önündeki asıl engel, Bağımsız Birleşik Kafkasya’ya karşı olan grupların kişilerin eylemleri Dönüşçülerin söylemleri değil, Bağımsızlık savaşı veren Kafkasyalılara katılmayıp, Bağımsız Birleşik Kafkasya’yı anlatmaya çalışmaktır. Anlatılan her şey azalmaya mahkumdur. Artanlar ve zamana yenik düşmeyenler sadece yaşananlardır. Bağımsız Birleşik Kafkasya’yı gerçekleştirmek için aşk gerek. Seküler dünyada BK’cılar olarak aşkımız azalıyor, Azaldıkça kendimizi ötekine daha fazla anlatmaya kalkıyoruz. Anlatamadıkça öfkeleniyoruz. Yaşayabilsek, anlatmak bu kadar derdimiz olmayacak.” demiş ve de “Ne dersiniz…” diye sormuştum.

Evet… Ne dersiniz?